Sevgili okur, demeyeyim diyorum, kimseyi kendime bulaştırmayayım diyorum, beni bir ebelerlerse, bir benim ben olduğum anlaşılırsa çok zor durumda kalırım diyorum, sus Mehtap diyorum, dur Mehtap diyorum…
Sarhan diyor ki ‘ya okuma şu grupları, bak başına iş açacaksın, başlayacaksın yine beni linç ediyorlar sözlüklerde sayıp sövüyorlar diye mıkmıklanmaya bırak’ diyor…
Duruyorum, duruyorum, duruyorum ama yok sevgili okur, böyle soğukta kalmış beş kilo karpuz gibi orta yerimden çatlıycam inan. İnan şurama kadar (burnumun altı) geldi. Aaaaa bayılıcam ayol….
Arkadaş bu anneler çocuklarıyla göbek bağını ne zaman kesecek biri bana izah etsin yahu. Arkadaş bu nasıl çocuk büyütmek, bu nasıl insan yetiştirmek, biz ölüp gittikten sonra çocuklarımızı ayaklarının üstünde durmaya nasıl hazırlamak bu? Nasıl??
Derin derin nefes al Mehtap, deriiin derin nefes al…
Benim dünyamda, ben, bundan yıllar yıllar evvel, ne teknoloji ne de elimizdeki imkanlar böyle değilken…
Çalışıyordum mesela. İşe gidiyordum para kazanıyordum. Gençtim, yağmur oluyordu, kar oluyordu, otobüsle işe gidiyordum. Elimde yün eldivenle otobüs demiri tutarsam fren esnasında elimin kayıp düşeceğimi yaşayarak öğrendim. Annem bana elinde eldivenle otobüs demiri tutma demedi. Gerek yoktu. Annem bilir ki ben düşersen kalkarım, ya da öğrenebilirim. Okula giderken yurt dışında böyle Google mapsler falan yok, kağıda yazıyordum şuradan giricem buradan çıkıcam, şuradan dönücem diye. Kağıda baka baka gidip yolu buluyordum, öyle öğreniyordum. Mesela ilk kez yurtdışında kaybolduğumda çok gençtim. İlk kez yurt içinde kaybolduğumda da öyle. Ben de gençtim bir zamanlar, çocuktum, kız çocuğuydum. Bizim ailemiz de üstümüze titrerdi, Karadenizlilerdi, tutuculardı, salmazlardı, bırakmazlardı, kollarlardı ama bir -nasıl desem- yani, bir engelimiz varmış gibi de büyütmediler bizi. Anlattılar şöyle yapacaksın diye biz de anladık.
Ben de oğlumu öyle büyütmedim. Böyle dizimin dibinde eteğimin altında büyütmedim. Yolladık, gitti geldi, kendi gitti, yalnız kaldı, aile yanında kaldı, başka ülkelerden insanlarla kaldı… Yurt içinde kayboldu, yurt dışında kayboldu, yurt içinde ve dışında yanlış metroya bindi, yanlış tramvaya bindi, yanlış durakta indi, geri döndü, gitti geldi… Eşyalarını yerleştirdi, boşalttı, bavul topladı yerleştirdi, bir yere gitti, otel değiştirdi, yurda gitti yerleşti, otobüs buldu yurt dışında, bir şehirden başka şehire geçti, bunları arkasından 40’ar kiloluk bavullar sürükleyerek yaptı, yerleşti, taşındı…
Ben her zaman oğlumu korudum, kolladım, beni yıllardır tanıyorsun sevgili okur, benim nasıl bir anne olduğumu geçtiğim fazları, konulan “bağımlı anne” teşhislerimi nerelerden geçtiğimi biliyorsun. Ama asla benim annelik içgüdülerimin çocuğumun gelişimini baltalamasına izin vermedim. Ben bunaldım, içim gitti ama onun kendi ayakları üstünde durmasını istedim. Bütün arkadaşlarım, akrabalarım ben oğlumu bir yere gönderdiğinde “nasıl yolladın inanamıyorum sen asla yollamazsın sanıyordum” dediler, söylesinler. Dudaklarımı yiye yiye yolladım evet.
Çünkü ben sonsuza dek yaşamayacağım öyle değil mi? Oğlumun kardeşi de yok. Dolayısıyla bu genç insan biz olmadan da kendi başının çaresine bakmayı öğrenmek zorunda. Hatta bunu biz hala varken yapabilirsek düştüğü yerde kaldırıp, bak şöyle yaptığın için düştün bir dahakine dikkat et deme şansımız da olabilir. Biz buna inandık, böyle davrandık yani.
Peki MBA yapma veya doktora seviyesine/dönemine/yaşına gelmiş insanların annelerinin çocuklarımız sınava hazırlanırken çok strese giriyorlar, bu dönemde şöyle yapalım böyle yapalım demesi nedir?
MBA veya doktora…
25-26 veya 28-30 yaşında insanlardan bahsediyoruz. Ben 25 yaşında evlenmiştim yav. Dünyanın başka bir ülkesinde hem okuyor, hem yaşıyor hem ev çekip çeviriyordum. Hem annemi özlüyor, hem sınavlara hazırlanıyor, hem yunan yufkasından su böreği yapmayı deniyordum.
Amacım kimsenin anneliğini sorgulamak değil. Her çocuk aynı da değil, kimi çocuk daha fazla ilgiye muhtaç olabilir. Sıkıntı şu ki 20’den sonra artık çocuk değil bunlar. Elbette 50 yaşında da bizim çocuklarımız olacaklar ama ÇOCUK olmayacaklar, ayrı şeyler bunlar.
Bu vatandaşlar evlenecek, çocuk yapacak, çocuk büyütecek, bir ailenin sorumluluğunu alacak ama daha 25 yaşında sınav stresini annesiz aşamazken lohusa stresi aşacak öyle mi? İyi şanslar valla…
28 yaşında doktora öğrencisiyken annesi elma dilimlemeden kafasını toplayamayacak ama baba olacak, çocuk büyütecek öyle mi? İnşallah canım.
Benim gözlemim şöyle. Annelik, kendi boşa çıkmasın, vazifeleri bitmesin, işe yaramaz hissetmesin diye çocuğu böyle iplerle bezlerle kendine bağlamak değil. Bence değil. Bence iyi anne ve baba çocuğu yardım istediğinde iki eli kanda da olsa yardım eder ama gerçekten yardım lazımsa. Değilse ‘bunu kendin başarabilirsin’ diyebilmek de iyi anne baba olmanın çok önemli bir şartı. Dersin varsa oturup çalışıcan. Çamaşırın biriktiyse inip yıkıycan. Odandan memnun değilsen yurt görevlileriyle konuşup değiştiricen. Hastaysan hastaneye gidicen hastayım diycen. Üşüdüysen kalın giyinicen. Elma seviyorsan da kendin ısıra ısıra yiyeceksin for fuck’s sake ya…
Kalpsiz bir insan gibi gelmiyorum dimi kulağa?
Böyle bir şeyin imkanı yok çünkü asla merhametsiz ve kalpsiz biri değilim.
Sadece bu “yönetim biçimini” doğru bulmuyorum. Çocuklarımızın birey olmasına izin, fırsat, destek vermeliyiz.
Bunu da böyle üstten, ben bilirimci bir yerden söylemiyorum bak, aman ha. Ben bilemem, belki onların ki doğrudur. Sonuçta ben de çok dengeli ve aklı başında bir insan değilim. Kesin bilgi! Anne olarak oğluma (hem de birkaç kez) ‘bana her şeyi anlatabilirsin, her şeyi. Bugün de ilerde de, yıllar sonra da her zaman bana söyleyebilirsin. Yanlışlıkla birini öldürsen gömmeye gelecek kişi benim. Sonra da üstüme alırım ben yaptım derim. Kızsam bile gereğini yaparım. Sakın benden saklama, izin ver yardım edeyim her ne olursa’ demiş insanım. Ben de normal değilim yani. Oğlum bilir ki ne olursa olsun biz oradayız, tam arkasında, her koşulda. Biz varız AMA o kendi hayatını yaşamakta özgür ben elimde bir çekçek bavul veya bir tepsi arkasında hizmetlisi veya koruma görevlisi gibi gezecek değilim. Onu yaptık bitti. Büyüdü artık. Biz aile olarak ona verebileceklerimizi o yetişirken verdik. Bilmesi gerekenleri, prensiplerimizi, olurları olmazları bu 19 yıl boyunca anlattık, oya gibi işledik.
Bizimle büyüdü.
Çocuğumuz büyüdü ve biz bununla gurur duyuyoruz. Onun bağımsız bir genç adam olarak kendi kendine var olabildiğini görmek göğsümüzü kabartıyor. Kendimizi işe yaramaz hissetmemek için veya gidip 19 yaşında adama “annecim annecim” diye yapışmamak için de okula başladık tekrar, kedi seviyoruz, spor yapıyoruz. Bir bebek sahibi olmanın tadını çıkarttık. Bir çocuk sahibi olmanın tadını da çıkarttık. Şimdi bir delikanlının, genç bir adamın, bir doktor adayının annesi babası olmanın tadını çıkarıyoruz.
Kız erkek ayırmadan yaşı büyüyen tüm gençlerin annesine çocuklarınızı onların tabiriyle “bi salmanızı” öneririm. Bu ilgilenmemek değil, yetişkin olmalarına izin vermek. Bir düşünün derim.
Güzel bir hafta dilerim.
XXX
Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 18 senedir “yapıcam”.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)