SANAT OLMADAN OLMUYOR

Sevgili okur neredeyse bir sene olacak. Neredeyse bir seneye yakın zamandır çok acayip bir hayat yaşıyoruz. En azından herkes değilse de biz daha kapalı, içe dönük, kendi kendimize yaşıyoruz. itiraf ediyorum ben zaten çok sosyalleşen bir insan değildim biliyorsun. Böyle uzun masalar, kalabalıklar falan çok bana göre değil. Bir Karadenizli için garip değil mi? Durum bu ama. Ben daha ziyade “nerde çokluk orda b*kluk” noktasında ele alırım hayatı. Ama karı-koca ve başka işimiz yoksa oğlumuzu da alarak gezer tozardık kendi kendimize. Biz aile olarak vakit geçirmeyi seven insanlarız. Yanımızda arkadaş aramayız illa. Mesela Sarhan ve ben baş başa tatile gimeyi severiz. Kimseye tabii olmak istemeyiz. Uyumak istersek uyuyup, yüzeceksek yüzmek ve istediğimiz an dönüp, istersek erken dönüp, istersek uzatıp, öyle tatil yapmayı, o rahatlığı ve özgürlüğü severiz.

Çok uzattım, şunu demeye çalışıyorum, bu koşullar bizim için çok zorlayıcı değil ama bir sürü şeyi özledik biz bile, ben bile. 

Mesela istediğim gibi, istediğim zaman eve girip çıkma özgürlüğünü seviyorum ve bir hafta için dahi elimizden alınsa özlüyorum. Akşam saat 22:00’de, 23:00’de hadi çıkıp bir dondurma yiyelim demeyi ve o saatte dükkanın açık olmasını özledim mesela. korkmadan, bin tane hijyen protokolü düşünmeden seyahat etmeyi, müze gezmeyi, bir kitap-cafe de oturmayı özledim. Bistro özledim, çok hemde. Böyle müzikli, mümkünse Levent Yüksel, şarap, yarı ayakta yarı masaya yaslanmış dans ederek şarkılara eşlik etmeyi özledim. Konser özledim. Bale izlemeyi, tiyatroya gitmeyi özledim. Sinemaya gitmeyi özledim, çok hem de. 

Şimdi böyle “millet aç aç, sen neyin derdindesin” gibi olacak ama bu da bir açlık. Kültürel açlık. Evet online sergiler, evinden bağlanan müzisyenler falan falan ama… Yahu yerini tutar mı Süreyya Operasında bale izlemenin? Olacak iş mi? Öyle özledim ki. 

Kültür sanat faaliyetlerini özledim ve eksikliğini çok hissediyorum. Kendimizi filmlere, kitaplara vurduk o yüzden. Değişik şaraplar deniyoruz, dizi üstüne dizi, film üstüne film bitiriyoruz, kitap sipariş veriyoruz, salondaki kitaplığımızı ayrı, artık oğlanın spor odasına dönüşmüş benim eski çalışma odamdaki kütüphanemizi ayrı düzenliyoruz. Ama o açlığı doyuramıyoruz. Müzik, resim, sinema, tiyatro, opera, bale, sergi… Bunlar olmadan hakikaten çok boş oluyor her şey. Ne kadar büyük yer tutuyormuş hayatımızda meğer.

Şu aşı gelsin hemen olacağım. Olacağım çünkü bir an evvel kendi yaşantımı geri istiyorum. Çünkü özledim, özledik.

Neyse az kaldı gibi, öyle görünüyor. Dört gözle bekliyorum insanları aşılamalarını sonra peyderpey barları, bistrolara, konserleri, sergileri, operaları, dansları başlatmalarını. 

  • Şu gün şu varmış gidelim mi?
  • O güne şuna bilet aldık ya
  • Aa doğru doğru tamam

Şu muhabbeti yapmayı özledim kocamla. inşallah, umuyorum ki yakın.

Sanatsız gerçekten imkansız. 

Yapmayı özlediğin şeylere yaklaşmanı dilerim sevgili okur ve tez zamanda yapmanı. Sağlık dolu bir hafta olsun. 

XXX

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 17 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

instagram.com/mehtaperel

twitter.com/mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)