Oğlum yanımda biliyorsun sevgili okur. Oğlum geldi ve herkesi ona şikayet ediyorum. O burada değilken kime kızdıysam, hangi olaya canım sıkıldıysa bir bir anlatıyorum. O bana şöyle dedi ben ona böyle dedim diye tek tek hatıratına işliyorum. Doğru değil biliyorum ve neden oğlumu kendi dünyevi kindar manyaklıklarımla yorup şişireyim değil mi? Biliyorum. Yine de yapıyorum, kendime engel olamıyorum. Aslında “engel olamamak” doğru bir tarif olmadı, düzeltmeliyim bunu. Engel OLABİLİRİM kendime ama olmamayı tercih ediyorum. Anlatmak istiyorum, bilsin istiyorum, paylaşmak istiyorum.
Çok değişik bir duygu.
Ben bu yaşıma kadar oğlumu oğlum olarak gördüm hep. Oğlum, yani benden küçük, korunası kollanası, fenalıklardan uzak tutulası, pamuklara sarılası, saklanası gibi. Klasik evlat olayı yani. O büyür ama sen anlamazsın ya büyüdüğünü. Adam traş olmaya başlamıştır ama sana hep üç tekerli plastik bisikletteki küçük yavrun gibi gelir… Hani o kolluklarla çocuk havuzuna cıp cıp soktuğun dönemde sabitlenirsin… Sen annesindir ve o senin yavrundur…
Annelikte bir başka dönem daha varmış. Tanışıyorum, seninle de tanıştırayım.
Yavrun yine yavrun. Sevginde, endişende, koruyup kollamanda, anne arslanlığında bir değişiklik yok. Ama yavrun gidiyor, bir dönüyor büyümüş, olgunlaşmış. Konuşmalarında, davranışlarında, yorumlarında, oturup kalkmasında görüyorsun bunu. Olgunlaşmış, derinleşmiş, zenginleşmiş. Yetişkin olmuş. Yalnız yaşayan, dünyanın bambaşka bir yerinde kendini tek başına idare eden, kendi market alışverişini yapan, çöpünü ayrıştırıp dışarı atan, banka işlerini halleden, yurt kirasını ödeyen, eve çıkmak için işlemleri kendi yapan, her işini kendi yapan bir genç adam olarak geliyor. Yıllık check-up için hastaneye gidiyorsunuz doktorla okulunda yaptırdığı test ve tahlilleri medikal dilde konuşuyor, şakalaşıyor falan.
Büyümüş yani. Öyle bir büyümüş ki hemde benim arkadaşlık yapabileceğim birine dönüşmüş. Aslında o kadar birbirimize benziyoruz ki sevgili okur, zaman zaman geçinemiyoruz. İkimiz de dediğim dedik çaldığım düdük olduğumuzdan bazen inatlaşıyoruz. AMA kafalar benzer çalışıyor. Tabii ki oğlum benim, hatta babasının bile çok üst versiyonu. Ben tıp fakültesine turist olarak dahi giremezdim… Let’s be honest.
Durum bu olunca… Kendimi oğluma milleti şikayet ederken buldum. Anlatıyorum ‘o şöyle dedi, ben böyle dedim, kırıldım’ falan…
İnsan çocuğuna bir şeyi şikayet etmek istermiş. Mesela annem bana bir şey anlattığında nasıl hissettiğini anladım ben. İnsan paylaşmak, dertleşmek istiyor. O da o insana kızsın istiyor. Ben öyle istiyorum. Sanırım oğluma şöyle demeye çalışıyorum, bak böyle, bunu bil. Bunu bil yani sen.
Bir kızım olmadığı için kız anneleri böyle durumları kızlarıyla nasıl yaşıyorlar bilmiyorum. Kızlarıyla dertleşmek, kızlarına şikayet etmek nasıl onlar için mesela??
Oğluna şikayet etme şöyle… Nasıl diyeyim… Tam bir tatmin olamıyorsun. Adam seni hastasını dinler gibi dinliyor. Dinliyor yani. Dikkatle, gözünün içine bakarak dinliyor, aklında bir yerde bir şeyleri proses ediyor ama seninle fazla bir şey paylaşmıyor. Dinliyor, böyle mi oldu diyor, bir kaç soru soruyor ve hepsi bu.
Sanırım ben … Tamam belki “anaaammm canım anammm gebertirim ben oları sen bekle anammm” beklemiyorum. Hani, bana böyle gelse ben derim ki ‘kafayı mı yedin oğlum n’oluyor!’ Bu değil. Ama bir “ayıp etmişler” de bekliyor insan. Hani bir Atatürk’ün halkı dinlemesi gibi yani, hani o fotoğraf var ya…
Tam cerrah olacak insan benim oğlum gerçekten. Ben cerrah olmak istiyorum diyordu ya, bizimki olmazsa kimse olmasın yani. Adam lokal anestezi ile bütün organlarını çıkarıp tekrar yerleştirir ve eli titremez, güven yani. Yani, bir gün birine ameliyat olacak olursan ve benim oğlum da seçenekler arasındaysa onu seç, adam hem zeki hem duvar gibi. Panik yok, kendinden şüpheye düşmek yok, bu nasıl bir soğukkanlılık yahu.
Tamam dizlerine vurarak “anam anam benim güzel anam” diye ağlama, öyle bir durum da yok ama… Sanırım kızlarla daha güzel dedikodu yapılıyor. Bu çocuğun babası da böyle, anlatırsın anlatırsın “aaa” falan der sonra spor yapmaya gider.
Geçen hep beraber salondayız;
Ben: Beni bir tek kedi anlıyor, şu evde kediden başka anlayanım yok
Atahan: Isırıyor kedi seni
Evet, kedi bazen beni ısırıyor. Üç tane adamla yaşıyorum ben evde, kedi de erkek ve erkekler beni anlamıyor bence. Valla bak.
Umudum gelin. The “gelin”.
Yani bunu söyleyeceğimi de hiç ummazdım ama hayat sana ne oyunlar oynuyor sevgili okur. İstediğim gibi şöyle kaynata kaynata dedikodu yapmak “noktasında”, “sürece” gelin dahil olduğunda bööyyle bir kurtlarımı dökmeyi umuyorum. Alıcam gelinimi, gidicez bir yere, bir peynir tabağı, bir şişe buz gibi soğutulmuş şarap, fonda jazz, gelinime herkesi şikayet edeceğim. Planım bu. Çünkü kızım olacak inşallah gelinim değil. Böyle olmasını umuyorum, bunu diliyorum. “Ay el kızı, yüz göz olmayalım açık vermeyelim” diye düşünmeden, böyle bir yiğenim falan gibi sevmek, yakın hissetmek ve açık olabilmek istiyorum. Bana hak versin, “haklısın anne” desin istiyorum.
Peki, gelin de mesafe insanı çıkarsa?
O zaman valla kocamla oğlumun hiç şansı kalmıyor. Beni dinleyecekler, uzunun uzun dinleyecekler, kafa sallayacaklar ve haklısın hayatım, haklısın annecim diyecekler. Bu kadar. Hep sen haklısın, en çok sen haklısın herkes salak diyecekler. Kedi de ısırmayacak. Bu kadar, böyle.
Ya da gelin, oğlan, koca, kedi aralarında bir plan yapsınlar, her hafta biri, beni gönülleyecek. Ay dört hafta onlar da dört kişi, aralarında bölüşsünler. Kediyi nasıl organize edecekler bilmiyorum ama bu benim problemim değil bence, bir yolunu bulsunlar. Temmuz’dayız sevgili okur, 50 bitti… Gönlüm edilecek ben anlamam.
Gönlümüzü edecekler sevgili okur. Bundan geri adım atmak yok. Bizim gönlümüzü edecekler. Bize haklısın diyecekler. Çünkü haklıyız. Biz haklıyız ve geri kalan herkes haksız, bu kadar.
Güzel bir hafta dilerim sevgili okur. Sağlık ve mutluluk dilerim.
xxx
Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 20 senedir “yapıcam”.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)