Ödül bizim hakkımızdı!

ABD’de teknolojide 2008 en iyi yenilikleri (inovasyon – yenileşim) ödülleri sahiplerini buldu. Buna göre arabalarda Nissan GT-R (niye diye bana sormayın), ev eğlence aletlerinde Sony XEL-1 OLED TV, elektronikte 3M MPro 110 (yani el kadar bir projektör aleti) en iyi elektronik yenilik ödülü aldı. Liste uzayıp gidiyor, bilgisayar oyunları falan gibi daha pekçok kategori var.

Şöyle bir bakacak olursak en iyi “inoveyşın” ödülleri, araba, televizyon gibi sıradan aletlerin modifiye hallerine gitmiş. Buradan bir sonuç çıkaracak olsam; teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, insanlar daima sıradan şeylerin peşinden koşuyor, gibi bir şey deyip yazımı da bunun üzerine kurgulayabilirim ama yapmayacağım bu kötülüğü size.

ABD’deki “ödül dağıtma insanları” kafalarını azıcık ülkelerinden dışarı çıkarıp bizim eve baksalardı tüm dengeler değişirdi. Çünkü benim beş buçuk yaşındaki oğlum, üstten ve alttan toplam dört diş döktükten sonra ağzında oluşan boşluk yüzünden tükürük salgısının arttığını tespit etti.

Ben: Oğlum napıyorsun?
Atahan: Tükürdüm.
Ben: Aaa tükürüyor muyuz öyle yerlere?
Atahan: Ama çok tükürük var.
Ben: Yutsana çocuğum.
Atahan: Yutmıycam işte, tüüüüü (tükürdü yine)
Ben: Allah Allah. Mikropluk yapmıyoruz ama çocuğum, efendi oluyoruz.
Atahan: Tüüüüüü.

Bu bilgiyi (bilgi?) aklınızda tutun, ödüllere dönüyoruz şimdi. İlk televizyonları hatırlayıp günümüz televizyonlarına öyle bakacak olursak, ne büyük ilerleme kaydedildiğine hayret etmemek mümkün değil. Kocaman tüplü, dışa doğru pörtlek düğmeli tiplerin yanında şimdiki anoreksik televizyonlar, anoreksik kızlarımızın aksine, daha albenili görünüyorlar. Yürüdükçe femurlarından gelen takır takır kemik sesini güzel zanneden kızlarımız aslında zayıfladıkça ne kadar fena görünüyorsa, televizyonlar inceldikçe o kadar iyi oluyor. Dolayısıyla yılın en iyi yenilenmiş “ev eğlencesi şeysi” ödülünü, süper görüntü kaliteli, ince, siyah, robocop havalı bir plazma TV götürüyor. Yani, ne yapılacağı bilinemeyen ve ortalıkta çok yer kaplayan tüplerin bizi getirdiği nokta: Plazma. Peki, ağzının içinde çok yer kapladığı için ne yapacağını bilemediği tükürüğüyle oğlumun geldiği nokta neresi?

Ben: Oğlum, napıyorsun yahu, sapıttın iyice?
Atahan: Tükürdüm.
Ben: Niye tükürüyorsun su bardağına çocuum?
Atahan: Bardağa tükürüp bardaktan “labadoya” dökcem.
Ben: Niye yavrum? Zorumuz ne? Hı?
Atahan: Ben efendi bi “çocukum” çünkü
Ben: …….

Annesinin “efendi çocuklar tükrüğünü yutar” yaklaşımına içerleyen oğlum, inanılmaz bir yaratıcılıkla kendini “inove” etti. 2008’in “inoveyşınları ödülünü verme insanları” bu yaklaşımı görselerdi, gözyaşları içinde en birinci ödülü oğluma verirlerdi. Ama garipler ne yapsınlar. Bizim burda aya gittiğimizi bilmediklerinden, oralarda televizyona, projektöre ödül dağıtıyorlar.

Sevgili okuyucu, gördüğünüz üzere 2008’in en iyi yenilikleri başlıklı yazımda, tüplü televizyonlardan oğlumun dökülen dişlerine, anoreksiyadan ödül komitesine kadar alâkalı alâkasız sularda yazımı döndürdüm. Böyle sevdiğim ve övündüğüm yazılarımdan sonra yazı işleri müdürümle aramızda geçen diyaloglar ise düşündüğünüzden çok farklı oluyor.

Ben: Nasıl olmuş?
Müdür: ……
Ben: Olmamış mı?
Müdür: ……
Ben: Ay çok üzgün görünüyorsunuz noldu? Acı çekiyor gibisiniz.
Müdür: Mehtap Hanım, şu hangi DE bitişik, hangi DA ayrı yazılır, bir konuşsak sizinle.
Ben: …..

Yazı işleri müdürümüzün “efendi yazarlar de-da sorunsalını bilir” yaklaşımından sonra oğlumun nasıl hissettiğini daha iyi anladım. Oğlumdan 30 yaş büyük olduğum için az bişey daha sağduyulu davranıp bilgisayarımın yanına Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilköğretim 3 öğrencileri için hazırlattığı “Güzel Türkçemiz” kitabını koydum.

Ne DE olsa, ben DE oğlum gibi efendi bir “çocukum” ve haliyle DE yazı işleri müdürümü daha az üzmek istiyorum.

Atahan: Tüüüüü.
Ben: ….
Atahan: Anne tükürdüm yine.
Ben: Tükür çocuum…