KORSE???

KORSE???

Ben bunu yediririm

Şimdi benim kayınvalidem fena halde titiz sevgili okur. Titiz ve bunu çoğu zaman tuhaflık derecesinde ileri götürüyor. Mesela kazara evde bir şey bozulursa, o şey bir müddet bozuk kalıyor. Sonra eve tamirci girmesindense, servis gelmesine “katlanıyor” ve belki bir düğmesi değişse çalışacak alet gidiyor, yenisi geliyor, servis üst düzey hijyen şekilde eve alınıyor, adamlar aleti takıyor ve ev dezenfekte ediliyor.

Evi dört katlı ve bizim göremediğimiz (hem de hiç) üç kat söz konusu.

Ben: Niye gezemiyoruz o katları biz?

Sarhan: Biliyosun annemi işte.

Ben: Sarhan ya, bişi diycem, ehehehe, acaba annen böyle Nip/Tuck bir şeyler çeviriyor olabilir mi?

Sarhan: …… Sen Dexter demek istiyosun!

Ben: Misal, size en son ne zaman usta geldi, ne zaman geldi?

Sarhan: Valla birkaç yıl önce klima için biri gelmişti ama…

Ben: Ustayı bir daha gördün mü? Bir daha haber aldınız mı?

Sarhan: …

Ben: Bence annen ustaları öldürüp farklı katlarda, dev buzluklarda saklıyor Sarhan. Hani haberler vardır ya, “Onca yıl dişçi sandık ama çekiçli sapık çıktı” falan…

Sarhan: Böyle haberler mi çıktı?

Ben: Ya öyle bir adam vardı ya, çekiçle mi matkapla mı ne millete çivi çakıyodu.

Sarhan: Senin o kadar hastalıklı bir dünyan var ki, hiçbir şeyi hatırlamazsın bunu hatırlarsın işte.

Ben: Cesetleri napıyosunuz? Sen suç ortağısındır mutlaka.

Sarhan: Sakın çocuğun yanında da böyle abuk sabuk şakalar yapma, ciddiye alır anneme söyler.

Ben: Sonra annen, onu da ortadan kaldırmaya kalkar dimi? Merak etme, sırrınız benle güvende!

Sarhan: …… Bi tuhafsın hakikaten.

Ben: Sence annen klimacıyı vidalamış mıdır? Düşünsene meğerse ustalar hayattaymış, biz annenlere gideceğimiz zaman onların ağzını bantlayıp kapıları kitliyomuş. Ustalar bizim geldiğimizi duyuyorlar, duvara falan vurup bize seslerini duyurmaya çalışıyolar ama biz duymuyoruz: oysa tek umutları biziz…

Sarhan: ….. Dinlemiyorum

Ben: Ben bi daha size gittiğimizde, tüm evi bir bahaneyle gezecem, kurtaracam klimacıyı.

Sarhan: …..

Ben: Yapıcam bunu, çok kahraman hissediyorum. Hatta ona göre kostüm alalım bana.

Sarhan. Ne kostümü?

Ben. Böyle dar deri, Lara Croft havalarda, bacağıma bıçak bantlarım falan… Siyah deri bişiler alalım bana, dar…

Sarhan: O zaman korse de alalım… Dar giyeceksen toplasın ahahahaha.

Ben: ……

Sarhan: Ahahahahahahahaha.

Ben: ………………

Sarhan: Ahahaha bu iyiydi cidden ahahahaha.

Şimdi bir ümit benden zekice bir cevap bekleyen sevgili okurlarımı hayal kırıklığına uğratacağım ama gerçekleri saklamıycam. Hiç cevap vermedim.

Televizyon programımız esnasında o kadar acayip saatlerde yaşadım ki, herkes kahvaltı yaparken ben kalkalı 7 saat olduğu için lahmacun-pide falan yiyordum. Üzerimde –hâlâ- manasız bir kilo birikmesi var, vermem gereken kilolar var…

Veriyorum yavaş yavaş. Daha da vereceğim…

Ondan sonra biliyorum ben yapacağımı…

Ben biliyorum yapacağımı…

NOT: Bu hafta yoğunluktan pazartesi yazımı arşiv yazılarımdan kullandım. Size apar topar saçma sapan bir yazı yazmaktansa eski ama sevdiğim bir yazıyla merhaba demek istedim. Bunu saklamadım da, yazıda evlilik süremiz (eski yazı olduğundan) 12 yıl diye bahsediyorum bunu bile değiştirmedim. Bilirsiniz, benim okurlarım çok kıymetlidir. Benim yazılarımı okuyan herkes, benim için çook değerlidir. Hazırladığımız dergi yüzünden arada sıkışıyoruz, böyle aksilikler oluyor ve bundan dolayı özür dilerim. Yine de berbat bir son dakika yazısı yerine, eski ama sevdiğim bir yazımla karşınıza çıktığım için az da olsa vicdanım rahat. Anlayışınız için hepinize ayrı ayrı çok teşekkür ederim. Hepinizi tüm kalbimle çok ama çok seviyorum. İyi ki varsınız. Hep diyorum ya, siz olmasanız biz ne uğraşıcaz ki bu işlerle… Sizsiz çekilmez…

İyi ki benimlesiniz…