‘ÖZ YURDUNDA GARİPSİN’

Yurtdışına çıktığımda en sinirimi bozan şey ne biliyor musunuz? Dönüşte, kendi ülkeme girerken köpek muamelesi görmek. Evet, bu benim çok sinirimi bozuyor. Daha açık anlatayım, havaalanında başka bir ülkeden kendi ülkeme dönerken, pasaport kontrol sırasının eskiden olduğu gibi Türkiye vatandaşları ve diğerleri diye ayrılmamasından rahatsızım. Evet rahatsızım. Başka ülkelerin insanları benim ülkeme elini kolunu sallaya sallaya ve çuvallar dolusu kimbilir artık ne alıyorlarsa onlarla girerken ben acaba bir şişe fazla içki almış mıyımdır diye, polis tarafından durdurulmaktan, diğer yolculardan ayrılıp başka bir yere götürülmekten, bavullarımın tomografisinin çekilmesinden rahatsızım. 

Çok hemde.

Konu içki değil. Şunu demiyorlar, bu ülkeye 1 litreden fazla yüksek alkollu içki sokamaz KİMSE demiyorlar. Dünyanın her yerinden herkes duty free’den torbalarını doldurup geçiyor polis dönüp bakmıyor ve neredeyse tüm Türk vatandaşları (içki alacak gibi görünenler, anladınız siz) kenara çekilip aranıyor. Çünkü sadece Türk vatandaşlarına yasak. Evet, kendi ülkemizde ikinci sınıf vatandaşız resmen. Evet, bu, ben böyle hissediyorum, bu uygulamanın bana hissettirdiği bu. Yasak ise herkese yasak olsun. Arap da karton karton sigara sokamasın, Alman da şişe şişe viski sokamasın. Yok onlara serbestse bana neden yasak? Ayıp olmuyor mu? Ayrıca bu içkiye ödediğimiz vergiler nedir arkadaş? Gittik işte, her seferinde sinir oluyorum. 3 Euroya aldığın çiçek gibi şarabını içiyorsun. 1000 Euro’ya da var tabii ki ama 3 Euro’ya da var. Burada en ucuz şarap kaç liradan başlıyor? Böyle bir saçmalık olabilir mi? Yahu, organik pazara gittik böyle fakir gibi peynirlere bakıyoruz, aaa Burrato 2 Euro falan diye. Derdin bu mu diyeceksin sevgili okur. Dur küfür etmeden söyleyeyim, bu evet. Ne olacak benim derdim başka? Güzeller güzeli ülkemde yaşadığımız bu ekonomik saçmalık benim derdim. 2 Euroluk peyniri burada 180 liraya alıyor olmak benim derdim ya. 3 Euro’luk şaraba 250 lira vermek benim derdim. Senin derdin bu değil mi? Alım gücünün sünnet derisine dönmüş olması kalbini kırmıyor mu? Şunları yazarken bile acaba gelip beni ters kelepçeyle alacaklar mı diye korkmak kalbini kırmıyor mu? Kendi kendime ya da okurumla söylenme, sızlanma, iç dökme, paylaşma eylemimin dahi düşünce özgürlüğüne girmemesi, vatana ihanet sayılma ihtimali kalbini kırmıyor mu? Depremzedeler hala çadırdayken A101 kartıyla alışveriş yapan araplar kalbini kırmıyor mu? Kırmıyorsa sana da yuh be. Yuh sana!

Nereye oy vereceğini mi düşünüyorsun. Cevap veriyorum. Markete git, almak istediğin her şeyi sepetine koy. Bak ev, yazlık, araba demiyorum, market. Hepsini aynı anda alabiliyorsan ciğerlerini bırakmadan aynen devam et. Kasadan çıktığında uzun uzun fişe bakıp “ulan bi yanlışlık mı var” diye düşünüyorsan, nereye oy vermemen gerektiğini biliyorsun. 

Bıktım valla.

XXX

Nevşin’i dinledim bu hafta. Sırrı Sakık’ın açıklamaları ardından şöyle bir şey demiş. Bu dönem bazı politikacıları daha iyi anlayıp “kardeşim sen hayırdır” dediğimiz dönem. Evet. Bence de. Sırrı Sakık benim ilgi alanımın çok dışında bir insan. kendisi hakkındaki fikrim, Allah bir insana verebileceği en büyük cezayı ona verdi yine iflah olmadı, şeklindeydi. Ben yanılmadığımı gördüm. Olmamız iflah. Adamı partisi bile yalanlıyor ama ne ödeme aldıysa artık böyle çok afedersiniz patır patır saçmalıyor. Hani eskiden adalarda (ne yazık ki) atlar varken, atlar böyle yatır patır hani. Öyle patır patır bi saçmalamak. Dayım herkesin bir fiyatı vardır derdi. Sadece rakam değişir… Doğru…

Hele İnce. Vay arkadaş ya, bu nasıl bir…Nasıl bir… Kendisine bir gün bu satırları okuma ihtimaline karşı şunu diyorum;

SANA YAZIKLAR OLSUN! 

SANA YAZIKLAR OLSUN!

XXX

Kedimle ders çalışmaya devam ediyoruz. Günün en keyifli saati şöyle güzel demlenmiş büyük bir bardak çayla oğlumun odasına geçip ders çalışmak. Şey gibi geliyor, kafam böyle bir yavaşlamıştı sanki, şimdi ders çalışıp öğrenmeye, aklımda tutmaya çalışıyorum ya, cidden kafam açıldı yine. Kafam bir ferahladı gibi hissediyorum. Hani diyorlar ya bunamayla falan mücadele için okuyun, yazın, bulmaca-sudoku falan çözün, puzzle yapın… Valla ders de çalışın. Cidden kafa açıyor. İnsan gençken -hele bizim zamanımızda- puan nereyi tutarsa ya da para nereye kadar yetiyorsa o kadar okuyor. Şimdi yeni sen, hani tecrübeli, değişmiş, oturmuş senin bugünkü beğenilerine ve ilgilerine göre bir bölüm seçip ona yürüyebiliyor. Güzel bir özgürlük. Normalde makina mühendisi olan Sarhan’ın arkeolojiye ilgisi çok acayiptir. Yurt dışına gidelim (yurt içinde de aynı şekilde) biz tüm taşları gezeriz. Böyle taş taş gezeriz vallahi billahi. Mimari sever, avlu sever, kapı sever, taş sever… Zamanı olsa mesela arkeoloji okuyacak zevkine ama onu faturaları ödemekle görevlendirdiğim için zaman bulamıyor, bunu emeklilik projesi yaptı şimdilik.

XXX

Migren oluyorum galiba sevgili okur. Yavaştan migren belirtileri vermeye başladım. Uzun süren, ilaçla geçmeyen ve hayatı çok zorlaştıran bir baş ağrısı. Mide bulantısı falan da yapıyor. Çağırmak istemiyorum ama sanırım Migren başlangıcı gibi bir durum var. Eh zaten bende olmayacak kimde olacak…Her hafta başka bir şey çıkıyor, arkadaşlarımla birbirimize doktor paylaşımları yapıyoruz, yaşlılık ne zormuş ya. Vallahi ellilere geldiğinde dizin, dirseğin, belin, sırtın, başın, bağırsağın, her yerin ayrı patara veriyor. Yine bugünümüze bin şükür. Yine Allah bugünümüzü aratmasın. Atahan’a gittiğimizde yolda yürürken düştüm. Ama ne düşmek… Gözümde güneş gözlüğü vardı ve kaldırımla asfaltı bir gördüm meğer kaldırımmış, uçtum. Aklımdan ilk geçen Allahım bir yerimi kırmadım inşallah oldu. Böyle kitlendim kaldım. Kaynamaz da kolay kolay çünkü. Sonra Büya bana enerji yolladı uzaktan, topallıyordum, resmen açıldım. 

XXX

Sana bir ileri yaş, “olgun cilt” makyaj malzemesi önerisi yapayım mı sevgili okur? Pastel’in krem allığı. Vay arkadaş böyle bir fiyat performans ürünü olamaz. Nemlendiricini sür, üstüne bunu sür bitti, bu kadar. Yüzün canlanıyor, renkleniyor, krem ürün olduğu için mat mat durmuyor, çizgilerin arasına dolmuyor, sağlıklı bir görünüm veriyor ve kalıcı. Ben Rosary yazanı kullanıyorum. Gratis’lerde %50 indirimde, tavsiye ederim. 

Kendine iyi bak sevgili okur. Sağlıklı, mutlu, huzurlu olmaya çalış. Kimsenin seni üzmesine izin verme. Seni üzenleri hayatından uzak tut. En yakınların bile olsa etrafında enerjini emen, seni mutsuz eden, yoran, yıpratan, inciten, kıran insan asla barındırma. Sal gitsin ipini, yolla gitsin. hayat kısa. Bak elli yaşımıza geldik. Bir elli sene daha var mı? O yüzden seni mutlu eden insanlara zaman ayır. Gerisini lütfen silkele. Silkele ya. inan değmez.

Seni seven, değer veren insanlarla devam. Üç kişi olsun, ağzımın tadı kaçmasın.

Mutlu bir hafta dilerim. 

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 18 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

instagram.com/mehtaperel

twitter.com/mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)