KISA KISA…

Bu haftaki yazım için tıklayın; AHLAKSIZ SÜTYEN

Ve  geçen haftaki yazım…

KISA KISA…

1 husus, 1 eleştiri, 1 film

Milli Eğitim BakanlığınınMilli Eğitim Sistemimizde yapmayı planladığı ve kimilerimizin milli duygularını tırmıklayan yasa değişikliğinden ne anladığımı anlatayım: Şimdilik hiçbir şey!

Yanıtlanmasını istediğim tek bir soru var o da şu:

Peki, kız çocuklarının okula devamında gerileme olmasına göz yummazsınız. Elbette, hem üç çocuk babası hem de şundan kısa bir süre önce prematüre bebek annelerinin hayatını normalleştiren, “erken doğan bebeklerin annelerinin doğum iznine dair” yasa düzenlemesini hayata geçiren bir bakan olarak bence de bunu yapmazsınız.

Benim merak ettiğim; diyelim ki bir yerlerde bir baba, ilk dört yılın ardından kız çocuğunu (ya da erkek çocuğunu) okuldan aldı ve okutmama kararı verdi. Sistem onun evde okutacağını ya da İmam Hatip’e göndereceğini -yani bir şekilde “eğitime” devam ettireceğini- var sayacağından bu suç olmayacak.

Peki bu çocukların eğitime devam edip etmedikleri nasıl takip edilecek?

Diyelim ki X kişisi kızını okuldan aldı. MEB bunu TC kimlik numarası üzerinden takip etti. Diyelim ki bölgedeki müfettişler babaya gidip “Neden çocuğunu okuldan aldın?” diye sordu. Ve baba evde okutacağını söyledi. Her üç ya da ayda bir bu çocuğun evde eğitiminin devam edip etmediğine dair inceleme yapılacak mı? Yapılacaksa bu inceleme kimlerce, ne sıklıkla ve ne şekilde yapılacak?

Soru net. Aileler ilk 4 yılın ardından çocuklarını okuldan alır ve eğitimle ilişiklerini keserlerse bunun takip ve kontrolü nasıl yapılacak? Buna nasıl mani olunacak?

Umuyorum cevabı da nettir…

XXX


Dizilere baktığım zaman her yer aşk kokuyor. Bazılarında hastalıklı şekillerde de olsa hemen her kahramanın duygu dünyasında fırtınalar kopuyor.

Yabancılar “filmlerle, olmayan hayaller satıldığını o yüzen insanların film sevdiğini” söylerler.

Bu kadar aşk dolu insanlar olsak bu kadar vahşet, cinayet, tecavüz yaşanır mıydı?

Hayat bizi sevgisizleştirdikçe, dizilere olan merak da kahramanların aşkları da fena şekilde takip edilir hale geliyor olabilir mi cidden?

Özellikle küçük şehirlerde magazinin ilgi görmesini “büyük şehre özlem” olarak açıklayan sosyologlar, Türkiye’nin tamamında “aşk acısı çeken yakışıklı delikanlılar ve mahsun bakışlı, kalbi temiz ama haksızlıklar yaşamış masum kızları” ve bu talebi nasıl açıklar acaba?

 XXX

 

Siz de benim gibi korku filmi seven kadınlardansanız hafta sonu için film önerim; The Woman in Black.

Basit bir anlatımla; bir kasaba, kasabaya gelen yabancı ve hayalet diyelim. Böyle klasik gibi oldu ama ben filmdeki görsel anlatımı, kullanılan renkleri ve kamera açılarını sevdim. Bir de korku filmlerinde “dönem filmi” fikri hep iyi gelmiştir bana. Film 19. yüzyılın sonlarında geçiyor ve başka yere yerleşen insanların yaşadığı dışlanma duygusunu çok güzel anlatıyor. Patlamış mısır ve kola eşliğinde hoş bir Cumartesi akşamı eğlencesi olur diyorum.