BİRİNCİ TEKİL ŞAHIS

Merhaba sevgili okur. Bu hafta sana yazımı hazırlarken duruma çok dışardan veya üstten bakmamaya çalışıcam. Kendimi ayırıp ayıklamadan, hor görmeden, aşağılamadan yazmaya özen göstericem. Maksadım kesinlikle bu değil ve maksadını aşmış bir yazı kaleme almamayı diliyorum. Çünkü ben de bazen kendimi, başka yazarlar gibi, yazının şehvetine kaptırabiliyorum. Bu beyaz sayfa var ya bu beyaz sayfa, insana bunu yapabiliyor zaman zaman. 

Hayatı ister istemez kendi kapsülümüzde yaşıyoruz. Güvenli bulduğumuz ortamda, mekanlarda, çevrelerde yaşıyoruz. Bize yakın yazıları okuyor, kendimiz gibi düşünen insanları takip ediyor, izliyor, dinliyor, bizim gibi yaşayan insanlarla arkadaşlık ediyoruz. İster istemez olaylar böyle gelişiyor. Bir şehirde yaşıyoruz ve kendi şehrimizin rahat edebileceğimize inandığımız kısımlarında, yanında rahat edebildiğimiz insanlarla bir hayat kuruyoruz. Ve bizim etrafımızda bir kapsül oluşuyor ister istemez. Kist gibi. Bir zar, deri. Biz içerideyiz.

Herkes kendi kılıfının içinde kendi kitlesiyle. Bizim gibi olmayan, yaşamayan, düşünmeyen insanlardan bihaber de değiliz. Onların da dünyası bize çarpıyor zaman zaman. Fikirlerine ters düşebiliyoruz, anlaşmazlık yaşayabiliyoruz, onlarla çalışamıyoruz veya evli kalamıyoruz değil mi? Ya da gelip arabamızı çalıyorlar mesela. Biz bizim gibi olmayan insanların farkındayız. Evet kendi kapsülümüzdeyiz ama şuursuz da değiliz. 

Peki, bu kapsülün dışındaki gerçekliğin ne kadar bilincindeyiz. Cidden ne kadar? Bizim bilmediğimiz çok başka bir kafa, hayat, dünya var. MIŞ. Ve bu dünyada pek çok şey yok. Mesela dil gelişimi yok. Kendini ifade edemiyor bu insanların bazıları. Ciddi ciddi. Kendini ifade edemiyor, yok. Oysaki dil gelişimi ne kadar mühim. Babam kendini düzgün ifade etmek insanı ipten alır ipe götürür derdi. Ne kadar haklıymış. Adama kız kardeşinin kocası tecavüz etmiş. Evet. Adam jandarmaya gidip kendini ifade edememiş. Hayır, sadece utançtan veya duyulmasın diye değil, çünkü öyle olsa bunu televizyonda da dile getirmezdi. Yok, anlatamamış. Yaşadığını, başına geleni ifade edemiyor. Dehşet bir şey.

Kız kardeşi konuşuyor diyor ki ‘beni söyledi’. Kime söyledi seni diyorlar, yok diyor beni söyledi. Tamam diyorlar seni kime söyledi, hala itiraz ediyor, ‘beni beni’ diyor. BANA demek istiyormuş. “Bana söyledi”. 

Bu derece. Böyle bir ifade edememe hali.

Okuma yok, yazma yok, birinci tekil şahıs kim yok…

Diyeceksiniz ki yine yürüme bandında sabah programı mı izledin, evet izledim, size de tavsiye ederim. Ülke gerçekleri hakkında kendi fanusunuz dışında da bir fikriniz olabilmesi için çok tavsiye ederim. 

Çok başka bir dünya var. Ve bu bildiğimiz dünyalardan çok farklı. Kendi yaşadığımız dünyadan farklı ama  içine girmesek de sağımızda solumuzda gördüğümüzden de çok farklı. Hiç yolumuzun düşmediği, yakınından geçmediğimiz bir dünya var. İnsanların akrabalar arası cinsel ilişkiyi gayet doğal bulduğu, küçük yaşta kızların davar gibi alınıp satıldığı, hayvanlara her tür eziyetin normal olduğu, göçmenlere her istenilenin yapılabildiği, ahlak kavramının başkaları duymadığı müddetçe zarar görmediğine inanılan çok karanlık, tehlikeli, içi cerahat dolu başka bir zar, başka bir kapsül var.

Ve biz aslında o kapsülün içinde ufak bir parçayız, o daha büyük, bizi kapsıyor. 

Ve biz hayatı kendi muhitimizden ibaret gibi yaşıyoruz. Sanıyoruz ki twitter’dan anlatırsak fikirleri değişir veya yazısını yazarsak okur ve “hımm” falan der… Yok…

Oksijen yok. Çok zor. 

Bugün, bu çağda, bu ülkede hala zifiri karanlık içinde yaşayan insanlar ve bu insanlarla aydınlığa nasıl çıkılır ben bilmiyorum.  

Haksızlık da etmeyeyim bu insanlar dünyanın her yerinde varlar. Burada sadece sayıları çok, bu insanlardan nemalananlar da asla gelişmelerine destek olmuyor. 

Diyeceksin ki şimdi bu yazıyı niye yazdın? Çözümün var mı Mehtap? Yok. Ben nasıl çözeyim 98 yıllık Cumhuriyetin çözemediğini? 

Ve fakat bilgi güçtür. Bilgisizlik ise bir halüsinasyon. Bu insanları bilmezsek mesela anlatarak bir şeyleri değiştirebileceğimize inanabiliriz. Mesela diyebiliriz ki “aa İsmail saymaz Habertürk’te çok güzel anlattı onu dinleyenler anlamıştır artık” falan. Bu bir halüsinasyon olur. Çünkü bir dünya var ve orada hiçbir şey yok, bomboş. Oraya birileri gidiyor ve şunu yapacaksınız diyor ve o insanlar onu yapıyorlar. Bitti. 

Hani sosyal medyada görüyoruz, gencecik kadınlar “morardınız mı” yazıyorlar. İstanbul Sözleşmesinden Türkiye çıktı diye çok sevinmişler. Anlayamıyoruz hani veya bunlar trol deyip geçiyor. Değil. Böyle bir kitle var, varlar ve imkanı yok fikirleri değişmez.

Çünkü bir fikrin değişmesi muhakeme yeteneği ile mümkün. Karşındaki sana anlatacak, sen anlayacaksın, yeni gelen bilgiyi eldeki mevcut bilgi ile karşılaştıracaksın, sonuçları değerlendireceksin, analiz edeceksin ve ona göre ya fikrini değiştireceksin veya değişmiyorsa sebeplerini mantıklı argümanlarla izah edeceksin. Boru mu bu? Baya zeka isteyen işler bunlar. Olmadan olacak iş mi?

Bu noktada ciddi sıkıntı var ve korkarım pek azımız içinde yaşadığımız coğrafyanın gerçeklerinin bilincinde. 

Bunları bilmek, içinde bulunduğumuz koşullarla da samimiyetle yüzleşmek lazım. Fazla hayale kapılmamak lazım. Ve akıllı olmak lazım. Çünkü cehalet çok da tehlikelidir. Kar zarar hesabı yapamayan insanlar kolay manipüle edilirler. Ve bu manipülasyonu da asla bizim gibiler yapmaz. Bizim gibiler kafasına taşı yiyen tarafta olur ancak. 

Kimseyle muhatap olmadan, kendini koruyup kollayarak, kitaplarınla, müziğinle, filmlerinle, bir kadeh şarabın, ailen ve sahiplendiğin hayvanınla kendi kapsülünde akmadan, kokmadan, huzurla yaşayabilmeni dilerim sevgili okur.

İnanmazsın ama bunu bile yapabilmek büyük lüks artık. 

 XXX

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 18 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

instagram.com/mehtaperel

twitter.com/mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)