BİR “İÇE BAKIŞ” HİKAYESİ

Ve kapı zili…

Bir insanın sanata bu kadar eğilimi olsun ve bunca tenkit edilsin olur şey değil sevgili okur. Bu ara içime Derya Baykal kaçmış gibiyim biliyorsunuz. Hani yakında çöp torbasından saç tokası yapıp kafama takıp fotoğraf çekersem şok olmayın diye önceden uyarıyorum.

 

Bu bağlamda, evde çeşitli denemelere de imza attığımı sürekli okur bildiğine göre son şaheserimden bahsetmeden geçmem mümkün değil.

 

Her şey, internet üzerinden bulduğum ve online sipariş ile satın aldığım siyah karatahta boyasını almamla başladı. Eve bir şey aldıysam (ama çikolata ama boya) dibini bulana kadar durmamam gerektiği hissi yüzünden her bulduğum zemini karatahtaya çevirmeye başladım. Kavanozlardaki denemeler başarısızlıkla sonuçlanınca kapı zilinin etrafını boyayıp zile esprili şeyler yazmaya karar verdim.

 

Zili söktüm ve söktüğüm zile şöyle bir baktım. 10 senedir aynı zili kullandığımızı fark ettim, manyak rahatsız oldum ve yeni zil almak üzere bir yapı markete gittim. Kardeşim 10 senede zil endüstrisi hiç mi kendini geliştirmez? Üç çeşit zil var biri bizimkinin aynı zaten… Bunun üzerine “Yerim böyle zil sektörünü” deyip kendi zilimi yapmaya karar verdim (bir zil var da ben dışındaki süslü kısmı değiştirmeye uğraşıyorum.)

 

Kırtasiyeciden çocukların el işi dersi için satılan ve fırında pişirilen hamurlardan aldım. Kendi yaratıcı dünyamda bir zemin üzerinde zarif bir şekilde duran papatya yaptım. Papatyanın ortasındaki delikten de zil düğmesi geçecek, plan bu yani…

 

İtinayla hazırlanmış ve fırınlanmış ve hatta sprey vernikle de verniklenmiş zilimi gururla kocama gösterdim.

 

Sarhan: Bu ne?

Ben: Zil

Sarhan: Maksadın ne?

Ben: Zil olarak kapıya bunu koyucaz

Sarhan: Bizim evin kapısına?

Ben: Evet niye?

Sarhan: ha bunu bizim evin kapısına koyalım, karatahta yaptığın kısmada “bedava kolonoskopi” yazalım o vakit

Ben: Ne gibi pardon?

Sarhan: Mehtap bu ne şekli?

Ben: Papatya?

Sarhan: Bildiğin anüs bu!

Ben: …….

Sarhan: ……..

Ben: Yok benim bildiğim anüs böyle değil hayatım. Ama seninkinde papatya açıyor belli ki!

Sarhan: Ya saçmalama n’olur!  Bunun neresi papatya Allah’ını seversen? İnsanda göz nizam olur biraz ya

Ben: Ay sen sanattan ne anlarsın zaten bırak papatyamı

Sarhan: Bunu kapıya falan takamazsın ben sana o kadarını söyliyeyim de

Ben: ….. hayret bişi….

 

Elbette ki (her zamanki gibi) Sarhan’ın dediği oldu. Kapıya (yine hamurdan ama düz ve dikdörtgen şeklinde ve de siyah) ama en azından bizim tarafımızdan yapılmış bir zil asıldı. Sarhan erotik göndermeler yapmayan bu yeni zilden memnun kaldı. Ben ise eserimin fotoğraflarını bir müddet çevremle paylaşıp “neye benziyor?” hususuna takıldım.

 

Yorumlar; çiğnenip tükürülmüş ciklet, erimiş cd, kusmuk, köpek kakası gibi çeşitlendiyse de bir kişi de papatya demedi…

 

Ben zaten eserlerimin sağlığımda kıymet görmesini beklemiyorum.

 

Tüm büyük sanatçılar gibi ölümümün ardından papatyamı İstanbul Modern’de sergilerler nasılsa.

 

Ben, işte o gün cennetten bakıp anırarak gülmeyi planlıyorum…

 

Not: Evet cennete gidicem!