LÜKS DEĞİL İHTİYAÇ

Bu haftaki yazım BENİ AFFET SEVGİLİ OKUR için…

http://www.anneboyutu.com/mehtap-erel?beni-affet-sevgili-okur&ArtId=7882

Ve geçen haftaki yazım :

LÜKS DEĞİL İHTİYAÇ

Helikopter istiyorum…

Hayatım boyunca lüksten anladığım, “İte, köpeğe muhtaç olmamak” oldu benim. Çünkü bilirim Allah büyük ve gün gelir, size en büyük düşmanınızı muhtaç edebilir tek tıkla. Benim için lüks, “İte muhtaç olmamaktır”, çünkü yaşayamam o duyguyla ben. O yüzden uzun süredir takip edenler, bana facebook’tan yazanlar ya da mail atanlar bilirler, en sık “Allah mahçup etmesin” derim, “Allah utandırmasın” ve “Allah ite köpeğe güldürmesin.”

Bunu bilmeyenler de bilsin istedim çünkü benim lüksten anladığım, onurumla yaşayabilmek. Onursuzca yaşayabilenleri ve bundan hiç de rahatsız olmadıklarını gördükçe, onuruyla yaşayabilmenin lüks olduğunu daha net anladım.

Mesela, vale park olayı bence lüks değil, olması gereken bir şey.

Talimhane’deki Habertürk binasını bilenleriniz vardır. Burada ilk iş günüm… Binanın önüne geldiğimde, arabamı durdurup aşağı indim ve bana doğru, yüzünde soru işaretiyle yanaşan güvenliğe anahtarımı verdim.

Güvenlik: Pardon, napıyorsunuz?

Ben: ? Vale park değil mi?

Güvenlik: ?? Habertürk’e mi geldiniz?

Ben: Evet?

Şimdi, güvenlikteki arkadaşlarımı sevgiyle anıyorum buradan. Çocukları düşürdüğüm duruma bakar mısınız? “E yahu bu kadın kim? Turgay Bey’in akrabası mı? Önemli biri mi? N’oluyo?  Bize haber de gelmedi, pot da kırmamak lazım da, bu kadın kim? Arabayı alsak mı?”

Çocuklar ayıp etmekten çekinerek, “Biz güvenlik ekibiyiz. Burada vale park olmuyor trafiği aksatmamak için, ancak sizin geleceğiniz bildirilmedi bize, yoksa yardımcı olması için arkadaşları bilgilendirirdik. Yine de siz kimi ziyaret edecektiniz tam olarak?” dediler.

Ben: eheheee, ay koppptuumm eheheiieee, Selçuk (yayın yönetmenim) oyacak beni yemin ederim. Ehahehaaa ay çok pardon, ben Newsweek Türkiye’deyim, ahahaha önemli bir şahsiyetim ama bak yanılma, yazarım sonuçta ama ahahahaa hani geleceğimi bildirmemişler ya, ahahaa seneye o da olur inşallah, ehihehee çok eğlendim.

Özetle araba kullanmaktan hoşlanmıyorum. Mümkün olan minimumda kullanabilmek ve derhal kendimi arabadan atabilmek için de vale lüks değil gereklilik benim için ama annem böyle düşünmüyor elbette. Hafta sonu annemle bir alışveriş merkezine gittik. Eve yakın olduğu için zaten az araba kullandım, bu da tamam. Ancak dönüşte torbaları otoparka taşı, yürü, in, çık (arzu edenler hamd*t diyebilir hiç umurum değil), beni bozar. Ben, bana kalsa hani yurt dışında yaşlılar için yavaş ilerleyen şarjlı tekerlekli sandalyeler var ya, onlarla gezerim. Hiç utanmam. Ama buralarda yok onlardan, haliyle mümkün olanı yapmaya çalışıyorum. Yani vale park.

Ben: Anne şuraya girdik mi tamamız dur.

Annem: Otopark aşağıda? Ok o yanı gösteriyor?

Ben: Valeye vericem.

Annem: Arabayı mı?

Ben: …… anne şaka yapmak istiyorum, anırarak gülmek istiyorum ama araba kullanırken vuracaksın diye korkuyorum ehihehehi.

Annem: Ne diyosun?

Ben: Seni verecem anne valeye. Yetti bence babamdan çektiklerin, alalım sana gencinden bitane vale, sen de hayatını yaşa bu ne ya! Valla bak Bülent Ersoy bile bulduktan sonra, sen yaya kalmazsın.

Annem: Çtonk! (ağzıma vurarak), Çat! Çat! Terbiyesiz, ahlaksız, edepsiz manyak! Ruh hastası! Çat (kafama), döve döve dayak arsızı ettim ama bir arpa yolu yol katettiremedim sana ben! Manyak! Yürü otoparka

Ben: Anne ayaklarım ağrıyo, yemin ederim

Annem: Ne ayakların ağrıycak?  Oturuyosun deminden beri!

Ben: Anne sırtım ağrıyor ya, gerçekten sırtım ağrıyor bak cidden. Sor bak benim kızlara sor, Meliha’yla Itır’a sor, sırtım çok fena…

Annem: Ne alakası var bunun otoparkla?

Ben: Uzun süre yürüyemiyorum, ayakta duramıyorum, benim sırtıma bir şey oldu anne.

Annem: Ama alışveriş yaparken hiç sesin çıkmıyor.

Ben: E duruyoruz, oturuyoruz, kahve içiyoruz.

Annemi ikna ettim ve valeye arabayı bıraktık. Anneme kalırsa, bu son derece fuzuli bir şey. Kazandığım paraları har vurup harman savuruyorum. Kenara atmayı, biriktirmeyi bilmiyorum. Ben adam olmam, benden bir halt olmaz. Cahide Sonku’nun sonu belli!

(Cahide Sonku? Ne alaka değil mi? Bilmiyorum ve hangi noktada beni Cahide Sonku’yla eşledi, bilmek de istemiyorum.)

Bütün bunları bana vale için söyledi, bir de bilse ki şoför istiyorum ben aslında, cidden ne der acaba? (Böylece trafikte zaman kaybetmiycem ve yolda da çalışabilicem. Bu ihtiyaç, hatta mecburiyet ama asla lüks değil.)

Annem: Sırtın ağrıyor mu? Çok dolandık?

Ben: Ihhh … Acıyo valla.

Annem: Napsak ki? Doktora gitsek?

Ben: Anne! Hadi hamama gidelim, sonra da masaja gidelim nolur?

Annem: Ya öyle pat diye olmaz, işim var.

Ben: Ne işin var anne nolur? Bak çok daraldım ben, bu ara valla iyi gelicek gel bak ne güzel.

Annem: Hamamda vale park var mı?

Ben:  Yok? Hamamda vale olmuyo artık yani.

Annem: Ama sen nasıl gidiceksin? Nasıl olucak? Asil zat-ı aliniz nasıl yürüyecek otoparktan hamama?

Ben: ……

Annem: Gitmiyelim en iyisi yok, ehehee.

Ben: …..

Annem: ehehee

Ben: Annem sen rahat ol. Biz otoparktan hamama yürümiycez. Biz hamamın önünde durucaz, Kıvanç gelip bizi karşılıycak kapıda, “Ooo Mehtapçım sen mi geldin” falan, sağolsun pek bir sever beni… Ben diycem ki, “Kıvanç sırtım ağrıyor” diycem… Kıvanç’ın böyle adele sorunları yok, o beni sırtında taşıycak hamama ama Cihan Ünal ile Can Gürzap meşgulmuş…. Aydemir Akbaş aradı, o karşılıycakmış seni.

Annem: …….

Ben: ehihehehe sen de bana Cahide Sonku dedin.

Annem: Ptüöööüühh

Ben: Ay iğrençsin anne ya, bu ne ya lama gibi.

Annem: Patla inşallah! Gerizekalı! Ptüöööüühh

Ben: Ay dur ya! Bu kadar kısa aralıklarla ne kadar çok tükürük? Şekerini falan ölçtürelim ya, bu kadar su nerden geliyor iki mili saniye arayla? Oha anne!

Annem: Patla!

Sonuçta; vale park lüks değil, gerekliliktir. Şoför İstanbul’da çok gerekli bir ihtiyaçtır. Tükürük sırt ağrısına iyi gelmiyor. Annem Aydemir Akbaş’tan haz etmiyor. Ve beni kafalamak o kadar kolay ki aslında, trafikten kurtaracak beşinci el bir helikopter yetiyor… (Patron?)

Bu bilgiler nasıl bir amaca hizmet edecek bilmiyorum ama malzeme bu, güle güle kullanın…