Bir yaz mevsiminin daha sonuna geldik sevgili okur. Şimdi sonbaharın tadını çıkarma zamanı. Baharlar her zaman daha güzel değil midir zaten? Ne çok sıcak, ne çok soğuk, ne kan ter içindesin, ne titriyorsun. En şahanesi baharlar bence. O zaman dediğim gibi (bu hep sana ne yapman gerektiğini söyleyen insan konusuna da geleceğim yazının sonunda) hadi sonbaharın tadını çıkarmaya başlayalım birlikte.
Şimdi biraz kendimize dönebiliriz. Yaz mevsimi (ben yazın doğduğum ve yazın yıldızımın çok yükseldiğini hissettiğim için belki de) biraz “yüksek olduğun” zamanlardır sanki. Daha böyle gezmeler tozmalar, danslar ve müzikler, bikiniler ve dondurmalar gibidir. Sonbaharla birlikte biraz kendimize dönmeye başlayabiliriz belki yavaştan. Ben mesela yazın normale göre daha az okudum itiraf ediyorum, şimdi tekrar kendi okuma rutinime dönebilirim. Sana da öneririm. Biraz daha böyle tarçınlı yeşil çay ve yeni kitap kokusu. Üzümlü kurabiye, kahve ve yeni kitap kokusu… Şahane gelmiyor mu kulağa? Akşam böyle ayaklarını uzatıp ya da yatağa girip, kıvrılıp, yanına kocaman bir bardak buzlu limonlu su alıp mesela, sonbaharın ilk kitabına başlamak çok keyifli olur kesin.
Bu sonbahar yeni yemek tarifleri deneyebiliriz yine. Daha önce yapmadığımız tarifler. Kötü de olsa yeriz ve güleriz ne var. Değişik yemekler, soslar deneyelim bence. Değişik soslu makarnalar yapıp bir kadeh şarapla tadalım. Fonda Jehan Barbur çalsın, sevdiğiniz mutfakta yanınızda otursun, ne telefonla oynayın ne dolar kuru konuşun, hayır hiç biri değil! Müziğe eşlik edin, dedikodu yapın biraz, sosun malzemelerini anlatın, kıkırdayın, kadehlerinizi tokuşturun. Dünyaya dair tüm dertleri kapınızın dışında bırakıp keyfinize bakın. Çok güzel olacak, kesin bilgi.
Uzun yürüyüşler yapmanın tam zamanıdır sonbahar. Yürürken ayağınızın altında ezilen kurumuş yaprakların sesine rüzgarın sesi karışır. Siz yine kulaklığınızı takın ki kimse rahatsız edemesin sizi, müzik dinliyormuşsunuz gibi olsun ama siz yaprakların hışırtısını dinleyin, renklerin fotoğraflarını çekin, uzun uzun yürüyün.
Etlerle ilgili sıkıntı var madem, balığın hakkını teslim etme zamanındayız demek ki. Bol balıklı, aileli, salatalı sofralar kuralım bu sonbahar. Yazın özlediklerimizle bir araya gelelim, kimi zaman tatlı yiyelim, kimi zaman kahve içelim.Görüşemediklerimizle görüşüp araşamadıklarımızla haberleşelim. Eve dönmenin tadını çıkarıp kendi rutinimizde huzur bulalım.
Sonbahar yaza veda değil, yeni bir mevsimi karşılama gibi benim için. En sevmediğim, içimi boğan, kasvet dolduran kıştan önce son çıkış, son nefes aralığı gibi. Kışın benim kadar enerjisi düşeniniz var mı bilmiyorum ama hayata kahrettiğim doğrudur. O yüzden sonbaharın iyice tadını çıkarmaya çalışırım ki kışın çoğunlukla eve kapanacağımdan (çünkü nefret ediyorum soğuktan ve soğuğa dair her şeyden) sonbaharda ayrıca keyif yapmaya çalışırım hep.
Size tavsiyem bana takılın, şahane bir sonbahar yaşamaya bakın. Bu arada başta da dediğim gibi, size hep ne yapmanız ne yapmamanız gerektiğini söyleyen insanlara da aldırmayın. Bir zamanlar ben de yapıyordum bu hatayı, sonra bakış açım değişti. “Şunu yapın bunu yapmayın! Bu olur bu olmaz! Bu uyar bu uymaz!” falan… Boş verin…
Ne olmak istiyorsanız o olun, ne yapmak istiyorsanız onu yapın. Dilerseniz sonbaharda da yüzün ve tüm kış sokak sokak gezin. Dilerseniz yazın deliler gibi kitap okuyup yatın ve kışın eğlenceden eğlenceye koşun. Herkes kendisini nasıl kendi gibi hissedecekse, paşa gönlü ne dilerse onu yapmalı öyle yaşamalı. Bu böyle olmak zorunda.
Bize dikte edilen hiçbir yaşam modeline uymak zorunda değiliz, biz canımız ne istiyorsa onu yapmakla mükellefiz.
Çünkü en güzel mevsim özgürlük, ve en güzel renk özgürken ve en güzel müzik özgürce…
Bundan vazgeçemeyiz…
Gönlünüzce yaşayabildiğiniz şahane bir ay dilerim.