GÖRGÜSÜZE GÖRGÜSÜZ DEMEYELİM Mİ?

Sana gayet normal gelen pek çok konuda çok eleştirel düşünüp yazdığımı biliyorum sevgili okur. Elbette her zaman aynı fikirde olamayız. Herkesin “normal” algısı yaşadığı hayata, yetiştiği aile ortamına göre değişir. Hepiniz bizim evde büyümediğinize göre elbette farklı farklı düşüneceğiz. Şimdi bu girizgahı akılda tutup yazıya geçelim.

 

Biliyorsun uzun süre sosyal medya hesabı olarak sadece Twitter kullandım. Bu mecrayı da haber almak/okumak/paylaşmak için kullanıyorum. Bunun dışındaki tüm hesaplarımı kapatmıştım, oğlum kendi hesaplarını açıncaya dek… Sonrasında kendisini takip edebilmek için kapattığım hesaplarımı tekrar aktive ettim ki tahmin edersin gayet dolulardı. “Sosyal medyadan” uzak kaldığım bu dönemde yaşanan değişim beni şaşırtmadı desem yalan olur. Bildiğin görgüsüzlük almış başını gitmiş.

 

Kendimden örneklerle açayım;

 

Benim pek çok akrabam Ankara’da. Ordu’da var, Fatsa ve Ünye’de var, İzmir’de var. Kuzenlerden başka ülkelerde yaşayanlar var, başka ülkelerde yaşayan arkadaşlar var. Hemen hepsiyle de sosyal medyada arkadaşız. Hatta annemin sürekli bürüksel lahanası yetiştirip şeker patlatan arkadaşlarıyla da arkadaşız. Elbette hepimiz mutlu olduğumuz anlarımızı, keyifle geçirdiğimiz zamanları sevdiklerimizle paylaşıyoruz. Ben annemin bir arkadaşının paylaştığı torunlu fotoğrafı gördüğümde nasıl mutlu oluyorsam, yiğenim de bana hediye ettiği bir bluzu bir seyahatimizde yanımda götürdüğümü, giymişken çektiğim bir fotoğrafta gördüğünde aynı şekilde seviniyor. Beni en neşelendiren sahneler, çocukların bir aradayken (maçta, sinemada vs. bir fotoğrafını koyup, birbirimizi etiketlediğimizde bir ananenin ya da babannenin gelip “yavruumm nasıl da yakışıklısın maşallah hepinize” diye yorum yaptığını görmek.  Ananemin vefaatının ardından çok sarsılan teyzemin arkadaşlarıyla bir fotoğrafına rastlamak benim içimi rahatlatıyor. Aile büyüklerimizin de bilgisayarla tanışması ve barışması ardından sosyal medya bir miktarda “ben iyiyim, mutluyum, beni merak etme” deme yolu da oldu. Bunlar hep güzel tarafları. Bunları hepimiz yapıyoruz, yaşıyoruz.

 

Şimdi sen güzel aklını hiç yorma ben ne aşamadan itibaren bu görgüsüzlük ve ayıp kısmına giriyor söyleyeyim. Sen daha bavul hazırlama aşamasında kocanın sırtına çıkıp ağır göğüs dekolteli 50 fotoğrafla ve az 20 emoji ile bizim hayatımıza patlar “aşkımla başbaşa tatil” dersen tuhaf olmuyor mu?  Tüm gününü sanki biz de sizinle gelmek zorundaymışız gibi yaşamaya başlarsan bu biraz fazla oluyor. Hangi başbaşa? Biz de geldik sizle resmen? Aktarmalı yolculuğun esnasında girdiğin tüm VIP ve CIP (ki hemen her kredi kartı bu salonlara giriş veriyor) salonlarda durum bildirimi yapıp, ekmek üstüne kaşarlı kanepe fotoğraflarını ucuz köpüklü şarap eşliğinde paylaşmaya başlarsan bu görgüsüzlük oluyor (gördüğü de bayat beyaz ekmek ama burayı geçiyorum). Aldığın çanta ve ayakkabıların torbalarını arabanın arka koltuğuna yan yana dizip bunun fotoğrafını paylaştığında insan “kimbilir ne özendi bu dükkanlara girip bir şeyler alabilmek için ki yapabildiği an aklını oynattı” diye düşünüyor. Ben böyle düşünüyorum.

 

Benim babam yemeğe gittiğimizde hesap defterini masanın altından açar öderdi. Pahalı bir bluz aldığımızda markası ensemizden çıkmasın da ayıp olmasın diye annem ince iplik makasıyla markaları sökerdi. Biz, birkaç arkadaşım ve ben imkanları gayet iyi ailelerin gayet mütevazi yetiştirilmiş çocukları olarak büyüdük gerçekten. Annelerimiz bize “ayıp” dedi, “yapma” dedi, “insanların gözüne sokma” dedi.  Zannediyorum bu incelikler, bu güzel alışkanlıklar artık tamamen bitti. Üzgünüm, ama bu incelikleri çok azınızda görebiliyorum ve siz bu şekilde yaşamaktan esef duymuyorsanız benim bunu dile getirmem ya da eleştirmem hiç garipsenecek bir durum olmuyor dimi? Görgüsüze görgüsüz demeyelim mi? Haydar mı diyelim? Hatice mi diyelim? Herhalde görgüsüz diyeceğiz.

 

Geçen oğlumun okulundayız, öğretmenler Fransa gezisi hakkında bilgi veriyor. Çocuklar orada bir okulda derslere girecekler bir hafta falan… Öğretmenlerden bir tanesi “özellikle bizim çocukların marka ilgi ve takıntılarının ne kadar gereksiz olduğu oradaki çocuklarla bir araya geldiklerinde daha anlaşılır hale geliyor. Onların bunu hiç de umursamadığını görüyorlar” dedi. Bir durdum. Benim oğlum hiç umursamaz ki zaten. Biz ona alırız ve o bakmaz bile, ne markaymış, neymiş umurunda olmaz. Zaten çok malının kıymetini de bilmez (bu ne kadar iyi bir şey emin değilim) alınanı bir yerde unutur gelir. Bir kez olsun “bana şu ayakkabıyı, şu çantayı, şu montu alın” dememiştir (çok samimiyim) hatta alışverişe çıkmaktan nefret eder. Sadece basketbol ayakkabısına dikkat eder o da ayağını iyi tutsun, performansı sağlam olsun diye bakar. Kimin ayağında ne var hiç aldırmaz. O bir ayakkabıyı giyer, dükkanda koşar/zıplar/turnikeye giriyor gibi falan yapar, rahatsa alır. Tek sıkıntı eğer “bu rahat” dediyse o ayakkabı 1000 lira da olsa alınır 100 lira da olsa. Ve fakat öğretmen bunu söylediyse demek bu yılda bile çocuğunu ayakkabıya çantaya göre yetiştirmemeyi beceremeyen aileler hala var. Evet, Özal zamanı her şey birden ülkeye pat girdiğinde bir delirme yaşandı da… Hani, hazmedilmiş olması gerekmiyor mu artık?

 

Çok ağır görgüsüzlük var ve çok sakil duruyor gerçekten.

 

Bakın açık konuşayım (daha açık olmak mümkün evet) kim ne yapmış, nasıl yaşamış, ne boyutta görgülü veya görgüsüz hiç umurumda değil. Ben insan denen organizmadan çok önce vazgeçtim, koptum. Hayatımda tuttuğum insanlar belli, belli şartlar sebebiyle geçici kontenjandan hayatımda olanlar belli. Ne yaparsan yap sevgili okur, teknik olarak cidden beni bağlamaz. Sonuçta ben her hafta bir yazı yazmak zorundayım ve bu haftanın konusu ne olsun diye düşünürken aklıma bu geldi, bunu yazdım. Hayatımdaki anlamın şu yazının yazma süresi kadar (yaklaşık 22 dk.) yani kendini çok önemseme.

Ha, bir yazar olarak zaman zaman toplum iyiliği adına mesajlar vermem de gerekiyor, bu kapsam da sen üstüne düşeni alabildiysen, daha iyi bir insan olabileceksen ne ala. Yok, olamayacaksan bana ne olma. Ben dalgamı geçerim ama, görgüsüz derim, cahil derim, aileden almamış derim… Denmesin istiyorsan yapma…

 

HER şeyde ayar çok önemli. AYAR çok önemli. ÖLÇÜ çok önemli. Ya sevgili okur, kek yaparken ölçü mühim, hayatta ölçü umursamamak olur mu? Deli misin? Ölçüyü kaçırmamak lazım.

 

Çok sevdiğim bir arkadaşımın sözleri kulağımdan gitmiyor; “çevredeki görgüsüz ve seviyesiz kalabalığa baktıkça, kokulu kaleminin açılmışının defterinin arasında saklayan o küçük kızı bozmadan koruyabildiğim için kendimle daha çok gurur duyuyorum”.

 

Dengeli, ölçülü, görgülü bir hafta dilerim.