Berlin’deki Alman teyzeler

İki haftalık bir aranın ardından merhaba sevgili okur. Böyle ara ara kayboluyorum bazen, biliyorsun çünkü dinlenmek de lazım ve ben de bu aralar bunu iyi yapar oldum ne yalan söyleyeyim. 

Bu kısa tatil esnasında kafa dinlemenin ve bol yüzmenin yanı sıra ilginç durumlara da şahitlik yaptım. Zamanı geldikçe sana anlatacağım tabii her şeyi, şüphen olmasın. Ancak gel yeni haftaya hızla başlayalım ve ben sana yurdumda biriken negatif enerjiden bahsedeyim bir miktar. Bahsedeyim, farkında değilsen de ol, kendine dikkat et.

Hadi tatil rehavetinden çıkalım. 

Bayramda yazlık bölgelerin kapasitesi üzerinde dolması yüzünden, bu kardeşiniz de kalabalık sevmediğinden şehre geri döndük. Biz tatilimizi bayramdan önce başlattık ve bayramın ikinci günü eve doğru yola çıktık. Tatilimizin bu kısmında boşalmış İstanbul’un keyfini çıkarmaya karar verdik ve yaptık da. Biz yapabildik çünkü kendimizi etrafa (insan bazlı) körleştirmeyi başarabilenlerdeniz biz. Başaramayanlar delirmişler artık.

Açıklayayım.

Heybeli adaya gittik ve dönüyoruz. Dönüşte adanın bakımsızlığını, pisliğini ve neden hala fayton meselesinin çözülemediğini, neden hala medeni bir şekilde şarjlı faytona geçilemediğini konuşuyoruz. Bizim en büyük derdimiz meselemiz bu biliyorsunuz. Hayvanlar. Neyse ben Ekrem İmamoğlu’n twitter üzerinden şu fayton olayını halledelim artık falan yazıp darlıyorum, instagramda ada fotoğrafları paylaşıyorum, Sarhan da çay aldı, yanında da burçak yulaflı bisküvi, rüzgar da var. Ben tamamım. Martılar uçuyor, çay güzel, vapura ve çaya verdiğim para İmamoğlu’na gidiyor, saat erken, değmeyin keyfime.

O esnada arkamızda bir gürültü koptu. Orta yaş üzeri bir teyze arkamızda bir alanı komple doldurmuş, nereli olduğunu kestiremediğim ama arap kökenli bir gruba kızmaya başladı. Zannediyorum Suriye’li değillerdi çünkü kadınların hiçbiri tesettürlü değildi. Türkiyeli de değillerdi çünkü Türk olanlar az ötede çarşaflı bir şekilde ve kafalarında ne maksatla olduğunu çözemediğim şekilde plastik çiçekten tam daire turistik taçlarla oturmuş sohbet ediyorlardı. 

Teyzemiz arkada ziyadesiyle bağıra çağıra konuşan, cidden çok yüksek sesle eğlenen kalabalık gruba bağırmaya başladı.

“Eehhh yeter ya, yeter, kafa beyin bırakmadınız, şurda bi çay içip deniz havası alıcaz diye çıktık şu gürültüye bak ne kakafonili ne tantanalı insanlarmışsınız, biraz sessiz”.

Bunun üzerine kalabalık grup gülüşmeye devam ederek, kendi aralarında ve anlamadığımız bir dilde ama bariz şekilde teyze hakkında konuşmaya başladılar. Bu kez teyze daha çok kızdı.

“Burada bir tek siz yoksunuz, burada başka insanlar da var, herkes sizin gürültünüzü çekmek zorunda değil, biraz sakin, aaaa”.

Kitle biraz sakinleşir gibi olsa da kıkırdaşmaların devam etmesiyle zaten sanırsam bir süredir bir tek bu gruba değil genel olarak tüm yurttaki duruma hayli, kurulmuş teyze çıldırdı.

“Allah kahretsin sizi, defolun gidin kendi ülkenize, defolun nerden geldiyseniz oraya gidin, burası bizim bizim, bu ülke bizim, pislikler, yettiniz artık, yettiniz, yeter!”

Bir an ayaklanacak gibi oldum. Teyzeyi kendini içinden çıkılmaz bir duruma daha fazla düşürmesin diye koluna girip başka bir yere götüreyim diye düşündüm. Sonra vazgeçtim. 

Çayımdan bir yudum aldım.

Kitle sustu. Teyze söylene söylene vapurun diğer tarafına gitti. Çarşaflılar kıkırdaştı. Lübnan ya da İranlı olduğunu sandığımız kitle teyze gidince bir tık azaltarak eğlenmeye devam etti. Bana ilginç gelen bir diğer şey de bu oldu. Kadının ne dediğini anladılar çünkü kadının arkasından aksanlı bir Türkçeyle, bizlere de duyurmaya çalışarak “bize defol git dedi ya ahahaha” diye güldüler. Güldüler evet. Mesela ben başka bir ülkede olsam ve birileri bana “ne biçim insanlarsınız, defolun gidin kendi ülkenize pislikler” falan diye bağırsa sanıyorum bir süre kendime gelemem. Böyle bir durumda kalmayı bu kadar pişkinlikle karşılayabilmek de enteresan gerçekten.

Neyse.

Ben bisküvilerimi çaya bandıra bandıra yiyerek olan biteni izledim.

Sarhan: Berlin’e gittiğimizde yaşlı Alman teyzeleri hatırlıyor musun metrodaki?

Ben: hıhı

Sarhan: Anlıyorsun dimi o teyzeleri şimdi?

Ben: Ne yazık ki…

O teyzeler de haklılardı. Baktıkları hiçbir yerde anılarını bulamıyorlardı ve çok gürültü vardı. 

Bunun ne demek olduğunu burada daha da açıp anlatmak isterdim ama üzgünüm, linç yemekten sıkıldım yapamam. Beni tanıyan şanslı azınlıkla şarap peynir yapıp sohbet ederken o teyzeleri ve o metro istasyonunu ve o muhabbeti anlatırım ama burası yeri değil.

Yok yok, düşündüğünüz kadar korkunç değil ama sanırım “politikli korrekt” de değil. 

Şunu diyebilirim ama.

Kendinizi komple dışladığınız zaman. İçinde yaşadığınız ortamdan, ortamdaki insanlardan, gelenlerden, gidenlerden, sizi anlayabilenlerden, bir türlü anlayamayanlardan, hak verenlerden vermeyenlerden, gelenlerden gidenlerden, kalanlardan…

Kendinizi tüm bu “bulşit”ten dışladığınızda…

Etrafta olan bitene böyle garip bir şekilde üstten bakmaya başlıyorsunuz.

Saçma sapan gürültü yapanlara, bağırıp çağıranlara, gülenlere, kınayanlara, oh ağzına sağlık diyenlere, her şeye ve herkese üstten bakmaya başlıyorsunuz.

Dünya sizin için dev bir hayvanat bahçesine dönüşüyor.

Böyle izliyorsunuz işte.

Sarhan: Ne yazıyorsun?

Ben: İmamoğlu’na faytonları yazdım.

Sarhan: Hımm, iyi yapmışsın.

Faytonları çeken atların beni insanlardan fazla ilgilendirdiği ve üzdüğü değişik bir dönemdeyim.

Size de tavsiye ederim.

Not: Bu yazıyı okuyan herkesin sosyal medya hesabı üzerinden Ekrem İmamoğlu’ndan atlı faytonları kaldırıp şarjlı faytonlara geçilmesini talep etmesini rica ediyorum. 

 Bari hayvanları kurtaralım.

xxx

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 17 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

Instagram:mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)