ERGEN ÇOCUK DEDİN Mİ Bİ DURACAKSIN

Sevgili okur çocuğun henüz küçükse bu yazı sana bir “yandın sen anam, öyle bir yandın ki haberin yok daha” yazısı olsun. Çocuğun ergenlik çağındaysa “duygularımız karşılıklıdır” diye tahmin ediyorum. Elbette çocuklar parmak izi gibi, hiçbiri gerçekten diğerine benzemiyor. Öte yandan da belli dönemleri var ki; memeden bırakma, korkunç 2, katı gıdayla tanışma, bezden kurtulma, ilkokula başlama, diş çıkarma, yalnız uyuma, ödev yapma gibi… Zannediyorum hemen hepimiz üç aşağı beş yukarı benzer şeyler yaşıyoruz. İşte ergenlik dönemi de bunlardan biri.

 

Erkek çocukların ergenliğiyle kızların ergenlik dönemi (gözlemlediğim kadarıyla) hayli farklı. Kız anneleri de hırpalanıyor çünkü kızlar pat diye çocukluktan gençkızlığa geçiyorlar. Bu eminim hem kız anneleri hem de kız babaları için çok da kolay olmasa gerek. Özellikle babaların gözünde (arkadaşlardan da biliyorum) o “bileklerimi mi keseyim, kızı odaya mı kitleneyim”, “katil mi olayım, yok medeni olayım, lanet olsun medeni olayım” ikilemlerini sıklıkla görüyorum. Çok sevdiğimiz bir arkadaşımızı (baba kendisi) kızı arayıp eve planladığından geç döneceğini söylediğinde arkadaşımız telefonu kapattı, bir süre durdu ve dedi ki; “inanmazsınız böyle ensemden ılık ılık ısınıyorum beynime doğru böyle zamanlarda”… Birgün bir başka yazıda kızlar ve babaları konusunu iyice işlemek istiyorum çünkü gerçekten durumlarını gözlemlemek çok eğlenceli.

 

Öte yandan erkek çocuklarının ergenliği çok farklı. “Pat diye büyümekten” ziyade alıklamak diyebileceğimiz bu dönem beni benden alıyor sevgili okur. Beni benden alıyor, aldı!

 

NOT: Burada yazanlar bizim evimizle oğlumuzla ilgili değildir. Tamamen hayal ürünüdür. Arkadaşların oğullarından yola çıkaraktır. 

1) Dağınıklık:

Eminim arada (10’da 1 falan) obsesif bir şekilde toplayan/toplananlar da var ama geneli dağınık. Ama dağınık derken çöyle ezik bir dağınıklıktan bahsetmiyorum bildiğin hortum girmiş gibi bir dağınıklık bu. Fakat kendileri anlaşılmaz bir şekilde herşeyin yerini buluyorlar. Bazen odasına girip gözleşiyor, iddialaşıyorsun. “Nerde peki? Ha? Nerde? Mesela en son aldığımız Fransızca DVD nerde???” zannediyorsun ki bulamayacak çünkü az evvel Fransız devrimi odasında olmuş gibi vaziyet. Oda tarumar ama şak diye çıkıyor DVD ve cevap geliyopr “uuuuuuvvvff kapaakk!”. “Kapak yapmış” yani…

 

2) İtiraz:

Her şeye hayır ile başlanır mı arkadaş? Her konuşmayı olumsuz cümleyle cevaplamak nedir? Nasıl olabilir değil mi? Oluyor!

-Bu film güzelmiş, imbd puanı 8.2

-Hayır, dandik film o, imbd puanlarını da şişiriyorlar

xx

-O zaman burdan gidelim sonra oraya geçeriz?

-Hayır, önce buraya gidelim sonra oraya

-Ama böyle yolumuzun üstü?

-Hayır, ordan gidersen yol üstü sen burdan gidersen yol üstü değil

xx

-Tavuk yapalım mı?

-Hayır, köfte

xx

-O zaman önce Fen’i hallet

-Hayır, önce Matematik

 

Yani aklınıza ne gelirse, ne düşünebiliyorsanız, her şey önce “hayır”. “HAYIR”. Her şey olumsuz.

 

3) Düşünmemek:

Önce şunu açıklayalım beyin ve el-kol koordinasyonu düşük. Bir hareket yaparken bunun sonucu düşünülmüyor, buna vurursam kırılır, bunu atarsam düşer, burayı çizersem leke olur falan yok. Belki düşünmek için kendine zaman verse… Misal; “bunu atarsam kırılır mı?” cevabı bulacak ama bu soru aklının ucundan geçmiyor. İnanılmaz bir şekilde çarpa çarpa, dervire devire, savura savrula, kıra döke… Bir de şaşırıyorlar ki hani hakikaten çok enteresan… çat diye tepiyor bir şeyi o palet gibi ayaklarla küt düşüyor kırılıyor bu şok! “Kırıldı lan!?!” E kırıldı evet! Ayağınla tepersen cam kaseyi düşer kırılır.

-Ürün kalitesi düşükmüş anne, bu kadar kolay kırılmaması lazım

-Adamlar incecik çay bardağı yaparken evin oğlu ayağıyla tepiklerse diye düşünmemişler evet

-Düşünselerdi!

 
4) Kabalık:

Kapı tutma, yol verme, söz kesmeme çok zayıf. Bu bizim hatamız ama bunları biz böyle yaptık. Bunlar küçükken hep “gel önce sen geç, önce sen gir, gel sen otur önce” yaptık biz şimdi asansörden çıkıcaz önce o çıkıp basıp gidiyor, anneme yol vereyim, kapıyı tutayım falan yok.  Tekrar tekrar uyarmak gerekiyor. Bu dönem o dönem. Tekrar tekrar söylüyoruz. Oğlum yol ver, bak kadınlara yol verilir bir yere girip çıkarken, centilmen ol, kibar ol. Sürejkli tekrarlıyoruz. Çocukken de özgüvenleri kırılmasın, kendilerine güvenli yetişsinler, kendilerini ifade etmeyi öğrensinler diye bunlar pat diye lafa daldıklarında ses etmedik ya… He şimdi siz konuşuyorsunuz karı koca ama bunun bir anlamı yok çünkü yüce oğlunuz konuşmaya katılmaya karar verdi değil mi? Söz mü kesiyorum, karşımdaki lafını bitirdi mi, falan yok. Donk diye böyle … Sürekli uyarıyoruz bu dönem. “Oğlum bekle sözüm bitsin öyle söyle, oğlum söz kesmiyoruz hoş değil”…
5) Vazife:

Soru veriyosun çözüyor, denklem koyuyorsun yapıyor, şu okunacak diyorsun okuyor ama gerisi yok. Sebep sonuç ilişkisi yok, düşünmek yok. Bu çocukları biraz da sistem bu hale getirdi. Her şey böyle nasıl desem… Boz-yap gibi… Bu parçalar buralara konacak diyorsun koyuyor. Bu parçalar neden burada, bunları kim parçalamış, bu parçaları yerine koymazsak ne olur, ne kadar sürede yerine koymak lazım… Anlatabildim mi? Sorgulama, araştırma, neden-sonuç. yok. Her şey ezber… Bunun hayata yansıması şöyle oluyor. Biri arıyor sizi, telefonunuzu oğlunuz açıyor, karşıdaki kişi oğlunuza bir not bırakıyor ve o not son sonsuzlukta kayboluyor. Oğlum niye söylemedin diye sorun cevap “Unuttum”, “Söyle demedi”, “Önemli olduğunu düşünmedim” falan gibi gelecektir.
6) Alıklık:

Kesinlikle beyin devreden çıkıyor. Saçma sapan mantık yürütmeler, saçma sapan cevaplar, bir huysuzluk, negatiflik. Bi soru sorun bir cevap geliyor kendinizi dağlara taşlara vurursunuz. Bazen kendi çocuğunuzu tanımakta güçlük çekeceksiniz. Yahu bu çocuk geçen seneye kadar zehir gibiydi ne oldu bu çocuğa diyeceksiniz. Olan testosteron sevgili okur. Bu hormon bünyeye girdi mi beyine bir uyuşma geliyor. Cidden bak.
7) Artislik:

“Resmimi çekme, beni paylaşma, beni sosyal medyada etiketleme” zannedersin rock star. Tamam kendi hakları falan da biz de anneyiz yani. Yok böyle bir tripler, “yapma, etme, elleme, dokunma, çekme”… İtiraz, sürekli itiraz. “Yine mi resmimi koydun anneah” Koydum ulan, evet koydum, napacan? Analıktan mı atacan?

 

8) Hijyen:

Her gün tekrar söylemek gerekiyor. Duş al, yüzünü yıka, dişlerini fırçala, stiğini sür. Sanıyorsun ki senelerdir her sabah diş fırçala diyorum bu sabah kendi fırçalar (ağızda fırçayı iki gezdirip atmaktan değil ciddi ciddi diş fırçalamaktan bahsediyorum)… Hayır. Söylemek gerekiyor çünkü bünyeye testosteron girdi ve oğlun medeni bir erkek olmadan önce bir dağ adamı, bir Neanderthal insanı olması gerekiyor. Önce bir evrim turunu tamamlayacak sonra annesi…

 

9) Kendini beğenmişlik:

Ben yaptım, ben hallettim, süper yaptım, harika oldu, kötü ise ben yapmadığımdandır, beğenmediysen sen anlamadığındandır çünkü ben mükemmelim ve harika yaptım. Bu bizde, bunu biz yaptık. Sen yellendiği dakikadan itibaren alkışlarla gözyaşlarıyla “bu bir gaz değil, bu Alp dağlarından evimize gelen bir bahar esintisi” diye gezersen olacağı budur.
10) Pabuç gibi dil:

Her şeye cevap, yerli yersiz cevap. Adama sus diyorsun susması on dakika sürüyor. Sus diyosun “aman tamam sustum, al konuşmuyorum işte, sustum bak rahatla, sustum, hep susayım ben zaten, sustum al”… Böyle…
11) Karşı cins:

Bir beğenememe hali ki burdan 9 ve 7 numaraları hatırlıyoruz. Herkesin gözünün üstünde kaşı var. Bir de acımasızlar ki “o tombul, o bıyıklı, o tek kaş, onun bacağında benden fazla kıl var. Çok fena eleştiriyorlar karşı cinsi. Beğendikleri kız çıkıyor (nadiren) o zaman da madde 6 ya geçiliyor. Anladınız siz.
12) Sertlik:

Kavgaya hazırlar. Hepsi olmasa da büyük çoğunluğu (testosteron evet) daha birbirlerine “bık” derken yumruklar konuşuyor. Böyle ilk çağlar gibi. Adem bunlardan medeni efendi bir adamdı muhtemelen. Çok da hızlı gelişiyor olay;

-Kanka ne diyosun sen ya?

-Sen ne diyosun?

-DONK!
13) Şakalaşma:

Uzaktan bak kavga var sanırsın. Bağıra çağıra, birbirlerini itip kakarak, güreşerek vurarak böyle orangutanlar gibi, çok acayip. Özellikle en iyi arkadaşım dediği arkadaşlarıyla çok sert şakalaşıyorlar. Yani dövüşüyorlar mı eğleniyorlar mı belli değil.
14) Cilt bakımı:

Anneler taşıyor siyah nokta bantları, yüz peelingleri, sebum düşürücü yüz jelleri falan raflarda tozlanıyor. Çok “kızsal” diye kullanılmıyor.
15) Sevimlilik:

Bu on numara. Özellikle bu yaş grubunun dişi versiyonunu gördükçe erkek çocuklardaki alıklık, saflık, masumiyet o kaba saba bile olsa çocuksuluk çok tatlı. Mini etek giyip “dokunan yanar” diye whatsup profili düzenleyen kızların yanında burun deliklerine kurşun kalem takıp domuz gülüşü yapanrak video çeken erkek çocuk candır. Tam benim kalemim benim tarzımdır. Paha biçilemez.

 

Kız anneleri bana kızacaklar yine (kız anneleri erkek annelerine karşı hep öfkeli, hep kızgın, hep hırçın zaten ve bu başka bir yazımın konusu olacak) ama ben gördüğümü söylüyorum (biz de öyle değil miydik?) kızlar kesinlikle daha büyük gibi, yetişkin gibi davranmaya başlıyor bu dönemde. Giyim kuşamları, fotoğrafları, boyalı saçları, hafif makyajlarıyla daha “küçük kadınlar” gibiler. Çok farkındalar, çok uyanıklar… Erkek çocukları, ergenlik dönemleri dahil, daha çocuksu kalıyorlar. Genellemiyorum, hiçbirini genelleyemem, başta da dedim, çocuklar parmak izi gibi hepsi farklı… Gördüklerimden bahsediyorum ben.

 

Ve ne yalan söyleyeyim ergenlik döneminde yaptığım karşılaştırmaların sonunda iyiki oğlum var dedim bir kez daha. Benden kız annesi olmazmış yoluklarmışız birbirimizi.

 

Her şekilde ergen annesi olmak zor. Özellikle bu geçiş dönemlerinde bir hata yapmasınlar diye ailelerin daha gözü açık, daha uyanık, daha farkında olması lazım. Arkadaşları kimler, kimlerle takılıyor, ne yapıyorlar bilmek, takip etmek lazım. Delikanlılığa (gençkızlığa) giden bu dönem ne kadar sürecek ben de bilmiyorum. Ancak yorucu bir zaman dilimi olduğunu söyleyebilirim.

 

Eskiden çocuğu bizden büyük arkadaşlar “daha durun, daha yolun başı” derlerdi, öyleymiş cidden.

 

Yine sağ salim olsunlar, yanımızda olsunlar da kırıp döksünler, dağıtsınlar, canları sağolsun ne yapalım.

 

Güzel haftalar diliyorum herkese.