HAYATIMIN BİR KISMI KAYIP

Bu haftaki yeni yazım için tıklayın…  KAVGAM

Ve geçen haftaki yazım;

HAYATIMIN BİR KISMI KAYIP

Telefon kâbusu

Bir telefon kâbusu yaşıyorum ki bildiğin gibi değil sevgili okur. Hayatını iki iş arasında ve çoğunlukla yolda geçiren biri için telefon çok önemli ve arkadaşınız 4. “akıllı telefonunu” da gömmek üzere çünkü…

Bir dakika, biraz daha sızlanmak istiyorum; bir insan bir markadan bu kadar şikâyetçi olsun ve hâlâ aynı markayı kullanmaya devam etsin, bu da saçmalık değil mi? Sadece klavyesi için çektiğim eziyeti bilseler, madalya takarlar bana aslında (firmanın sahiplerinden bahsediyorum). Sırf klavyesinden memnunum diye aynı telefonun farklı modellerini alıp duruyorum ve resmen elimde patlıyor!

Peki, sakin olup, derin bir nefes alıp tekrar başlıyorum. Perişan ettiğim 4. yepyeni telefonumda bazı kişi bilgileri sim kartta değil telefonun kendi kafasında kalınca, bir eski model olan ve yedekte duran diğer telefona bu bilgileri geçirmem gerekiyor. Telefon ve e-posta bilgileri. Yapacağım şey bu!

Bunu alet yapacak aslında. Güzel Türkçemize “senkronizasyon” olarak katılmış bir kelime, bunu biz tek tek elle yapmayalım diye var! Ama alet! -ki, yazının bundan sonrasında “alet alet” dememek için kendisinden, “ürün” anlamında kullanmak üzere, “mal” diye bahsedeceğim- senkronize olmuyor! Çünkü bana gıcığı olsa gerek, başka nasıl açıklayabiliriz ki zaten, öyle değil mi?

ÇÜNKÜ, BİR FİRMANIN 2 MODEL TELEFONU ARASINDA SENKRONİZE OLAMAYAN BİR YAZILIMI NİYE AÇIKLAMAMIZ GEREKSİN ZATEN DEĞİL Mİ?

O yazılımı da… O yazılımı yazan yazılımcıyı da, kendilerini açıklamak üzere Allah’a havale ediyorum ben!

Hayır kızgın değilim!

Durumu kabul ettim. Mal, bana kıl!

Her iki telefon da bilgisayarıma bağlı. Şöyle bir opsiyon var ki yani… Zaten aklını yitirmiş bir yazılımcıya kafası dumanlı bir çevirmen eşlik etmiş zannedersem;

“İki portabel cihaz arasında senkronizasyon uyumu için”

Ben: “Portabel”? Gerçekten mi? Ve “Senkronizasyon uyumu için” deyip bırakmış! Senkronizasyon uyumu için NE? NE YAPAYIM? TIKLAYAYIM MI? KENDİMİ Mİ KESEYİM? KENDİ ETRAFIMDA ÜÇ KERE DÖNÜP, TERLİKLERİMİ TERS Mİ ÇEVİREYİM? NE???

Sarhan: Tıkla bence.

Ben: NE-RE-YE? NEEE-REEE-YEEEEE?

Sarhan: Yazıya? Sanki? Belki biraz sakin olabilirsen…

Ben: Portable yazıya tıklıyorum veeeee diyor ki…  “Geçerli cihazınızın verileri yedekleniyor.” Altında da aynen şöyle diyor; “HİÇÇ YEDEKLENMEDİİİİ”!!!!!!!

Sarhan: Güzelim…

Ben: Ya gerçekten Sarhan! Hayatıma son üç ayda giren ve beraber iş yaptığım, aradığım, para kazandığım hiç kimseye dair hiçbir şey yok! Bütün telefon numaraları, e-posta adresleri, her şey yazışmalar, mailler, her şey gitti! Ve gerçekten! Şu an, “Güzelim” falan hiç yatak moduna bağlama!

Sarhan: Tatlım, karıcım! Bir sakin ol! İki cihazı birbiriyle eş zamanlı…

Ben: Eş zamanlı sı**cam ben bunların üzerine! Olacak olan o! Bak demişti de, sen! Ben bunları eş zamanlı üst üste vuracak! Bak nasıl senkronize oluyolar! Ya da bunun yazılımını yapan g*tü bulalım, ben bir mail yazayım kendisine, “portable” cihazı neresine takarsa senkronizasyonun aktivasyonu mümkün olur izah edeyim ben!

Sarhan: Neden ağzını bozuyorsun ki?

Ben: Ve bizim meselemiz bu dimi şu an? Ben ve ağzım! Bu bizim sorunsalımız! Kafamı bu görmüş olduğun laptopa vurarak ezip, intihar etmek istiyorum ben şu an ve sen benim neden ağzım bozuk ordasın! Ben şu an Sarhan bu telefonun üreticisini bulup kendisine, “vayrlıs” bir şekilde buradan bağlanıp, “portable”nin faydalarını anlatmak istiyorum. Ancak hayır! Biz önce beni terbiye edelim! Biz beni düzeltelim önce, beni adam edelim! Adamlar milyonlarca dolarlık firmalarıyla milyonlarca dolarlık endüstrinin içine senkronize etsin ama biz! VE BİZ! BAŞKA HİÇBİR MESELEMİZ YOKMUŞ GİBİ!!! BENİ TERBİYE EDELİM SARHAN! HATTA BENİ SENKRONİZE EDELİM! BENİM VERİ TABANIMI ALIP, SENİN BABANIN KÖYÜNDE HAMUR AÇAN BİR HANIM, KENDİ HALİNDE KIZLA DEĞİŞELİM! SEN DE RAHAT ET! ANNEN DE RAHAT ETSİN! BABAN DA RAHAT ETSİN! VE İNAN BENLE ÇALIŞAN HERKES RAHAT EDECEKTİR, BEN BİR HERKESİN İSTEDİĞİ GİBİ OLSAM AMA HİİÇ DEĞİŞMESEM HEM DE!

Sarhan: ……….. Peki bırak şimdi aleti. Sakince masadan uzaklaş.

Ben: Bilmem kaç yüz tane datayı tek tek elle yazacak olduktan sonra, bu alete ne gerek vardı ki? Böyle bir zamanım yok benim! Ağlamak istiyorum şu an…

Sarhan: …….

Ben: Sarhan….

Sarhan: …….

Ben: Sen, benden daha zekisin….. Lütfen, ben kalkıyorum şimdi buradan…. Sen halleder misin? Bir şekilde hallet nolursun? Ben içeri gideyim şimdi… Televizyona bakıyim… Sen gel birazdan ve şöyle de; “Mehtap al, oldu”… Sen halledersin bunu benim için dimi, bir şekilde?

Sarhan: Hallederim.

Ben: Gerçekten mi? Olmuyor çünkü, bak uğraşıyorum ben deminden beri.

Sarhan: Sen git içeri, bir kadeh şarap al kendine, aç istediğini izle televizyonda… Ben halledicem.

Şu an içeride telefonlarımla uğraşıyor. Hallolacak mı bilmiyorum. Ancak şu an durumum şöyle; her zaman konuştuğum biri bile beni arıyorsa eğer, yedeklenen datayla diğer telefonuma geçmediyse şöyle oluyor:

Ben: Ee, merhaba, ben Mehtap Erel, beni aramışsınız sanırım az önce?

Melek (Baykal) Abla: Hasta mısın çocuğum????

Ya da;

Ben: Alo?

Hülya (Sepken): Mehtap

Ben: Eee? Evet? Pardon sesinizi alamadım??

Hülya: Mehtap manyak mısın, ben Hülya!

Telefonda arayan kişinin adı yazmayınca şunu öğrendim. Sadece isim hafızam değil, ses hafızam da berbat durumda…

Daha fenası, M. Öneş’in cep telefonu gitti ve hayatta vermez bana bir daha telefonunu. Ve Boyut’takiler de vermez… Oysa ben, gece 03:00’te 05:00’te şikâyet smsleri atıyordum kendisine ve iyi geliyordu bana…

En çok buna içerliycem düzeltemezsek cidden…