KURBAĞA KADAR İNSAN OLMAK

İnsanoğlu olarak kendimizi ne kadar ciddiye alıyoruz dimi sevgili okur. Sanki gezegenin kralı bizmişiz gibi bir kendini beğenmişlik içindeyiz. Şunuuu yaptım, böyyleee başardım, şöyyleeee yaşıyorum, bööyyleeee adamlık, şöyyyleee kadınlık. Yaptığımız her şey çok şahane, çok mühim, çok başarı. Bir kitap yazıyoruz aman da ne büyük iş başarıyoruz, bir çocuk doğuruyoruz amaann sanki hayatı biz başlatıyoruz, bir iş bağlıyoruz en şahane işi bağlamış oluyoruz. Kendimizi ve ne yaptığımızı çok fazla önemsiyoruz. Düşünsene dünyada başka hangi kitle sırf belli bir tarafta doğdu diye kendini orada doğmayan ya da o renk olmayan diğerinden üstün görür? “Ben beyazım ve senden daha üstünüm” mesela. “Ben müslümanım ve senden daha Allah’a yakınım”, “Ben senden zenginim dolayısıyla senden daha zekiyim”, “Ben senden daha zayıfım dolayısıyla senden daha güzelim”, “Ben iki tane doğurdum dolayısıyla daha fazla anneyim”… İnsandan başka kendi yaptığını bu kadar önemseyen kitle yok. Çok zavallı bir durum bu.

Netflix’te belgeselleri izliyor musun? Şüphesiz ki sadece belgesel izliyorsun da BBC Earth’ün Life belgeseline bir baktın mı? Çünkü izlersen aslında ne kadar üfürükten işlere eskilerin tabiriyle “osuruktan teyyare” şeylere ne kadar çok anlam yüklediğini göreceksin. İnsan kendi zavallılığının farkına varıyor doğaya baktığında.

Costa Rica’nın Canopy ormanlarında yaşayan minik bir kurbağa türü var. Bunlara ‘strawberry poison arrow frog’ deniyor. Bu kurbağa bir parmak boyunda, ortalama bir kurbağadan hayli küçük. Yaşadığı yerde yavrularını sağlama almak için bir yöntem bulmuş. Önce yavrusunu sırtına tırmanması için cesaretlendiriyor. Yavrusu sırtına çıkıp tutununca onu o bölgede yetişen yüksek bir ağaca tırmanarak yukarı taşıyor. Bu ağacı seçme sebebi ağacın üst dallarına vardığında yetişen yeşil bitkilerin göbeğinde biriken su damlacıkları. Bu bitkinin içinde minik su havuzları oluşuyor ve yavrusunu bu havuzlardan birine bırakıyor. Sonra hızla diğer yavru için geri dönüyor. Bu anne kurbağanın yaklaşık altı yavrusu oluyor ve bunu her yavru için yapıyor. Her bir yavrusunu, tek tek sırtında, aynı ağacın üstlerindeki minik havuzcuklardan birine bırakıyor. Yaptığı her bir tırmanmayı anlayabilmemiz için araştırmacının bize sunduğu bilgi şöyle; ‘Bir insan annesinin çocuğunu sırtına alıp Empire State binasının en tepesine tırmanarak çıkıp, yavrusunu oraya bırakıp indiğini ve bunu her bir çocuğu için, peş peşe, dinlenmeden, altı kez tekrarladığını düşünün’. Düşünebildiniz mi? Bu arada minik kurbağa yavrularını hangi havuzcuklarda bıraktığını da aklında tutuyor. Neden? Çünkü yavrularını beslemeye de gitmesi lazım. Nasıl yapıyor bunu? İçinde yavru olmayan yumurtalar oluşturuyor ve sonra oluşturduğu her bir yumurtayı gidip tek tek, hak geçirmeden yavrularını sakladığı havuzcuklara bırakıyor. Ne zaman dinleniyor biliyor musunuz? Yavruları büyüyüp, havuzcuklardan kendileri çıkıp aşağıya inebildiklerinde. Parmak kadar kurbağanın verdiği mücadele bu. Sen de okuduğun okuldan mezun olmayı becerdin mesela, evet, bravo! Yemek yerken bir dilim az ekmek tüketmeye başladın, aferin. İşini yaparken kaytarmadın, tebrikler! Altı ay emzirdin, bravo!

Ben bunlar başarı değil demiyorum ama çok da ciddiye almamak lazım kendimizi. Ekosistemdeki rolü ekosistemin içine etmekten ibaret canlılar için kendimizi fazla önemsiyoruz diyorum. Haberlere bakıyorum mesela, rahipler, kaoslar, dolarla, eurolar, saldırılar, silahlar, tespihleerrr, adammlııkkk, anallııkkkk, maçlar, diziler, siyaset…

Her şey çok fazla, çok aşırı.

Muhtemelen bu çok kocaman hissetmeler, kendimizi fazla büyütmeler, yaptığımız her şeyi çok önemsemeler aslında bizde pek de bir numara olmamasından. Çünkü kurbağaya bakıyorsun böyle bir tafra yok. Yapması gerekeni yaptığını düşünüyor o. Hani, bunu da yapmayacaksam ne b*ka yarıycam ben zaten gibi. Bize bakıyorum, bizde olay neredeyse hani nefes alıyor ama diyor “bak ben nasıl nefes aldım bi bak, nefes de böyle alınır”. Demiyor ki zaten varlığımın ekosisteme ne faydası var? Şu an ben, ben olarak, bu yapmakta olduklarımı yapmayacaksam neden oksijen tüketiyorum, neden dünyada kalabalık yaratıyorum? Dimi?

İnsanlara bakış açınız parmak kadar kurbağayı daha “cool” bulmanızla hayli değişecek sevgili okur. Ve bu sanılanın aksine kötü bir şey değil. Çünkü sizi daha İYİ insan yapacak olan şey hayvanları daha iyi gözlemlemekten geçiyor.

Bu arada onlar bizi gözlemliyorlarsa da bizi hayli boş bulduklarına eminim.

Doğal yaşama daha derin baktığınız güzel bir hafta dilerim.