MAVİ KELEBEK

MAVİ KELEBEK

Kısa kısa

Mavi Kelebeğin İzinde:

“Bosnalılar savaş sonrasında hep kelebekleri takip ettiler…

Mavi kelebekleri…

Biliyorlardı ki; o kelebekler tek bir çiçeğin üzerine konuyordu…

Ve o çiçek sadece Bosna’daki toplu mezarların üzerinde çıkıyordu…

Bu çiçeklerin adına ÖLÜM ÇİÇEKLERİ deniyordu…

Bosna’da, “Ölüm Çiçekleri” sayesinde 300 toplu mezar bulundu…”

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük katliam Srebrenica’da yaşandı.

1800’lü yıllarda, o zamanlarda, o şartlarda… O kargaşada…. Yaşananlarsa, “soykırım” diye ad takıp, birtakım hesaplar peşinde koşanların yaptıklarını örnek alın.

1995’e kadar sadece Müslüman olduğu için, Bosna’da yüzbinlerce insan katledildi. Siz orada neler oldu biliyor musunuz?

Mavi kelebeği hiç gördünüz mü?

XXX

Bu yıl 31’incisi düzenleniyor. Evet, İstanbul Film Festivali’nden bahsediyorum. Sırf bahsetmiş olmak için de değil….

Sanat filmlerinden çok hoşlanmıyorum, sıkılıyorum. Ama bir gün bir şey denedim ve çok hoşuma gitti aynısını tavsiye ediyorum. Yanınıza hafif bir çanta alın. Fazla yük taşımayın. Havanın ılık olduğu bir günü seçin ki rahat yürüyebilin. Ben Taksim’deydim (sizin de Taksim’de olacağınızı hayal ediyorum). Sabah, İstiklal Caddesi’ne inin ve eski bir muhallebicide kendinize menemenli, çaylı bir kahvaltı ikram edin. Bu esnada da program elinizde olsun ki, gireceğiniz filmleri seçebilin. Aklınıza yatan, adından hoşlandığınız ya da oynadığı salonu beğendiğiniz filmlere üst üste girin. Sonra yine istiklal’de ev yemekleri yapan bir restoranda güzel bir mercimek çorbası için (bu öğlen yemeğinizdi.) Bir film daha izleyin ve ardından meşhur profiterölcüden, bir porsiyon tatlınızı çay eşliğinde götürün. Bir film daha izleyip, tam merkezdeki otelin cafesinde, bir Türk kahvesi içip eve dönün. TEK BAŞINIZA! Cidden güzel olacak…

NOT: Festivalin gösterimleri Beyoğlu’nda Atlas, Fitaş 1 ve 4, Beyoğlu, Pera Müzesi, Nişantaşı’nda CityLife (City’s) ve Kadıköy’de Rexx olmak üzere 7 salonda yapılacak.

XXX

Ferhat Göçer (şimdi ayıp olacak ama), asla dinleyeceğimi düşündüğüm biri değildi çünkü sesini bilmiyordum ve hakikaten nadiren Türkçe müzik dinliyorum. Ferhat Göçer’in (sanırsam eski bir şarkısıymış) Mehtaplı bir şarkısını dinledim. Bunu yazarken (cidden) çok rahatsızım ama çok beğendim. Artık snop bir beyaz Türk değil miyim? Ben de sıradan zevkleri olan, düz bir insana mı dönüşüyorum yoksa? Yarabbim magazin mi yaptı bunu bana? İşin ucunu kaçırır da küçük Mustafa falan dinlemeye başlarsam, biri gelip beni sert bir şekilde tokatlasın! Bunu sizden özellikle rica ediyorum. (Küçük Mustafa diye biri yok zannımca. Hülya Avşar’ın kucağına oturttuğu biri vardı. Küçük Erol?  Küçük Vasfi?) Just kill me now!

NOT: Ferhat Göçer, saçları kesince çok Demir Demirkan olmuş. Ve benim için iyi bir özür bu…

XXX