Garip Telefon Konuşmaları

Hayatımda telefon konuşmaları büyük önem taşıyor. Bak sevgili okur, ben mimik ve jest kullanabildiğim yüz yüze ilişkilerde dahi sorun üzerine sorun yaşıyorum. O halde dur ve düşün. Çok acayip bir iş temposu, halinden çok memnun okurlar, hiç memnun olmayan okurlar, yazılması gereken yazılar, çözülmesi gereken röportajlar, toplantılar, organizasyonlar, kampanyalar, yardım işleri, devlet işleri, verilmesi gereken raporlar, alınması gereken raporlar…

Bir telefonda Emine Erdoğan’ın asistanını ikna etmeye çalışıyorken diğer telefonum acı acı ötüyor, oğlum okulda kavga etmiş ve Fransızca ödevini de yanına almayı unutmuş… Ben bir telefondan Havva’yı arıyorum; “İpek’ten Fransızca ödevini alıp, scan edip bana yollasana” diye, diğer telefondan cezaevi müdürünü kadınlar için ağdanın önemine ikna etmeye çalışıyorum. Ağdaların hapishanede kendini patlatmayacağına söz veriyorum. Bu esnada yoldayız, Pınar R. ve Pınar E. ile Ankara’ya gidiyoruz.

Durum böyle olunca, kafa olmuş bir dünya zaten, tadımdan yenmiyorum. Misal; Fatih muhaberattan bana gelen paketi alacak, işi çok ve gidemedi bir türlü. Ben gidiyorum paketi almaya binada Fatih’le karşılaşıyoruz. Bana az önce benim için bir paket aldığını söylüyor. Ben de diyorum ki pakete bi bak, benim paketim burada, başkasının paketini aldıysan geri ver bana da haber ver Fatih’cim. Fatih’ten ses yok, akşam oluyor:

Ben: Fatih ben çıkıyorum, bana bişey diyor musun?

Fatih: Hayır bişey yok. Çıkabilirsiniz Mehtap Hanım.

Ben: …..

Fatih: …..

Ben: Uygun yani senin için. Teşekkür ederim Fatih’cim.

Toplantıya gidiyorum telefonum çalıyor;

Kişi: Mehtap Hanım merhaba, cep telefonunuzdan aradım ama müsait misiniz?

Ben: Mustafa bey?

Kişi: Yok ben ….

Ben: Hah, pardon, Erhan Bey siz misiniz?

Kişi: Yok, ben, hani .…

Ben: Muharrem Bey siz misiniz?

Kişi: Mehtap hanım …..

Ben: Peki, sanırım tahmin etmeye çalışmayı bırakıp kendinizi tanıtmanıza izin vermem gerekiyor, ehehehe ya da dur dur, bak bu son, ehehe, Murat Bey? Hani kapak fotoğraflarını çeken?

Kişi: …. Mehtap Hanım ben Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutuklu Evinden …..

Ben: Suçsuzum! Avukatımı istiyorum! Ehehehe

Kişi: ….

Ben: Eğlenmiycem diyosunuz. Peki, buyurun.

Patronum arıyor akşam:

Pınar R: Mehmet Bey seni alsın, sabah 10:00’da Mecidiyeköy’de toplantı.

Ben: 10’da Mecidiyeköy’de olabilmem için tam trafik yoğunken yola çıkmamız lazım. Hem niye Mecidiyeköy? Neden bir gün de “Jetim seni alsın, Viyana’da Channel’in önünde buluşalım, sana bir şeyler alalım” diye aramıyosun patron? İşe başladığımdan beri memlekette hastane, hapishane, çıkmaz sokak, baraka kalmadı girip çıkmadığım. Ben ne zaman yakışıklı modellerle röportaj yapıp, fotoğraf çekinip photosoplatıcam. Ne zamana kadar bu “sınır tanımaz gazetecilik”. Benim ne zaman Prada çantam, güneş gözlüğüm olacak?

Pınar R: Mehtap biz bu konuşmayı yaptığımıza göre: a) Bu sabah uyandın ve “patronu delirtmece” oynamaya karar verdin. b) 3 çocuktan sonra Allah sabrımı denemek için 4. olarak seni yolladı ve mekanım kesin cennet. c) Bora işi bırakıp evimin kadını olmam ve günümü değişik Fransız yemeklerini deneyerek geçirmem için sana ekstra ödeme yapıyor.

Ben: Şıkları tekrar alabilir miyim?

Pınar R: ….

Ben: C fena fikir değil, ne kadar bir ekstra ödeme ama? Sanırım 10’da Borayla buluşmak daha mantıklı olabilir ehehehi

Pınar R: ÇTONK!

Sağlık Bakanının danışmanı geliyor ziyaretimize, gazeteye. Kapıda bekliyorum karşılamak için, telefonum ısrarla çalıyor.

Kayınvalidem: Mehtapcım aradım ama hemen açmadın işin var galiba?

Ben: Hayır ben çok eğleniyorum telefon böyle uzun uzun çalınca. Sırf bu ufak mutluluklar için hemen açmıyorum telefonu.

Kayınvalidem: Mehtap kızım size dün ıspanak yollamıştım, sebze yemeği yaptınız mı onla?

Ben: Selma yapacaktı bilmiyorum. Niye?

Kayınvalidem: Biliyosun haftanın birkaç günü sebze yemek lazım. Sarhanım küçükken bağırsakları iyi çalışsın diye ben haftanın bir günü kabak, bir günü ıspanak….

Ben: Anne. Oğlunuzun sindirim sistemi gayet iyi çalışıyor. Bezden kurtulduğu için rahatız. Zaten tuvaletini söyleyebiliyor ve bir “tıkanıklık” olursa emin olun sizi haberdar ederiz.

Kayınvalidem: Peki Selma ıspanak yapmış mı acaba?

Ben: Bilemiyorum. Sizce yapmış mıdır?

Kayınvalidem: Bilemiyorum ben sizde değilim!

Ben: İşte ben de bizde değilim şuan. Acaba ıspanak ve cırcır konulu çalıştayınızı Selmayla mı yapsanız?

Kayınvalidem: Senin çalışıyor olman aile düzeninizi alt üst etmemeli ama. Evde sebze pişmeli. Balık pişmeli. Meyve soyulmalı akşamları. Bir de size en son geldiğimde giydiğin eşofmanlar eskimiş. Hem popo yeri yapmış hem diz yeri. Öyle giyinirsen evin içinde oğlumun hevesleri yarım kalır. Olmaz öyle. Sana yeni eşofman alalım şöyle dar, üzerine güzel otursun. Bir de eğer eşofman altın o kadar popo yeri yaptığına göre kilo almış olabilir misin?

Ben: …..

Kayınvalidem: Neyse senin işi vardır, ben tutmayayım seni. Çtonk!

Ben: …..

Yeni bir şey başlatıcaz ama Hukuk Servisi’nden görüş almam lazım. Orada sürekli arayıp rahatsız ettiğim iki kişi var. Biri Başak diğeri Fırat. Özellikle bu iki avukat çünkü Başak Hukuk Servisi’nin başı ve Fırat’ı gıyabında evlendirmeyi planlıyorum ama haberi yok.

Ben: Başak ben bişi düşündüm.

Başak: Ve biz buna karşı bir mahkeme emri çıkartmak istiyoruz artık. Senin böyle bir ehliyetin olmamalı.

Ben: Başak biliyo musun benim babam da avukat ve ben avukatların espri yaptıklarında çok da komik olabildikleri o dünyayla tanıştım. Sen o dünyadan değilsin.

Başak: Bu yaklaşımdan sonra benden hukuki tavsiye isteyeceksin ve o tavsiyeye göre hareket edeceksin. Ve bunun seni hapse girmekten koruyacağına inanıyor olmalısın!

Ben: Evet bişey soracaktım ama…

Başak: Lütfen sor, yardım etmek istiyorum!

Ben: ….

Başak: ….

Ben: Fırat orda mı?

Başak: ÇTONK!

Eve dönüyorum. Makyaj gitmiş, saç baş darmadağın, parmaklar tükenmez kalem lekesi, karın aç, kafa ağrıyor, gözler bilgisayara bakmaktan yanıyor. Blackberry’nin kırmızı ışığı elinden gelse kalkıp beni dövecek, mailler, smsler birikmiş… Diğer telefonum çalıyor, bu çıkışı almazsam kendimi Edirne’de bulurum, bakmadan açıyorum telefonu.

Kayınvalidem: Mehtap kızım, bu hafta sonu ne yapmayı planlıyorsunuz? Hava güzel olacakmış.

Ben: Siz ne yapmamızı önerirsiniz? Ne yaparsak sizi mutlu edebiliriz? Ne kadar dar giyersem oğlunuzun hevesleri yarım kalmaz? Ben bunları bilip kendimi oğlunuza adamak istiyorum artık.

Kayınvalidem: Adaya gidebilirsiniz, Abant’a ya da Sapanca’ya gidebilirsiniz. Sanki sana böyle termal sulu bir yerler iyi gelecek gibi. Ben öderim masraflarınızı.

Ben: (Utanarak) Yok anne sağolun, olur mu hiç öyle şey. Çok teşekkürler, düşünmeniz yeterli. Yorgun görünüyorum dimi bu aralar? Uykusuzum biraz ondan, geçer, endişe etmeyin siz.

Kayınvalidem: Yok ondan değil, geçen size geldiğimde üzerinde böyle bir ev elbisesi vardı, baktım da böyle selülitlerin var senin sanki. Aaa ben senin yaşında böyle pamuk gibi bal gibiydim. Olmaz! Daha çok erken!

Ben: ….

Kayınvalidem: Bak önümüz yaz, oğlumla tatile, denize gideceksiniz. Gencecik turist kızlar, cık cık cık, olmaz. Bak kızım siz oğlumla aynı yaştasınız, kadınlar çabuk çöker, bakman lazım kendine!

Ben: …..

Ve ben Sarhan’ı arıyorum anında:

Ben: Ben var ya ben, ben o “selülitlerimi” –ki var mı bilmiyorum gerçekten- bacaklarımdan tırnaklarımla söküp alıp, birbirine ekleyip, anneni “basen yağlarımla” boğmuyorsam, bunu yapmıyorsam eğer…

Sarhan:

Ben: Ve sen, evet sen, anneni bize geldiğinde, benim sarkmış eşofman altımla kendini tavandan asmış bulmuyorsan hala…

Sarhan:

Ben: Benim oğlum babannesini ve dedesini çok sevdiği ve onlarla vakit geçirmekten mutlu olduğu için. Yoksa karşımda en ufak bir şansınız olabilir mi sor bunu kendine? Ezip geçmez miyim? Kurban olun “koca kıçıma” siz benim! Hem siz hem de yazın gelecek turist kızların topu! O kadar!

O kadar!

NOT: Bana yazmak isteyen ama ulaşamamaktan şikayet eden sevgili okurlar. Mail adresim: merel@hurriyet.com.tr gelen her maili mutlaka okuyorum ve elimden geldiğince de cevaplamaya çalışıyorum.
 

Mehtap Erel
01.03.2011