GECİKMİŞ BAYRAM

Merhaba sevgili okur, bayramda seni atlamamak için bayram yazımı önceden hazırlamıştım. Ben seyahatte de olsam yazım yayına çıkacaktı ve seninle paylaşabilecektim. Ancak bil bakalım neyi unuttum? Yazımı yayınlanmak üzere sistem üzerinde kurmayı… Seyahate çıkarken bilgisayarımı yanıma almamak gibi bence çok makul bir alışkanlığım da olduğundan mecburen bayram yazım bayram ertesine kaldı. Konu güncel, sonuçta “ah eski bayramlar” yazısı yazmamıştım zaten. O sebepten, gel sanki hiçbir şey olmamış gibi yazımıza başlayalım. 

XXX

Merhaba sevgili okur, sana kısa bir merhaba demeden bayram tatili olaylarına girmeyelim dedim. 

Merhaba…

Öncelikle iyi dinlenmeler. Her nerede ve ne yapıyor olursak olalım umarım kendimizi iyi hissettiğimiz zamanlar geçiririz çünkü hepimiz çok bunaldık ve zor zamanlardan çıktık. Ben şahsen, hakikaten, afakanlar basmış gibi hissediyorum. Hapsedilmek çok ters geldi ve tekrar hapsolma endişesi huzurumu kaçırıyor. Hani bazı insanlara bazı şeyler hiç uymaz ya, hayatıma bu kadar müdahale ediliyor olması da bana hiç uymadı. Hiç. Saatle, izinle, yasakla yaşamak benim alışabileceğim bir şey değil.

Ki genç kızlığım böyle geçti.

Bizim eve gireceğimiz çıkacağımız saatler hep belliydi. Hep hava kararmadan dönmek zorundaydık, hep “Pazar günleri it kopuk olur” diye pazarları evdeydik. Hep baba izin verse anne itiraz eder, anne izin verse baba itiraz ederdi. Hep “ama başka arkadaşlarım gidiyor” dedik hep “başka çocukların ne yaptığı bizi ilgilendirmiyor” dendi. Yasaklara alışkındık oysa nama gel gör ki rahata daha kolay alışılıyormuş değil mi? Kendi hayatımızı kurmaya, kendi düzenimize, özgürlüklerimize kolay alışmışız demek ki. Çünkü bu dönem Pazar günü evde oturun dendiğinde boğazıma çökülmüş gibi hissettim. Bunun tek sebebi Pazar evde oturmak olmadı tabii. Bunun evirilebileceği senaryolara dair endişeler de gerdi bir miktar. Anladın sen. Bundan açık yazamam sevgili okur. Kusura bakmayacaksın artık. Bu vesileyle test ettim onayladım. Özgürlüğüm ideallerimden önemli. Benim bir yerde aklımı oynatmadan kapalı kalabilmem mümkün değil.

Allah korusun öyle bir şey olsa ne yaparım diye düşünüyorum da… Kendimi, spora ve kitaba veririm sanıyorum. Muhtemelen deliler gibi okur, deliler gibi yazar ve Hulk Hogan gibi çıkarım dışarı. Çünkü unutmanın tek yolu kendini kitaba ve spora boğmak olabilir.

Ay Allahım yazdınsa boz…

Yalnız nasıl bayram yazısı yazıyorum… Şahane değil mi?

Karantinada delirdi dersiniz.

Bu arada 2. doz aşımızı da olduk. İlk dozda sadece hafif bir kol ağrısı yapmıştı ama 2. doz bir miktar salladı. Sarhan da ben de hasta oluyormuşuz gibiydik. Şöyle diyeyim aşısı böyle vurup geçiyorsa kendisi neler yapardı bize düşünemiyorum. Ciddi sarsıldık yani. Kendi kendimize acaba olduk da anlamadık mı falan diyorduk bu geçtiğimiz süreçte ama 2. doz aşıyı yiyip düşünce anladık ki olsak fark etmeme şansımız yokmuş. Dağıldık resmen. Neyse bu da geçti gitti inşallah. Dr. Özlem Türeci’nin eşi demiş ki 3. Doz olunmasını çok tavsiye ediyorum, varyantlar çok kuvvetli ve bu aşıların etkisinin 6-8 ay sonra düştüğünü biliyoruz. Ben de hemen sağlık bakanını ilgili habere etiketledim. Neden? Çünkü elimizde bol aşı var diye sağa sola dağıtmaya kalkmasınlar. Dünya lideriyiz ya biz. Pakistan’a falan abilik yapmaya kalkmadan önce biz bir aşı olaylarımızı tamamlayalım da hele diye…

3. doz aşıyı olur muyum? Vallahi 5 doz desinler beşini de olurum. Çünkü çıkmaya başladık dışarı. Bir yerlere gidiyoruz geliyoruz… Tamam maske takıyoruz falan ama yine de… Yemek yerken, içki içerken açıyorsun maskeni. Nasıl olacak ki aşısız? Ölüme mi susadık? 

Sıcaklardan biraz şikayetçiyim. Bütün yüzüm gözüm kabardı sıcakta maske takmaktan, cildim falan perişan. Ne yapsam olmuyor artık çenem, boynum fısır fısır. Resmen pişiyorum ve şişiyorum.

Cilt demişken, her şey yolunda giderse geri sayım başladı diyebilir miyiz sevgili okur? Ne mi? Tabi ki facelift! Gerdireceğim yüzümü davul derisi gibi. Evet! Mani olamazsın bana. Yaşlanmayacağım gençleşeceğim Ajda Pekkan gibi, Madonna gibi… Tamam abartmayayım, o kadar da değil ama bir tur gerdirme hakkımı kullanacağım ve oğlum üniversiteye kendini attığında bunu yapmayı planlıyorum. Yani bu kış değil, önümüzdeki yaz da değil, sonraki kış. Yani 49-50 aralığında. Bence şahane bir yaş.

Tamam, kabul ediyorum bir miktar erken olabilir ama ne yapayım. Bir dirhem et bin ayıp örter diyorlar ya hani, haklılarmış. Bende o bir dirhem kalmadığı için yüzümdeki fazla deriye müdahale etmek durumundayım sevgili okur. 47 yaşında 55 kilo olmanın böyle bir yan etkisi oluyormuş, bunu hiç düşünmemiştim. 

Sana detayları anlatırım, nasıl doktor seçtim, ne işlemler yapılacak, nasıl iyileşiyorum, bütçesi ne, memnun kaldım mı senle paylaşırım. 

Evet, korkuyorum bir tık ama korkunun ecele faydası var mı? Evet, zor olacak, suratta direnler falan ama ne kolay? Yaşlanmak kolay mı? Her şey zor ama tüm zorluklar biter. Önemli olan sonuç iyi olsun, böyle hilkat garibesi gibi kalmayayım. Önemli olan iyi iş çıksın, yoksa şişersin iner, morarırsın geçer, sıkıntı yok yani.  

Bu arada oğlum ehliyet alacak (yaşı geldi de ders yoğunluğuna göre ya bu sene ya seneye kursa gidecek, biliyorsun hazırlık okuduğu için üniversite sınavı olayına bu sene girecek henüz). Ahh beni ilk zamanlardan beri tanıyan sevgili okur ah. Hatırlıyor musun Nişantaşı’na ritim atölyesine götürüyordum Atahan’ı. Beğenip beğenmediğimi falan yazıyordum sana, adres, fiyat bilgisi paylaşıyordum. Atahan 4-5 yaşında falandı. Nereden nereye… Ağustos itibariyle “dershane” faslı başlayacak sanıyorum  ve bakalım bu sene üniversite sınavında ne maceralar bizleri bekliyor. Artık tıp fakültelerinde sadece Afganlar okuyacak haberleri mi çıkar, sorularla ilgili ne itirazlar gelir, bize pastadan ne pay düşecek hep beraber göreceğiz. 

Neyse, var mı yapacak bir şey? Yok… 

Dolayısıyla salacaksın…

Umuyorum ki sağlıkla mutlulukla daha uzun yıllar birbirimizle anılar paylaşabiliriz. Umuyorum bu bayramda da ve her bayramda ve hep sevdiklerin yanında olur. 

Ve uzağa düşenlerimiz cennetten gülümseyerek izliyordur.

İyi tatiller dilerim.

XXX

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 18 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

instagram.com/mehtaperel

twitter.com/mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)