İŞTE GELDİM BURADAYIM!

Bir tatili daha devirip dinlenmiş olarak İstanbul’a döndüğüme göre yeniden kendimi yormaya başlayabilirdim ve görünen oydu ki çok da zorlanmayacaktım. 

Bu yazıdan bol linçlik malzeme çıkar, bu ara linç edecek adam bulma sıkıntısı yaşayan internet insanları kahvelerinizi alın.


Ustalık ve emekçilik müessesesi bitmiş. Memlekette usta diyeceğin adam başka bir iş yapamadığı/bulamadığı için elinde bir tornavidayla size gelen adama dönüşmüş. Eskiye ağıt yakmayacağım ama arkadaş, eskiden usta dediğin adam ustaydı cidden. Ne yaptığını bilirdi. Şimdi usta dediğin adam evinden seni s*kmeden çıkıyorsa sen kazanım haneni öp başına koy. Çünkü öyle bir durum da var biliyosun eve pizza söylüyosun kurye psikopata bağlayıp sana sarkıyor falan. Elinde adresin telefonun herif sana bi takıyor sen karakol karakol gezmeye başlıyosun. Ha geziyosun da ne oluyor? Ölmemişin yapılabilecek bir şey yok, öldüğün noktada da katlinin ardından ne giymişti yollu mıydı diye tartışıldığından o şekilde de çözüm yok.


Bizde iş oralara gelmedi çok şükür. Ben usta olduğu iddiasındaki şahısların çırak dahi olamaması noktasında süreci yönetmeye çalışıyorum (Ekrem Başkan stili söyledim burayı). Ve sakinim mesela. Mesela, yeni bağlanan tuvaletin işediğimizi alttan sızdırması noktasında tesisatçıyı geri çağırdım ve dedim ki;

  • …../ usta bizimle daha fazla zaman geçirmek istiyorsan böyle küçük şakalara gerek yok. Tuvalet doğru çalışsın sen yine kahveye gel. Süreci böyle yürütelim.

Genel olarak düzgün insanlar olduklarından şaka falan yapabiliyosun. Yoksa yapamazsın “karı yollu galiba” der s*kerler. Evet, ağzı bozuk gidiyorum çünkü ülkenin gerçekleri bu yönde ve ben artık bunları şekere bulayıp yazma noktasında süreci tekrar değerlendirme kararı aldım (Ekrem Başganım canım). Böyle donk donk yazasım var bu ara, altı ay sonra yine “kadınlara küfür yakışmıyor, y**rak yazmayın, pis adam deyin biz anlarız” diye düşünüp süreci öyle değerlendirebilirim ama bu aralar baydı.

Neyse o sevgili okur. Burası İstanbul, durumlar böyle, hepimiz bir miktar delirdik artık, hepimiz bir miktar terbiyesisiz çünkü burada başka türlü varolmamız zor. Hani, İzmirlilerin bir olayı var ya biz çekirdeğe çiğdem deriz, karpuza yarma deriz bilmemne gibi… Bizim önümüze çekirdeği koyuyorsun biz ya manyak gibi saymaya başlıyoruz ya kimse alamasın diye üstüne oturuyoruz yok o da olmazsa g*tümüze başımıza sürüyoruz ki kimse elleyemesin, adını da söylemiyoruz. Çekirdek de demiyoruz, çiğdem de demiyoruz böyle deli deli bakıyoruz ve bol küfür ediyoruz. Böyle oldu.


Neyse çok dağıttım konuyu. Döndük tatilden sevgili okur. İki hafta sürecek diye başlanan tadilat beş haftaya uzamış ve bitmemiş. En son duşakabin takıldı adam da dedi ki su değmesin silikonlar kurusun (bu silikon ve ustalar arasındaki aşka, ustaların her yeri silikonlamasına ve bu esnada ortalığı batırmasına bir ara ayrıca değinecem). Gittik, döndük ve duş alıcam ben ve duş muslukları çalışmıyor. 


Neden? Bilmiyoruz.Tek işi su borusunu musluğa bağlamak olan usta bunu yapmak için geldiği halde buna gerek görmemiş olamayacağına göre becerememiş. Peki, beceremeyeceği işi yapmaktaki ısrar niye? Sen beceriksiz bir tesisatçısın ve bunda benim suçum ne? Musluğu çekecem su akacak. İşin bu. Bunu yapacan sen. Organ naklini başkası yapıyor. Adam alıyor A kişisinin böbreğini, B kişisine takıyor orda çalıştırıyor, o adam ayrı. Sen musluğu çalıştırıcan. Baba yap bunu artık ya. Bunu yap yani. 


Bak sevgili okur ,işinin en ehli insan dahi hata yapar. Hepimiz iş hayatımızda çeşitli yanlışlıklar yaptık. Ama musluk orda su borusu burda onu ona takacan. Daha önce yapmış olmalısın usta olduğuna göre ama yok. Çalışmıyor. Niye biliyor musun çünkü bir an önce senden parayı alıp bir sonraki işe gidecek. Burada yaptığı işi ne kadar iyi yaptığı değil günde kaç işe gittiği onun için mesele.Sonra aynı musluk için ara çağır, gelicem desin verdiği saatte gelmesin, bekle bekle, gelsin, suçu sana atsın, bir de bahşiş beklesin, alamazsa da surat yapsın.Böyle, bu.Tatilden döndüm ve döndüğüm an yoruldum inan sevgili okur. Ama sıkıntı yok, bu yaz sürecini daha dinlenmeli sürdürücem kararlıyım. Bu ara çok fazla siyasi açıklama okuduğum ve sapık gibi Ekrem İmamoğlu takiplediğim belli oluyor mu? Oluyordur sanıyorum. Seçime kadar böyle sonrası Allah kerim.


Bu ara böyle biraz esenekliyim sevgili okur. Böyle bir afaganlar bastı beni. Sosyal medyayı da (twitter hariç) eski hızıyla kullanmıyorum. Canım yazı yazmak da istemiyor pek. Yeni kitaba başlayayım diyorum ama… Zamanı var biraz daha gibi hissediyorum, çok üst üste yazarsam kendimi tekrarlarım diye kafamın değişmesini istiyorum. Bu yaz keyif yapıcam belki kışın, dur bakalım.


Şu an en büyük derdim, kafamı en çok meşgul eden şey yüzümü ne zaman gerdirmeliyim mevzusu. 49 mu, 50 mi, 48 mi ne zaman? Eee sanatçı kişilik işte, kadın yazar, işi sıfırdan bir öykü yaratmak, siz sıradan ölümlüler gibi hissedecek değil ya elbet. Kafa gidip geliyor ara ara. 


Takılıyorum (kısmen) sevgili okur ve çok öpüyorum seni, çünkü iyi insansın sen, biliyorum.

Mutlu haftalar diliyorum.

**

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 17 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

Instagram:mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)