AYRI EVDE AŞK

Bu hafta ne yazıcam bakalım diye düşünürken ah bir de ne göreyim. Fazıl Say açıklama yapmış. Konu da keyifli, al sana yeni köşe yazısı, pek sevindim. 

Fazıl Say ve Ece Dağıstan Say evlilermiş ama ayrı evlerde yaşıyorlarmış. Şimdi diyebilirsiniz ki “ee?” valla bence de, bizi ilgilendiren bir durum yok ama magazin gündemi durur mu, biraz da konusuzluktan, yokluktan, gece alemleri gezmeleri gizli saklı yapıldığından ya da yapılamadığından, kimseyi kimseyle basamadıklarından, buna atlamışlar tabii. Yok böyle evlilik mi olurmuş muş, yok kesin adam istemiş miş, kadın istemezmiş miş… Bir sürü şey. Sonra Ece Hanım bir açıklama yapmış. (Hep mışlı mişli yazıyorum çünkü magazin dünyasından kopukluğum malumdur, tamamen tesadüfen gördüm haberi) Yaptığı açıklama da gayet mantıklı, ne kadar anlaşılır bilmiyorum tabii ama saçma bir şey söylemiyor. Diyor ki “ben hep bağımsız takıldım, zaten 43 yaşımda evlendim, evlenmek de çok derdim değildi, kendi bağımsız alanımdan vazgeçmek istemedim”. Haklıdır. Öyle iyi anlıyorum ki. Şöyle anlıyorum;

Ben de yaşım ilerledikçe o alanı dert eder biri oldum. Mesela biri yanımda konuşuyor, bu biri kim olursa olsun, elini kolunu fazla kullanıyorsa ve eli kolu benim alanıma giriyorsa ben çok rahatsız oluyorum. Bu alan neresi mi? Kollarımı şöyle bir çember yapacak olsam önümde, kollarımı açıp tam karşımda iki orta parmağımı birbirine değdireceğim bir çember yapsam, o çemberin içi benim alanım. Bitti. Birinin eli kolu oraya girdi mi ben kızıyorum. Kim olursa olsun. Rahatsız oluyorum. Mesela ben şimdi bu yaşımda evleniyor olsam o kişisel alan daha da gelişmiş ve kemikleşmiş olacağından başka birini o alana almak, çok da sevsem zor gelebilirdi. Ama zorlardım kendimi. Ben öyle bir tipim. Ben aile yaşantısı, ev yaşantısı severim. Ben birlikte yaşamak isterdim. Birlikte kahvaltı yapalım, birlikte uyuyup uyanalım, birlikte vakit geçirelim isterdim. Hayatı paylaşalım isterdim. Kedinin kumunu değiştirir misin diyebilmek ne bileyim, çocuğun okulundan dershanesinden falan bahsetmek ve bunu da istediğim an yapabilmek isterdim. Randevulaşmadan yani. Böyle başımı çevirip söyleyebilmek isterdim. “Tatlım ne yapsak, şarap mı içsek acaba ne dersin?” mesela… Böyle pıt diye… Ama bunu istememeyi de gayet makul bulurum, hele gençlerde. Onlar daha bağımsız ve münferit yetiştiklerinden zannederim bu tarz evlilikleri daha çok duyarız. Yaşlandıkça birbirlerine destek olmak için aynı eve çıkmak isterler diye tahmin ediyorum, hayat insana bunu yapar bence ama gençlikte daha bağımsız olmak isteyebilirler ve bu gayet anlaşılır bir şey. 

Her evliliğin ya da şöyle düzelteyim her birlikteliğin kendi koşulları ve dinamikleri vardır ve herkesin kendi kararıdır. İnsanlar evlenmeyebilirler, aynı cins olabilirler, aynı evde evlenmeden yaşabilirler, evlenip ayrı evlerde yaşayabilirler, herkesin kendi normali kendine çünkü insanlar nasıl mutlularsa, nasıl kafaları rahat olacaksa öyle yaparlar.

Ve evet, kimseyi ilgilendirmez. Daha da önemlisi biri diğerinden iyi ya da kötü değildir. Biri diğerinden daha uygun ya da uygunsuz değildir. Fazıl say ve Ece Dağıstan Say’ın kararını yadırgamayı saçma bulduğum gibi Ece Hanımın da bir cümlesini saçma buldum. Diyor ki “bizim iki evimiz var doğru bu ayrı yaşamlar sürüyoruz demek değil. Kimse birbirinin üstüne çökmedi bizim ilişkimizde sadece”

“Çökmek”?

Muhtemelen sabah programlarında oturup evliliği tartışıldığı için istediği kadar güldüm geçtim yapsın bozulmuş ki böyle gereksiz bir şey söylemiş. Çünkü her nasıl evlendiği halde ayrı evlerde yaşamaya türlü çeşit mana getirilmesi doğru değilse, evlenip veya evlenmeden aynı evde yaşamaya karar vermek de birbirinin “üstüne çökmek” demek değildir.

İnsanlar bazen birlikte yaşamak isterler. Çünkü mümkün olduğunca birlikte vakit geçirmek isterler, o kadar severler. Çünkü ayrı vakit geçirmek istediklerinde illa bir başka ev gerekmez, ayrı da vakit geçirirler ama gece dönüp birbirlerine sarılarak uyumayı tercih ederler. Bazen insanlar çok önemsedikleri bağımsızlıklarını dahi gevşetmeye karar verecek kadar severler. 

Umarım kimse bu duyguları tatmadan ölmesin. Sevmek gibisi var mı?

Sevdiklerinizle bir arada güzel bir hafta dilerim. 

XXX

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 18 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

instagram.com/mehtaperel

twitter.com/mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)