PİLAV ÜSTÜ AZ FEMİNİST

Selam sana sevgili okur. Senin için bu hafta ne yazsam diye düşünürken kendini “koyu feminist” kabul eden birkaç arkadaşımla yaptığımız “hayattaki duruşumuzu tecrübelerimizin belirlemesi doğru mu?” tartışmasından bahsetmek istedim. “Entelektüel sohbet” yapalım bu hafta.

 

Ben feminist değilim malum. Şöyle; kadın haklarına inanıyorum, kadın haklarını savunuyorum, pozitif ayrımcılığı destekliyorum. All that “girl power” and shit but… Özel hayatımda, zaman zaman bir adım geriye çekildiğim, bir eksik konuştuğum veya kararı bıraktığım (eşime) oluyor. Bu benim kendi kişisel tercihim. Kocamla böyle çataçat mücadele etmeyi ben tercih etmiyorum, benden bir şey istediğinde “nasıl istersen hayatım” demek benim için zül değil, dünyanın sonu değil. Öte yandan kendini feminist tanımlayan arkadaşlarım bu şekilde davranmayı tercih etmediklerini söylüyorlar. Buradan yola çıkarak kendimi “gerçek bir feminist” olarak tanımlayamıyorum haliyle. Buna ek olarak ben kadınların birbirini çok sevmediğini, çok güvenmediğini, kıskandığını, hasetlik ettiğini falan düşünüyorum. Kadına kadından dost nadiren çıkacağına (tecrübelerle sabit) inanıyorum. Yaşadığım sinir harplerinin çoğunun bir erkekten değil bir başka kadından geldiğini, tüm o “ayak kaydırma” çalışmalarında hep bir kadının karşıma çıktığını hatırlıyorum. Feminist arkadaşlarım bu görüşlerime de katılmıyorlar. Onların hayata dair daha farklı tecrübeleri var demek ki, ben çok şanslı değildim bu konuda.

 

Üstteki paragrafı atlamadan, sıçramadan okuduysan içgüdülerime, reflekslerime ve önyargılarıma dair bir fikir edinmiş olmalısın.

 

Buradan yola çıkarak, örneğin;  üç-beş kadın bir masada oturup konuşmaya başladığımızda, ben tamamen “dost” moduna almadıysam YANİ tüm kepenkler açık, tüm şalterler kapalı, tüm barajlarda sus seviyesi yarıya inmiş değilse, karşımdaki kişiyi kafamda bir soru işareti ile dinlerim. Biraz da meslek deformasyonu bu tabi ama durum bu.

 

Yapılan konuşmanın “kendini ispatlama”, “ne kadar şahane bir insan olduğunu anlatma”, “bunu ne kadar güzel başardığını kanıtlama”, “kendini övme”, “yaptıklarını övme”, “bir takım yalanları gerçekmiş gibi anlatma”, “karşıdakilerin bunların gerçek olduğuna inandığından emin olma” kısımlarını geçtikten sonra dahi, hissedilen kıskançlık ve hasetlik duyguları hala bastırılamadıysa, iş eninde sonunda “saldırıya” geliyor. “Senin yaptığını onaylamama”, “senin yaptığını önemsememe”, “senin bunu önemsiyor olmanı hor görme”, “senin önemsediğin bir şeyi basitleştirmeye çalışma”…

 

Dikkat ettiniz mi hiç? Şöyle bir refleks var.

–          Bu senin için önemli yani?

–          Evet

–          Ay çok saçma, yani ben takılmam böyle şeylere

–          Benim için önemli

–          Ayh çok saçma

Size de denk gelmiş olmalı bana çok sık denk geliyor çünkü. Çok garip bir durum. Sen önemsemiyorsun madem de benim önemsiyor olmam sende niye böyle kaşıntı yaratıyor? Kaç yaşında insanlarız neden hala ergenliğimizi tamamlayamamışız gibi davranıyoruz? Değil mi?

 

Ben çok şaşırıyorum bu karşısındaki kadının aslında neler olduğunu “anlayamıyor olacağını” varsayma kafasına. Yani bu cümleler kurulurken, bu konuşmalar yapılırken, özetle bu şekilde saçmalanırken diğer kadının içinden “geberiyorsun kıskançlığından değil mi?” diye düşünmediğini varsaymak için hayatı nerede yaşıyor olmak lazım? Herkes salak bi sen akıllısın he mi?

 

Karşında oturuyor, seni inceliyor inceliyor, çatlıyor kıskançlığından, sonra;

 

-Mor oje

– ?? Evet, hı hı

-Ben sevmiyorum koyu renk oje, çok yapmacık geliyor

-Sürme o zaman?

-Sürmüyorum zaten

-Ben de mi sürmeyeyim? Ne istiyorsun?

-Yoo o manada değil?

-Ne manada?

– Hani ben sevmiyorum da

-Yatacak mıyız?

-Pardon?

-Yatacak mıyız biz seninle? Sevişecek miyiz?

-ahaha ne diyosun ayol???

-Hayır, benim elim yüzüm g*tüm başım seni neden ilgilendiriyor? Sana ne? O bakımdan. Beni mi beğeniyorsun? Ojelerimi silersem teklif mi edeceksin? Nedir?

 

Sen yaşıyor musun bunları sevgili okur? Bu haset ve fesat tipler sadece bana mı denk geliyor? Sen, sana dair kıskançlığından çatlamış ama bunu sana sataşarak çözmeye çalışıp, senden tokadı yedikten sonra da “ama üslubu çokh seart” diye ağlayarak dolaşan tiplerle ne yapıyorsun?

Sanırım ben feminist değilim. Kadın haklarına elbette inanıyorum. Kadınları destekliyorum, kadınların iş hayatında önlerinin açılmasını istiyorum, pozitif ayrımcılığa inanıyorum. Kadınların yaşadığı sorunların farkındayım. Bu sorunların çözümü için pek çok dernekle ve kuruluşla çalıştım, çalışıyorum. Özellikle yardıma ihtiyacı olan kadınların desteklenmesi ve korunması için daima elimden geleni yaptım, yapıyorum.

 

Fakat kadınlara güvenmiyorum.

 

Feminist arkadaşlarım bana çok kızıyorlar. Onların hayata dair tecrübeleri benimkilerden biraz daha farklı olmalı. Aralarında “benim kadın arkadaşlarımla olan tecrübelerim de seninkilerden farklı değil. Yara bere içinde, fakat ben bunun benim toplumsal  reflekslerimi etkilemesine izin vermiyorum.” diyen oldu. Çok saygı duydum buna. Öte yandan ben 10 yaşlarımdayken amcamın kızıyla geçirdiğimiz bisiklet kazasının ardından tekrar bisiklete dokunduğumda 35 yaşımdaydım. Bana bir kere yanlış yapabilirsin, ben diğer yanağımı dönmem mizaç meselesi.

 

–          Feminizm sana çok yakışır. Anılarının sosyal yaşamdaki reflekslerini yönetmesine izin vermemelisin

–          Benim tecrübelerim sosyal yaşamdaki davranışlarımı etkiliyor. Şu söylediğin kaçırılıp, yüzlerce erkek tarafından günlerce tecavüze uğramış bir kadına “erkeklerle yalnız kal, onlara güven” demek kadar boş. Böyle olabilmesini umarsın ama bilirsin ki içinde bir şey asla güvenmeyecek.

 

Bütün hoşgörü, anlayış, tolerans, hassasiyet ve affetme “güçlerini” ailesi ve çemberinin içindekiler için kullanan insanlar çemberin dışında kalanlara biraz köşeli oluyor ama heyhat… Herkesin kendi hayatı değil mi? Demeöğhrağsi böyle bir şey.

 

Elbette zaman zaman tecrübelerim kararlarımı gölgeliyor olabilir.

 

Size benden iyisini yaptığınız zamanlar dilerim.

 

Yapamasanız da yarınızdan fazlanız yapmış gibi anlatacaktır eminim.