BOKA BULAŞMADAN

Şu an pek keyifliyim sevgili okur. Tam, kedim benden neden nefret ediyor diye düşünürken Kuzu Bey gelip kafasıyla beni ittirdi. Bu kedilerin sevdiklerine yaptıkları bir hareket. Gelip tosluyorlar. 

Seviyor kedim beni. Çok mesudum.

Diyeceksin ki kedin senden neden nefret etsin, rahatsız mısın? Neden etmesin? En sevmeyeceği işleri ben yapıyorum. Mesela veteriner hekimimiz eve geldiğinde, muayene esnasında veya aşı olurken ben tutuyorum. Kaçamasın diye balkona ben kapatıyorum. Gözüne damla mı damlatılacak, Sarhan tutuyor ben damlatıyorum. Gözü silinecek mesela, arkasından üstüne çöküp, yere sabitleyip, serum fizyolojikli makyaj temizleme pamuğuyla ben gözlerini siliyorum. Mesela tuvaletten çıktı, poposu biraz kirli mi kaldı, ıslak mendille poposunu ben temizliyorum. Evden kaçmaya çalışırken ben mani oluyorum, kaçarsa ben yakalıyorum. İlacını ben veriyorum. Evet, mamasını da ben veriyorum ama en nefret ettiği şeyler hep benden geliyor (hayatımın hikayesi bu). 

Hepsi onun iyiliği için ama o bunu bilmiyor. Dolayısıyla en sevdiği insan oğlum tabii. Çünkü Atahan sadece seviyor. Bu. Seviyor, ben evde yoksam mama veriyor, akşam onla uyumasına izin veriyor. Kuzu Atahan’dan çok memnun, en favori insanı o. Onun ardından kocam geliyor. 2. Favori insan da Sarhan. Şimdi sanırsınız hemen ardından ben geliyorum ama ben sanmam. İnanılmaz ama sanırım annem ve Handan benden önce geliyorlar. Onları da seviyor. Benimle mesafeli. Ne yapacağımı kestiremiyor. Ulan diyor bu manyak bana bir şey yapacak yine. Ya kıçımı silecek ya gözüme damla damlatacak…

Oğlum da bir ara bana kıl oluyordu böyle. Onun iyiliği için direttiğim şeylerle ilgili “anne bi sal ya bi sal” diyordu. Neyse ki büyüdü, akıllandı. Bir şey söylediğimde sinir olsa da bunu onun iyiliği için ya da benim içim rahat etsin diye söylediğimi anlıyor. Sürekli kulağında kulaklık olduğundan belki de dinlemiyor, çok emin değilim. Dinlemediğinden dolayı daha az tartışıyor da olabiliriz. Ben büyüdüğünden olduğunu düşünüyorum ama. Çünkü dinliyor olmalı arada homurdanarak cevap verdiğine göre…

Kedinin tüm işlerini ben gördüğüm halde kedi üzerinde bir söz hakkım var mı? Elbette yok! Ne haddime? Kedi Atahan beyinmiş. Öyle buyurdu. ‘Bu kediyi ben kurtardım sokaktan, sen buna bakmayacaktın, tekirin peşindeydin, bunu ben aldım getirdim eve’ dedi. Doğru. Eve getirdi ama bütün işlerini ben görüyorum ya, ben de diyorum ki yahu tırnaklar jilet, koltuklar berbat oldu…

Bir dakika, burayı güzel anlatıcam.

Koltuklarımızı yırttı. Koltuklar değişti. Sandalyelerimizi yırttı. Sandalyeler değişti. Tekrar yırttı. Kumaşlar değişti. Tekrar yırttı. Tekrar değişti. Tekrar yırtamasın diye gittim bu English Home’daki ince yatak örtüleri var ya hani, bildiniz onları, onlardan aldım sandalyelerin üstüne attım, yine yırtıyor ama daha az yırtıyor. Dedim ki yahu bu iş mi? Ne güzel salonumuz var çingene çadırı oldu ev örtülerden, tırnaklarını keselim. Atahan asla izin vermiyor. İnanılmaz dimi? Atahan izin vermiyor ve ben kendime bulaştırmamak için onun izin vermediği bir şeyi yapamıyorum. Çünkü -bilmiyorum kime çekmiş- aklına yatmayan ya da kabul etmediği bir şey yapıldığında çok aksi ve sinirli bir insana dönüşüyor. Evet.

–        Yahu tırnaklarını keselim diyorum, bu declawing değil. 

–        Hayır dedim!

–        Oğlum, tırnakları duruyor sadece ucundan fazlasını kesiyoruz, battı ev, her yeri yırtıyor.

–        Yırtmıyor, örtü ört yırttığı yere.

–        Güzel mi oluyor etraf böyle, şu hale bak!

–        Çok güzel oluyor, ben rahatsız değilim.

–        Neden böyle yapıyosun ya?

–        Kuzu için pençeleri önemli. Onun bir parçası. Onları törpülüyor, temizliyor, yalıyor. O pençelerin varlığı ona kendini kedi gibi hissettiriyor. Kendini bütün hissediyor. Koltuk imajın için bunu ondan alamazsın. Hayvanın beden bütünlüğüne müdahale edemezsin. Bu kediyi eve alırken pençeleri olduğunu biliyordun. Hayvanı evdeki mobilyaya göre düzenleyemezsin, eşya değil o. Sen bu örtülerle barış bence. Kediyi sana uydurmaya çalışacağına sen bu koşullara uyum sağlamaya çalış. Hayvanın doğalını bozmana izin vermiycem anne. Bu hayvan senin eğlencen, dekorun, süsün değil. Bu bir kedi ve tırnakları var. Deal with it. 

–        ……………

–        Bunu da bir daha tartışmayalım artık. Bu konu burada bitti!

–        Sarhan bu çocuk kime çekti Sarhan! 

–        …….

Neyse konu bu değil. Çocuk bana çekti, net. 

Konu sevdiklerimize -bazen onlara rağmen- doğru olanı yapmalıyız. Bu onları kızdırsa da. Bundan dolayı bize öfkelenseler de doğru olanı yapmamız gerekir. Onlara dürüst olmamız gerekir. Çok önemli bu. Çocuk yetiştirirken en çok buna özendim ben. Oğluma hep dürüst oldum. Ona asla hikaye anlatmadım. Mecazi anlamda diyorum bunu.  Bundan dolayı bana kızdığı da olmuştur illaki. Hala da olur. Ama oğlum şunu bilir, ben ona daima doğruyu söylerim. Onun gönlü olsun diye gerçekleri şekere bulamam. Yumuşatmam. Neyse o, çat çat söylerim. Bunu tartışmamız pahasına yaparım. O yüzden kızsa da bana güvenir. Ve bu benim için çok değerli. Çok! Ben çocuğumun bana güvenmesini çok önemserim. Bilir ki ben her koşulda ona doğrusunu söylerim asla kıvırtmam. Doğru olduğunu düşündüğüm şekilde davranırım asla “ay şimdi ağzımızın tadı bozulmasın” diye farklı davranmam. 

Annem de bana karşı daima dürüst olmuştur. Hep. Asla şekere bulamadan çat çat söylemiştir. Bu olmadı der, kilo mu aldın der, çok kilo verdin kafan büyük kaldı der, bu oldu der, bu olmadı der, saçmalama der, saçmaladın der. Dümdüz söyler. Ben bilirim ki annem benim kızacağımı düşünse de bana gerçekten ne düşünüyorsa söyler. Ay bıcı bıcı kalbim kırılmasın diye bana yalan söylemez. Çat diye ‘Mehtap bu böyle olmadı’ der. Anne bu elbise yakıştı mı derim, yakışmadı der. Mıç mıç yapmaz. Annem yüzgöz sevmez. Sert bir annedir. Çat diye söyler. Ve fakat ben ona çok güvenirim. Bilirim ki bana rağmen çat çat çat söyler. Benle kavga etmeyi göze alır, inandığını bana söyler. Ağzımızın tadı kaçmasın diye bir eksik söylemez. Ben bunu çok önemserim. Bilirim ki annem bana bir şey söylüyorsa doğruyu söylüyordur. Oğlumla da benim böyle bir ilişkim olsun istedim. İnsanın hayatta koşulsuz güvenebileceği, kendisine daima doğruyu söyleyeceğine inandığı birileri mutlaka olmalı değil mi?

Bunun çok rastlanmayan bir şey olduğunu görüyorum insanların çocuklarıyla ilişkilerinde. Kendilerini bir yalana inandırıyorlar önce. Ki bu bir anne baba için affedilemez bir hata. Bir yalana önce kendileri inanıyorlar sonra çocuklarını bu yalana inandırıyorlar. Ve dışardan baktığımda ben bunu gerçekten böyle mi düşünüyorlar diye hayret ediyorum. İnsan bu kadar saçmalar mı yani? Saçmalıyor vallahi. Hayret. Oysa biz önce kendimize dürüst olucaz dimi? Özellikle çocuklarımız konusunda. Kabiliyetleri, avantajları ve dezavantajları konusunda önce kendimize dürüst olucaz. Sonra da onlara dürüst olucaz. Kİ olabilecek şeylerin peşinden koşalım. Onlar da, biz de.

Küçücüktü Atahan. İğne olacaktı. Gözlerimin içine baktı ama nasıl güzel baktı. Kocaman simsiyah gözleri vardı küçükken, zeytin gibi. Kahverengisi o kadar büyüktü ki. Böyle kedi yavrusu gibi bakardı.

–        Anne acıyacak mı iğne olunca?

–        …. Acıyacak

–        Çok mu?

–        Hayır, çok değil ama acıyacak.

–        Ağlıycak mıyım?

–        Ağlamak istersen ağla ama gerek var mı bilmiyorum. Çünkü şimdi ne olacağını biliyorsun, seni şaşırtacak bir şey yok artık. Hatta istersen kolunu biraz cimcikleyebilirim. Nasıl bir acı olacağı konusunda fikrin olur.

–        Yap bakim.

–        …..

–        Bu kadar mı?

–        En çok bu kadar.

–        Çok kötü değilmiş

–        Değil işte, bu. Bir an için acıyacak bitti gitti sonra.

–        O zaman ağlamaya gerek yok.

–        Bence de. İğneden sonra alt kattaki atlı karıncaya gideriz (Bakırköy acıbadem hst./carousell atlı karınca, hey gidi). Velev ki acıdı. Sonra güzel vakit geçiricez seninle.

–        Tamam.

O kocaman gözlerin içine bakıp ‘acıyacak’ demek kolay değildi.  Ama doğrusu buydu ve kolay olması gerekmiyordu. 

Allahtan büyüdü de böyle vicdansızca yapıyormuşum gibi olan  her şeyin onun iyiliğine olduğunu anlayacak bilince geldi. 

Kedi gelemiyor ama. Kedi büyüyor ama bilinç seviyesi tartışmalı. Bu yüzden benden bir miktar huylu. Beni görünce bir kıllanıyor. Olsun ben onu seviyorum. Zaman zaman kızsam da seviyorum. Bence o da bunu biliyor. Tek fark oğlumun aksine bana güvenemiyor. Özellikle elimde ıslak mendil varsa. 

Olsun, insanın kafasının rahat olması da önemli. O göt boklu kalacağına kedi benden kıllansın ne yapalım. Hayat biraz da böyle bir şey değil mi? 

Boka bulaşmamak için gerekeni yapmayı bilmek gerek, dimi?

Yaa sevgili okur. Ortalığı görüyorsun.

Doğru olanı yapabilmeye devam edebilenlerimizle, 

doğru kalabildiğimiz bir ömür dilerim. 

XXX

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 18 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

instagram.com/mehtaperel

twitter.com/mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)