BEVLİYE UZMANI

Babam benimle konuşmuyor…

Hayatım boyunca evindeki mobilyaları ilk günkü gibi koruyabilen kadınlara gıpta ettim. Ben onlardan olamadım niyeyse. İnsan, olamadığına özeniyor işte… Benim ailemde, “Oturma odası” kavramı yoktu. Salonun ortasında yaşar, evin en güzel her şeyini önce biz kullanırdık, “Misafire saklamak” gibi bir kafayla büyümedik. Ev insanın rahat ettiği ve yaşadığı bir yer olmalıydı. Evlendikten sonra da öyle yaşadık kocamla, aksi aklımıza gelmedi. Oğlumuz elinde pastel boyayla salonumuzun duvarlarına sürrealist çalıştı, biz çizdiklerinin üzerine içi boş çerçeve asıp “sanatını” ölümsüzleştirdik. Koltuklarımız bir müddet sonra o kadar kötü kokmaya başlamıştı ki (dökülen mamalar, alt açma esnasında yaşanan kazalar, kusmalar) süngerlerini değiştirip tüm koltuklarımızı deri kaplattık. 3 yaşında çocukla bej rengi deri koltuk çok akıllıca değilmiş, ikinci haftasından itibaren her tarafı gazlı kalem oldu koltukların, umursamadık.

 

Uzun zaman sonra, geçen haftalarda çok daraldığım bir gün, salonun koltuklarını komple değiştirme kararı aldım. Son derece hızlı bir şekilde Atahan’ı anneme bıraktığım gibi, kocamı yakasından tutup koltukçu koltukçu gezdim ve aradığım koltuğu buldum!

 

Koltukla divan arası, kocaman, geniş, kuş tüyü, salonun neredeyse yarısını tek başına kaplamayı başaran tek parça bir şey…

 

Hayatını televizyonun karşısında yatarak ve internetten film izleyerek geçirmeyi planlayan üç kişi için mükemmel bir ürün, ancak eve misafir geldiğinde (gelirse) ya ayakta beklemesi lazım ya da yatması…

 

Babam: Bu ne şimdi? Niye salona yatak odası takımı koydunuz?

Ben: Baba hayatımın bu döneminde keyif insanı olmaya karar verdim. Derilerin üzerinde, kıçımızdan ter aka aka oturduğumuz yeter. Artık kuştüyü kanepelerde yatıyoruz, budur!

Babam: Eve gelen misafirin aklından ilk geçeceği söyleyeyim mi kızım ben sana? Diyecek ki insanlar; “Bunlar sapık! Bunlar bizi evlerine davet etmişler, salona da yatak kurmuşlar, karı koca bize ne yapmayı planlıyolar?”

Ben: Ay ne alakası var baba!

Babam: (taklidimi yaparak) “Ay alakası şöyle salak kızım.” Sen buraya normal insanları akşam yemeğe çağırıp, evinize gelen karı-koca arkadaşlarınıza, “Siz şöyle bir uzanın, biz içkileri hazırlayalım” deyin bi! Bi deyin! Siz deyin, bak o kadının kocası Sarhan’ı napıyo!

Ben: Bravo! Sarhan benim gibi bir kadınla evliyken, onun kuru karısına mı kaldı! …..  Kimden bahsediyoruz biz bu arada?

Sarhan: Evet kimden bahsediyoruz gerçekten?

Ben: Sen konuşma sus! Elin karısı sen onu beğeniyosun diye düşünüyosa, kendi kendine bizim koltuktan anlam çıkarmaya başladıysa, “Sarhan beni dütecek” gibi bir psikolojiye girdiyse, sen abuk sabuk şakalar şirinlikler falan yapıp elin yellozuna, varoşuna yüz vermişsin demektir! Çekil şurdan!

Babam: Ben baban olarak gerekli uyarıyı yaptım, diyeceğimi dedim.

Ben: Çağırmam kimseyi yemeğe zaten! Hayret bişi! Sen, benim en son ne zaman birilerini yemeğe çağırdığıma şahit oldun ki? Bi siz geliyorsunuz bir de Sarhan’ın annesi babası…

Babam: Tamam, hepimizi aynı anda çağırmayın o zaman, çünkü gerçekten kayınvalidenle ayaklı başlı yatmak gibi bir travmayı kaldırabilmem mümkün değil!

Ben: Ay baba iğrençsin!

Babam: (taklidimi yaparak) ‘Ay kızım, kim iğrenç?’ Salona yatak koyup fantezi yaratan kim? Playboy malikanesi mi burası? Sarhan ne zaman ropdöşambırla gezmeye başlıycak?

Sarhan: Mehtap, ben ciddi ciddi hata mı yaptık diye düşünmeye başladım. Çok da para verdik

Ben: Ya Sarhan sen ne bakıyosun babama. Ben, bu adamla büyüdüm. Her şeyi en alakasız yerinden tutup, onu kocaman yapmak gibi bir adeti var.

Sarhan: Sen de öylesin!

Ben: …..eehehehe… ve bunu en iyi sen bilirsin zaten…

 

…Sessizlik….

 

Babam: Leyla, senin bu büyük kızın terbiyesiz olmuş. Beni bunla yüz göz etme, alıcam yoksa ayağımın altına! Biz gidelim!

Ben: Ya baba aşk olsun yaaa, ehehehe tamam yaa.

Annem: Salatayı yaptım. Bunlar yemek masası yerine göbek taşı yaptırmadan, beraber bişiler yiyelim de öyle kalkalım

Ben: Süper fikir!

Babam: Zevzek!

Sarhan: Baba, sen şöyle otur ben bi ropdöşambır giyip geliyorum, ehehehe…

Babam: (Sarhan’ın taklidini yaparak) ‘ehehehe’ o bir tek saten sabahlık giymekle olmuyor oğlum. Onu giyen Hugh Hefner’ın başında -o yaşta- seninkinden fazla saç var.

Ben: Babacım biliyosun erkeklerdeki saç dökülmesi vücuttaki testosteron fazlasıyla ilgili bir durum.

Babam: Leyla senin bu büyük kızın iyice, “Bevliyeci” takılmaya başladı. Ben, elimi kana bulamadan biz kalkalım…. Salatayı al….

 

Koltuklarım (ya da salon tipi yatağım) çok rahat. Ben de rahatım. Ancak, önceki yıllara nazaran bir fark var. Sarhan ve Atahan evde asker oldu. İkisinin de koltuklarımın üzerinde bir şeyler yiyip içmesi, yazı yazması, resim yapması yasak. Kot pantolonla (boyuyor) koltuklarıma oturmak yasak. Koltuklarımın üzerine gazete koymak yasak…

 

Özetle, yataktan bozma üç kişilik koltuğumu salonun ortasına koydum. Üzerinde gerine gerine yatıp (tek başıma) internetten yeni dizim, “Homeland”i izliyorum.

 

Ben, dikkatli olduğum için yattığım yerde bitki çayı içmem serbest…

 

Babam bize gelmiyor, annemin gelmesine de izin vermiyor…

 

Kayınpederimle araları çok iyidir, ona ne dediyse kayınvalidemler de gelmiyorlar….

 

Salonda kendi cumhuriyetimi kurmuş durumdayım anlayacağınız…

 

Böyle olacağını bilsem daha erken davranırdım…

 

Herkese mükemmel bir hafta diliyorum…