DELİRMEDİM, HAYATTAYIM

Ben sana bu satırlarla seslenirken sevgili okur, evde altı (6) usta aynı anda kırıyor, söküyor, takıyor… Neden diyeceksin, ben de bilmiyorum…

 

Bizde genetik bir sıkıntı var (dayım ve bende) biz böyle dönem dönem bir yere bakıp “şimdi şu duvarı kıralım buraya taşıyalım” diyoruz ve yapıyoruz bunu. Zamanı mıdır, gerek var mıdır, onun yerine başka bir şey yapılsa da olur mu kısmına pek takılmıyoruz, o duvar battıysa o göze bir kere, bitti… Dayım dekorasyon işini sever, keyfi yapar, çok da zevklidir. Ben öte yandan, hiç zevk sahibi bir insan olmamakla birlikte sadece “bana geliyorlar” arada bir ondan tadilata giriyorum.

 

Dikkat ettim her sene aynı zamanlarda evin bir kısmını yıkıyorum. Mesela iki senede bir parke değişir mi? Ben “bu renk içimi, bastı” deyip değiştirebiliyorum. Sonra da (iş başlayınca) çok pişman oluyorum.

 

Geçen sene bizim evi su bastı, parkeler kabardı, bu sebeple parkeler değişti ve ben daha bir kaç hafta önce dedim ki kocama “Bu parkeler yine değişecek biliyorsun değil mi? Bir bütünlük olmadı bence”…

 

Bu arada ben tadilattan nefret ederim. Evin içinde usta olayı hiç bana göre bir şey değil. An itibariyle tuvalet holde, buzdolabı salonda, evin içinde hızar dahil her şey aynı anda çalışıyor. Taş ustaları zaten ortalığın dumanını attırdı. Marangoz bana sürekli “Serap Hanım” diyor, evde bir takım adamlar “taharat musluğu nerde taharat” diye dolaşıyor…

 

Beni bir miktar tanıyan herkes şuan aklımı oynatmanın kıyısında olduğumu bilir.

 

Bir ara biri “elektrikçiyi çağıralım mı?” dedi. Bu ne ustasıydı hiç bilmiyorum “kafanıza göre takılın ” diyebildim sadece. Tuvalette kahve fincanı yıkayan bir insan p

prizler konusunu çok ciddiye alamıyor takdir edersin.

 

İşlemler evin yarısında yapılıyor, diğer yarısı kullanıma teknik olarak açık, ancak yapılan işler fıtratı sebebiyle öyle pis ki ortalık feci halde ve çok fazla ses var. Bu halde ben haber yazıyorum, köşe yazıyorum, mail cevaplıyorum… Saçlarım açık renk oldu gidip cilasını yaptırdım koyulaştırdım, ellerim perişan ama ayaklarımda eflatun ojelerim var… Normal bir durum değil yani…

 

Usta: Elektirikçiyle konuştum Cuma’dan sonra gelecek

Ben: Bugün Perşembe mi ya?

Usta: Yoo niye?

Ben: Niye Cumadan sonra? Yarın mı gelecek? Bugün Cuma değil mi? Cumartesi mi gelecek?

Usta: Yok abla Cuma’yı yapıp gelecek?

Ben: ??????……. haaaaa Cuma Namazı……..

Usta: ıhahıhaha bi alemsin Serap Hanım

Ben: ……..

 

Bu arkadaşlarla vedalaşabilirsem boya olayına giricem ama önce biraz durup kendimi toparlamam gerekiyor çünkü bu tadilat ve usta olayı doz doz alınmalı (bence). Birden yapalım bitsin de kimilerince  bir yöntem olabilir ama ben şu aşamada dinlemeliyim biraz (ruhen).

 

Bu hafta dayak yemişim gibi geçti. Ev bu vaziyetteyken beni resmen satışa getirip “kendine başka bayan bul” diye bana mesaj atarak terkeden “yardımcı bayan” mevzusuna, “kadın hakları insiyatiflerinden ve feministlerden” -haklı olduğum halde- gol yememek için girmiyorum. Duygularımı kişisel facebook hesabımda dost ve akrabalarımla paylaştım, sizi de hayal gücünüzle bırakıyorum…

 

An itibariyle yazımı tamamlayıp, kaybettiği “taharat” musluğunu bulan tesisatçımın şerefine küçük banyoda kendime bir kahve yapacağım.

 

Son sözleri bunlardı dersiniz…