ARTAN SUÇLAR VE TÜKENMİŞLİK SENDROMU

En sevdiğim mevsimdeyiz sevgili okur. Baharı yazdan çok severim. Ne çok sıcak, ne çok soğuk. Bir ince hırka ile çıkabildiğin, tansiyonun fırlayıp gözlerin kanamaya başlamadan uzun yürüyüşler yapabildiğin, henüz sivri sineklerin ağzına girmeye çalışmadığı, hafif esen rüzgarın sana çim kokuları taşıdığı en nefis mevsimdeyiz. Gün batımı desen var, erken aydınlanan hava mı istersin var. Üst üste giyinmeden evden çıkabilmek var, donmayan sokak hayvanları var, gezintiler-yürüyüşler-manzaralar- kırmızı gün batımları var. İnsan bir mevsimden daha ne ister? Az kalsın pas geçiyordum yılın en güzel zamanını. Resmen, kelimenin tam anlamıyla tükenmişlik sendromu olmuş bana. Kısa bir tatil ile toparladım kendimi ve kolundan yakaladım baharı. Benimle dans etmeden gitmek var mı?

Psikolojik olarak canım hala bir şey yapmak istemiyor ama hasta gibi değilim en azından, bu da bir şey. Böyle hisseden herkese tatil ve masaj öneriyorum. İkisi de kendinizi toparlamanıza yardım ediyor, masaj insanın kendisine yapabileceği en şahane jestlerden biri. Bütün o ritüel dinlendirici. Bornozlar, mumlar, loş koridorlar, müzik, aromatik yağ şişeleri, masajın kendisi hepsi insanın hem bedenini hem ruhunu dinlendiriyor. Hele masajınızı yapan insan fazla konuşkan değilse nefis.

Kendini şımartmadan, kendine küçük minik jestler yapmadan, mesela bir günü -benim durumumda en azından yarım günü-  sadece kendi keyfin için geçirmeden olmuyor.

Enerjini düşürmeyen, yormayan insanlara zaman ayırmak, hayvanlarla ilgilenmek, meyve yemek, uzun ve yavaş yürüyüşlere çıkmak, müzik dinlemek, düzenli yaptığın birkaç şeyi yapmayı bırakmak (ben yazı yazmayı durdurdum bir hafta ve iyi geldi) ve mümkünse ortam değiştirmek bu “tükenmişlik sendromu” denen şeyle mücadelede anahtar.

İnsanız, hepimizin pili bitebiliyor işte. Tekrar şarj olmak için kendimize zaman vermemiz gerekiyor.

Bu dönemde haberlerden uzak durmak istedimse de olamadı malum. Çocuk istismarı haberleri ardı ardına patlamaya başladı yine. Çünkü havalar ısınmaya başladı, çünkü çocuklar kapı önlerine çıkmaya başladı ve bu kötü niyetli insanlar için büyük kolaylık ne yazık ki.

Sana bir şey diyeceğim sevgili okur; bu sapıklar dünyanın her yerinde var. Var bu caniler ve bunu yapıyorlar. Bu durum yaş, dil, ırk, din bakmıyor. Bu bir suç ve dünyanın her yerinde işleniyor. Bizdeki sıkıntı bu konudaki cezaların yeterince caydırıcı olmaması. Bakın, bir haber vardı, adam çocuğu taciz etmiş, aile davacı olmuş, mahkemeye çıkılmasına bir gece kala çocuk bu adamla salonda yüz yüze gelmek istemediğinden ve çok da korktuğundan, yaşadığı travmanın da etkisiyle, intihar edip ölmüş. Adam serbest kalmış, daha yeni iki çocuğu yine taciz etmiş. Bir diğer vaka, bir okulda öğretmen çocuk tacizi ile suçlanıyor ve bakılıyor ki adamın bir önce yaşadığı şehirdeki okuldan da taciz sabıkası var.

Bu adamlar niye dışarda?

Bu adamlar nasıl tekrar çocukların olduğu yerde çalışabiliyorlar?

Anlatabiliyor muyum? Zaten yasalarla ilgili düzenlenmesi gereken çok fazla şey var, bu cepte.

Bir türlü böyle şak diye olamıyor ama.

Neden bilmiyorum.

Bu sebeple etrafınıza söyleyin, gördüğünüzü uyarın, siz de aman ha yapmayın, küçücük çocukları sokakta başı boş bırakmayın.

Bizim çocukluğumuzdaki kapının önünde oynama dönemi bitti.

Bakın bunu asla ırkçılık olsun diye demiyorum (ne desem ırkçı olacak biliyorum) bizim ülkemizde bize kayıtlı sapık, manyak, ruh hastası sayısı sanki azmış gibi, dünyanın alakasız yerlerinden en işe yaramaz tipler de kayıt dışı burada. Bakınız Küçükçekmece vakası. Suçlu Pakistan uyruklu, kaçak olarak burada aylardır yaşıyor ve bir şekilde geçimini sağlıyor çıktı. Bu esnada birkaç kişi de sınır dışı edildi. Kim bilir daha neler kimler var.

Şunu demeye çalışıyorum (yazar burada nasıl diyeceğini bilemiyor) burası İsveç değil dimi? Zenginlikten, kaynaklardan falan böyle ölmüyoruz. Ülkelerin gelişmiş kitleleri oralara göç ederken suçlusu, zanlısı, işe yaramazı, vasıfsızı da işte böyle üçüncü dünya ülkelerine göç ediyorlar. Bir zamanların Amerika’sı gibi. Oraya da böyle kanun kaçakları, biraz aklı evvel maceraperest tipler, tutunamayanlar, suçlular, işsizlerin falan gittiği gibi.

Yani, uzatmaya gerek yok ülke (ve hatta dünyada hiçbir yer) bundan otuz yıl önceki gibi değil. Bence sadece burada değil başka bir yerde de kontrollü olmak lazım ama Türkiye gibi ülkelerde daha dikkatli olmak lazım. Çocuklarınızı başı boş kapı önlerine, parklara bırakmayınız, bırakanı uyarınız. Biri mutlaka başında olmalı çocukların.

Bakın adı üstünde çocuk.

Gerçekten bizlerin korumasına ihtiyaçları var ve bu devirde yalnız bırakmak çok riskli, sonra vah vah tüh tüh olanı geri döndürmüyor.

Özgürlüklerimize sonuna kadar sahip çıkalım, biz ortama değil ortamı kendimize uyduralım, demokrasi, laiklik, hak, sokaklar bizim, feminizm hepsine eyvallah.

Ama cidden, çocukları sokakta yalnız bırakmak çok tehlikeli görünüyor bana.

Yine de herkesin kendi çocuğuna kimse karışamaz, kendiniz bilirsiniz.

Malum şu an hitap ettiğim kitlenin içinde bazıları zaman zaman beni “demode” de bulabiliyor.

O sebepten herkesin kendi bileceği iş elbette.

Beni anlayan insanlara bol dinlendiğiniz, bol çilekli, bol güneşli, keyifli bir hafta dilerim.

***

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 17 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

Instagram:mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)