AHTAPOT GİBİ!

Bazen gerçekten ama gerçekten, kendimi bir duvardan diğerine vurmak istiyorum. Hani ahtapotu köpürene kadar taşa vurarak yumuşatma metodu vardır ya (adı yumuşatma olan bir yöntem bu kadar sert olsun, inanılır gibi değil) ben de kendimi köpürene kadar duvarlara çarpmak istiyorum.

Pazar kahvaltısı yapıyoruz, bir yandan da sünnet düğünümüzü organize ediyoruz. Düğünü biz organize etmiyoruz aslında, ben gideceğimiz yerdeki müdür kişisine düğünü organize edeceğini söyledim.

Ben istediklerimi ve fiyat aralığını söylüyorum, arkadan kayınvalidem arayıp benim şuursuz bir insan olduğumu, “elit bir toplantı” olacağını ve bir takım taleplerimin yersiz olduğunu söylüyor. Arkasından annem arayıp; aile büyüklerinin oturacağı masanın 10 kişilik değil 20 kişilik olması gerektiğini ve kendi akrabalarının, dünürlerinin akrabalarından daha ön cenaplarda oturmasının şart olduğunu söylüyor. Derken Sarhan ve kayınpederim arayıp “bu kadınların hepsi delirmiş güzel kardeşim, bu taleplerin yarısı olmaz, 3 saatlik sünnet düğününe bu kadar para harcanmaz” diyor. Müdür kişisi bizim düğünü de tamamlayıp emekliliğini ister diye düşünüyorum.

Ben: Yahu şu adamı arayıp durmayın. Ne haliniz varsa görün diyecek en sonunda.

Sarhan: Mehtap adama “5 dansöz kaça gelir?” demişsin, hasta mısın, manyak mısın? Napıcaksın 5 tane dansözü? Saat başı dansöz mü kesip yiycez? 1 dansöz neye yetmiyor anlamıyorum ki?

Ben: Memleketin tüm oynakları oğluma kurban olsun, 5 bile az, 1 düzine gelsin.

Atahan: Anne, anne, bu dansöz şart mı?

Ben: Şart oğlum. Yılbaşı ve sünnet dansözsüz olmaz. Düğünde olmayabilir, gelin komplekslidir, istemez falan o ayrı. Ama sünnette olması lazım…….. Niye ki?

Atahan: Kız arkadaşlarım hoşlanmayabilir!

Ben: Anlamadım…. Nasıl? Anlamadım?

Atahan: Bazı kız arkadaşlarım hoşlanmayabilirler dansözden.

Sarhan: Yaaaaa, yaaaaaaa, işte bu! Yaaaaaaa, sen 3 düzine dansöz çağır bence. Bir piramit oluştursunlar, sen de en üstteki dansözün omuzuna tırman, ordan at kendini aşağı bence.

Ben: Hangi “bazı” kız arkadaşlar bunlar çocuğum? Ve nasıl yani Atahancığım? Neden “hoşlanmayabiliyorlar” dansöz abladan? Hı?

Atahan: Çünkü ben okulda annem sünnet partisi hazırlıyor,dansöz çağırıcak dedim. Bazı kız arkadaşlarım “ama ben istemiyorum kıskanırım” dedi.

Sarhan: Yaaaaa, yaa……

Ben: Sussana iki dakka Sarhan! Sus yoksa şu bal kavanozu alnının çatında patlayacak! Atahan!…. Atahancığım…. Balığım, benim yapacağım sünnet düğününe, ne zamandır senin “bazı” kız arkadaşların karar veriyor çocuğum. Hı? Güzel oğlum? Hı?

Atahan: BEN istemiyorum dansöz o zaman! Arkadaşlarımı üzmek istemiyorum.

Sarhan: Yaaaaa…… tamam sustum.

Ben: Ben de arkadaşlarını üzmek istemem elbette güzel oğlum. Ancak görünen o ki üzülecekler. Çünkü dansözler gelecek. Ve “bazı kız arkadaşların” “kıskançlık” denen ilkel duyguyla baş etmeyi böylelikle öğrenecekler. VE ATAHANCIĞIM…. Kocaman ablayla rekabet etmeye gerek yok, sen de “kız arkadaşlarına” böyle söylemelisin bence. VE canım yavrum, mis kokulu bebeğim….

Atahan: Dansöz istemiyorum dedim.

Ben: ………

Atahan: Çünkü arkadaşlarım kıskanacaklarını söyledi. Benim sünnetime eğlenmek için geliyolar, üzülmelerini istemiyorum anne.

Sarhan: Bu çocuğun dil gelişimi güçlü olsun diye, doğduğu dakika konuşmaya başladın hatırlıyosun dimi? Parmağını emmeye çalışan adama, sanki anlıyo gibi, koca adam gibi, saatlerce “bak bu deniz, bu güneş, bu kum, şimdi birlikte dondurma almaya gidiyoruz, bakalım sevecek misin? Ben çok severim, büyüdüğünde sen de yiyeceksin” anlatıp duruyodun. “Ya bi sus kadın” diyodum ben sana sen de bana “bebekler her şeyi anlıyor, ne kadar konuşursak o kadar dil gelişimleri güçlü olur, onlar konuşmaya başladığında da biz dinlemeye geçicez” diyodun. Şimdi geriye dönsek…. Yine dondurmacı çiçekçi anlatır mıydın? Ehehehe, hiç sanmam hiç. Yaaaaaaaaa ehehehi, böyledir bu işler.

Ben: Sen bu durumun nesinden çok hoşlandın? Ben senin yerinde olsam bu kadar sevinmezdim.

Sarhan: Buradan bana çakabileceğin hiç bir şey yok, o yüzden ben kendime bir bardak daha çay koyup, yaşadığın dumurun tadını çıkarıcam karıcım ehehehe

Ben: Sarhan biliyor musun Atahan haklı. Değer verdiği insanların duygularını önemseyen karakter sahibi bir evlat yetiştirmişim ben. Bu bağlamda! Ben annenin artık bize gelmesini istemiyorum. Düşündüm taşındım, 13 sene çektim yeter! Görüşmeme kararı aldım. Görüştükçe mutsuz oluyorum. Ve senden 7,5 yaşındaki çocuğun gösterdiği kararlılığı, iradeyi, kemikli tavrı bekliyorum. Bakalım “g..tündeki boku yıkadığım, kendi tırnağını kendi kesemeyen SIPA benle restleşirken sen annenle restleşebilecek misin? Bu SIPA –Atahan yemeğin bittiyse masadan kalk ellerini yıka- bana hayır diyor, sen annene diyebilecek misin?

Sarhan: …..

Ben: Var ya bana bakın! İkinize de söylüyorum! İkinizi baba-oğul, o pabuç kadar dilinizden birbirine bağlayıp, düğüm yerinden de tutup, ahtapot gibi duvarlara vura vura yumuşatırım!

Atahan: Yapamaz dimi baba?

Sarhan: Yapamaz oğlum!

Babamın bir lafı vardır. “Ben avukatım evet ama bazı sorunları hukukla çözemezsin! Hukuk sorunu düzeltmek içindir ama bazen senin sorunu “silmen” gerekir!”

Bazen zeki davranıp, B planına geçmek gerekir;

Ben: Bebeğim, resim mi yapıyosun balığım?

Atahan: Gemiler, korsanlar, denizciler çiziyorum, savaşıyolar.

Ben: Aşkım, seni çok sevdiğimi biliyosun dimi? Hayatımdaki en değerli şey sensin. Senin için yapamayacağım şey, yıkamayacağım engel, üzemeyeceğim insan yok. Biliyorsun bunu dimi bitanem?

Atahan: Biliyorum anne. Ben de seni çok seviyorum. O yüzden “anne” cins isim olduğu halde “anne’nin A’sını hep büyük harfle yazıyorum Türkçe dersinde.

Ben: ……..

Ve bazen geri adım atarsınız. Çünkü “tatlı dille” kafalamaya çalıştığınız canlı sizin canınızdan kıymetlidir. Ve hiçbir şey sizin onu üzdüğünüze, hiç kimse ONU kafalamaya çalışmanıza değmeyecektir, bilirsiniz….

Ben: Sen nasıl istersen öyle yapıcaz her şeyi bitanem. Bu benim değil senin sünnetin. Olmasını istediğin ve istemediğin şeyleri düşün, bana söyle. Ne istersen onu yapalım.

Atahan: Peki, ama önce resmimi bitirmem lazım.

Ben: Peki.

Atahan: …..

Ben:……………. ama düğününde benim dediklerim olacak!