VARDIĞIM YERDE ANLADIĞIM

Umarım haddimi aşmam diyerek başlayayım. Sevdiğim ve daha önemlisi saygı duyduğum birinden bahsederken en büyük endişem bu olur. Umarım maksadını aşan bir yorum yapmam … Bizim jenerasyon öyle büyüdük ya malum. Şimdinin çok bilmiş yeni neslinin aksine biz daha “aman” diyerek böyle… Neyse…

Cem Yılmaz’ın son gösterisini izledik bu hafta. Her gösterisini izledik biz onun. İzlemediğimiz filmi olabilir ama izlemediğimiz gösterisi yoktur. Hatta bazı gösterilerini defalarca izlemişimdir. Tıpkı Devekuşu Kabare gibi, Deliler gibi… Bir süredir Cem Yılmaz hakkında yazmak istiyordum aslında ama bir şekilde okur da, “ne saçmalıyorsun” der diye yapmıyordum. Çünkü tamamen yanılıyor olabilirim, bana öyle geliyor olabilir, hiç alakası olmayabilir, saçmalamış olabilirim. Benim için olumsuz bir şey düşünmesini de istemem çünkü saygı duyuyorum. O yüzden yazmıyordum bu yazıyı ama herkesin Cem Yılmaz’ı kendine deyip yazmaya karar verdim en sonunda. Özellikle de bu son gösterisinden sonra. 

Sonuçta hep demiyor muyuz? Biri bir şaka yapar ve herkes kendi ne anlamak isterse, kapasitesi ne kadarsa, o kadar anlar.

Bir süredir Cem Yılmaz’ın tavırlarında bir derinleşme seziyordum. Yaş almakla da ilgisi vardır bunun, bezip bıkmakla da belki, yorulmakla da, sıkılmakla da, hayal kırıklığıyla belki. İnsanlar seni hayal kırıklığına uğratabilirler ve burada aşk meşk kısmından bahsetmiyorum. Bir fotoğraf paylaşırsın, önemsediğin, öyle mal gibi yorumlar gelir ki, yuh lan dersin, insan değil misiniz? Bununla ilgili bir şaka yaptı, insanlar güldü, ben utandım. Buna gülünmesine utandım. O gülünsün diye dedi belki ama kara komikti aslında. O söylediğinin üstüne anıracak bir durum yoktu ve bir salon dolusu insan kahkaha attı ,ben o insanlar adına çok utandım. Oysa o şaka daha…….. Muhsin Bey tadındaydı. Bir tebessüm düşer ve ama aslında gülersin ağlanacak haline ya hani… Öyle gibi… Ya da ben öyle hissettim, bana öyle geçti…

Mesela ben tam bu sebeple paylaşımlarımı yoruma kapatıyorum ya da herkesi engelliyorum. Tam da bu sebeple. Sıtkım sıyrıldı, böyle değildi ama böyle oldu, “sen kimsin ki bana cevap yazıyorsun” gibi…

Ben bir demlenme hissediyorum Cem Yılmaz’da. Daha bir Leman Kültür’den, uzaylı robottan, Metin Akpınar’a, Şener Şen’e geçer gibi. Hani böyle “ağğbi adam yardırıo yeaa değil” ama “evet ya tam da bu işte” gibi.

Sıkılmış gibi, insanlardan yorulmuş gibi, soğumuş gibi. Gerçekten insanlardan sıtkı sıyrılmış gibi. Saçma yorumlardan, aptal saptal eleştirilerden, çevreden, ortamdan sıtkı sıyrılmış gibi. 

Şakalarına bakıyorum, yakın çevresi, akrabaları, arkadaşları üzerine hep. Mizah yazan biri olarak söyleyebilirim ki bu dışarıyla fazla sosyalleşmemekten olur bana. Daha çok yakın çevremle zaman geçirip dışarı açılmadıysam şakalar da yakın çevreden çıkar, ona da öyle olmuş gibi. 

Yine çok komik her şey ondan bahsetmiyorum ama ben bir…

Ben bir farklılık sezinledim. Bir demlenme, yıllanma, bi “hadi len”…

Ben rakıcı değilim, nefret ederim ama bir kadeh rakı, Müzeyyen Senar, bir sofra…

Biraz daha gönül insanı, biraz daha az ama özcü, biraz daha “benden uzak cehenneme direk” olursun ya hani…

İtiraf ediyorum ben böyle hissediyorum son yıllarda kendimi ve ona baktığımda benzer bir psikoloji, tanıdık bir ruh hali görüyorum. 

Sıkılma, soğuma, şaka yapma ama çok da şey yapmama…

Belki de bana öyle geliyor ve ben böyle hissettiğim için çok severek takip ettiğim bir mizah ustası da böyle hissediyormuş gibi geliyor bilmiyorum. Ama sanmıyorum. 

Mesela biri gösterisinde saçma sapan bir laf etti ve sinirlendi. Öyle sataşma olsun diye değil ama gerçekten sinirlendi. Çünkü öyledir ya, sıtkın sıyrıldıysa tahammülün düşer hani. “Burada da mı mal mal konuşacaksın gerizekalı” diye hissedersin ya, öyle gibi. 

Ben bu son kitabım üzerinde çalışırken böyle hissettim işte. Diyalogları yazıyorum ve çok da komik olmak zorunda değil dedim kendi kendime. Çünkü öyle hissetmiyorum artık. Çünkü mal gibi bi zamandan geçiyoruz ve salak mıyız yani, neye “ahihahahihaha”?? Neye?? Tıpkı Cem Yılmaz’ın dediği gibi, “Bokumuzda boncuk mu bulduk? Nedir?” Ne?

Gülümsersin, tebessüm eder ettirirsin de anıracak ne var yani?

Böyle bir demlenme…

Ben böyle hissediyorum. Biraz sıtkım sıyrıldı, biraz dem geldi, koyulaştı benim kafam. Böyle aşırı heyecan halinde insanlara şaşkınlıkla ve yorgun gözlerle bakıyorum. Yaşı benden büyük ama sürekli bir heyecan dalgası insanları garipsiyorum. Bizim yaşımızda, 16 yaşında gibi sosyal medyadan ayrılamamaları, flörtöz flörtöz hareketleri, kopmaları, coşmaları, oradan oraya Amok Koşucusu gibi koşmaları anlayamıyorum.

Büyük konforlu bir koltukta oturmuş, çok da hareket etmeden izliyorum ve hoşlanmıyorum. Hafif buluyorum. Evet bu. Hafif…

İnsan bir dem alır dimi? Ağırlaşır. Ve sen bir dem aldıysan, alanı da anlarsın. Dimi?

Çok beğendiğim bir mizahçıda kendimden bir şey gördüm.

Sıtkı sıyrılmış. İllaki “çok en bi” şakalı olma telaşından çıkmış, bir derinlik bir zenginlik gelmiş. Pek hoşuma gitti, ben böyle daha çok beğendim. 

Ben de böyle hisseder oldum. 

Öyle bir ağırlık geliyor insana.

Yeni kitabıma da bir miktar yansımış olabilir bu bilemiyorum. İstediğim çerçeveye oturtur da yayıncımla paylaşırsam… Elinize geçtiğinde nasıl bir kafayla yazdım bilmenizi istedim. 

Böyle bir kafadayım.

Emin değilim ama sanırım Cem Yılmaz da böyle bir kafada. Eğer öyleyse, sevindim.

Sizlere de sevdiğiniz birini kendinize daha yakın hissedebildiğiniz bir hafta dilerim. 

XXX

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 17 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

Instagram:mehtaperel

Twitter: mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)