SÜKUNETLE

Selam sevgili okur. Bu hafta sana bahsetmek istediğim konu tahammül konusu. Tahammülünüz ne durumda? Benim biraz düşük. İyiyim, keyfim yerinde, sağlığım yerinde, moralim yüksek, gençliğim var falan falan ama… Tanıdığım tanımadığım farketmiyor, benimle mi konuşuluyor yoksa insanlar birbiriyle mi konuşuyor o da farketmiyor. Konu bir ucundan kenarından beni ilgilendiriyorsa anlaşılmaz bir şekilde cinler tepeme çıkıyor. Yüksek sesle konuşuluyorsa sinirler tepeme çıkıyor. Evde veya bulunduğum yerde herhangi bir şeyin sesi çok açıksa öfkeleniyorum. Etrafımda bağırarak, kavga eder gibi ya da sert şekilde konuşulmasına tahammülüm yok. Delirdim herhalde herkes sakin konuşsun, küçük harfle yumuşak yumuşak derdini anlatsın istiyorum. Çok mu?

Havaalanında böyle bir sert sert konuşuyor arkamda iki kişi. Birbirleriyle konuşuyorlar konunun benimle ilgisi de yok ama sert tonlamalar emir kipleri havada uçuşuyor. İstiyorum ki arkamı döneyim ve diyeyim ki “SUSUN!”. Bu. SUSUNN!!

Çünkü duymak istemiyorum ve sıramdan çıkıp gerilere falan gidiyorum duymamak için. O kadar rahatsız oluyorum. Hakikaten sıfır tahammül. 

Ne oluyor? Neden herkes sinir hastası gibi yaşıyor? Neyin kudurukluğu bu? Hepimiz aynı şehirde yaşıyoruz? Biz de Koç ailesi değiliz herkesin durumu üç aşağı beş yukarı ama  bu mutsuzluk ne yani? Ne oluyor?

Eskiden bir laf vardı, ananem söylerdi sanki “ölüsü önünde gibi” üzülmek veya ağlamak… Böyle bir hal var herkeste. Sürekli bir emir kipi. Lüfer yapacak tarif veriyor, “bunu böyle aç”… Sen aç! “AÇ” ne? “Açalım, açarsın, açıyoruz, açıp, açarak…” Söylenecek bu kadar farklı şekli varken “AÇ” nedir? 

Hassas mı düşünmeye başladım ben?

Bağırmak bir de. Azarlamak değil ama dediğim, yüksek ses. Yüksek sesle konuşma böyle kocaman kocaman harflerle. Neden? 

Tantana kaldıramıyorum, ne kafam ne ruhum tantana kaldıramıyor. Usul usul olsun istiyorum ben. sakin sakin. Huzurlu olalım istiyorum. Huzur! sakin olalım, sakin konuşalım, yumuşak konuşalım, kibar olalım. Bu yani. ne kadar zor olabilir? 

Ben çok iyiyim biliyor musun sevgili okur. Kedimle, kocamla, evimde, derslerimle, çayımla, sporumla, kitaplarımla. Usul usul böyle, sakin sakin, olaysız, tantanasız. Haberlere baktığımda, kalabalığa girdiğimde, çarşıya gittiğimde, alışverişte, havaalanında, gezmede, konserde… Nerede olursak olalım tantana istemiyorum. SAKİN! Herkes bir sakin. Gerçekten nörotikliğin anlamı yok. 

Dersler demişken vizelerden geçer not aldım aman pek keyifliyim, şu ara finallere hazırlanmaya başladım.

Bu hafta Beren Saat ve Kıvanç’ın yeni filmini izledim. Hiç beğenmedim. Üzgünüm. Kıvanç Tatlıtuğ’un oyunculuğuna tabii ki bir şey demiyorum. Filmdeki tek iyi şey oydu zaten bir de NewYork. Gerisi… Yani… Covid’den sonra yapılmıştı galiba, Covid’in sonlarına doğru. Gidip bi gezip gelmişler sanırım. Kıvanç oyunculuk yapmış da diğerleri takılmış. Neyse bize ne. 

Bihter’i izleyeyim dedim, sırf Osman Sonant hatrına ama olmadı. Ki! Osman Sonant varsa izlenir yani ama yok… O bile kurtaramamış. 

Storytell’de Paul Tremblay’den A Head Full of Ghosts isimli gerilim kitabını dinlemeye başladım. İyi gidiyor. Bu bitsin Stefan Zweig’den Mürebbiye adlı kısa romana bir bakıcam kenara ayırdım.

Yürüyüş bantına çıktığımda Law and Order başladım. Esas orijinal olan Law and Order SVU. Çok iyi gidiyor yürüme bantında. 

Sokak kedilerini beslemeye aynen devam. Tam hız tam gaz. 

Farkında mısın iyi hissettirecek ne kadar çok şey var? Sıcak bir çay, sıcak bir ev, yanında mırıldayan bir kedi, seni seven ve sevdiğin bir koca, pırıl pırıl bir evlat, sağlık. Daha ne olsun ki? Çok şükür bin şükür. Niye höt höt, niye agresif neden sinirli, hırçın, sert? Neden? Neyin kudurukluğu?

Biraz durup, derin bir nefes alıp, sahip olduklarımıza şükredip, usul usul olabiliriz. 

Çok iyi olur hatta.

İnsanların mutsuzluğu, hırçınlığı, söylenmeleri sıktı beni artık.

Mutlu olmayı bilmeyen, içi, ruhu huzursuz insanlar sıktı.

Sakin ve huzurlu bir hafta dilerim. 

xxx

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 20 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

instagram.com/mehtaperel

twitter.com/mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)