Bana sahte kibarı oynamayın

Sevgili okur, en deli olduğum şeyler listesi yapsaydım, herhalde başı yalandan kibar anneler çekerdi. Böyle mıy mıy, birbirleriyle, öğretmenlerle gerçek dışı bir incelik, sahte bir asalet hali.

Ne biliyorsun sahte olduğunu diyorsunuz, diyeceksiniz. Şöyle biliyorum sevgili okur. Ben bir insanın tipine bakarak o insanın kalitesi hakkında şakkadanak fikir sahibi olabilirim. AYŞENİL: Sen öyle düşünüyorsun diye, bu, o saçmalığı doğru yapmaz.
BEN: Hı?
AYŞENİL: Sana uymuyorsa, bu o gerçekliği daha az gerçek yapmaz.
BEN: Kim?
AYŞENİL: Sen başka türlü düşünü… Yok bişi Mehtap.
Diğer annelerle şöyle konuşmalar geçiyor aramızda;
KADIN: Ama aslına bakacak olursanız, ben her ne kadar size bu konuda yüzde yüz katılıyor olsam dahi…
BEN: Ama bu cümleyi daha kısa kurmak mümkün arkadaşım.
Kadın: Ne gibi pardon?
BEN: Sen beni “dahi” dediğin yerde kaybettin ama daha kuracağın cümlenin yarısında değiliz. Cümleyi bölüyoruz. Mümkün olduğunca az kelimeyle anlatıyoruz.
KADIN: Ama Mehtap, ne zaman bir konuda fikrimi söyleyecek olsam, sen böyle son derece sinirli bir şekilde araya girip…
BEN: Bak yine aynısını yapıyorsun. Böl cümleyi. Mehtap, nokta. Ben ne zaman konuşsam araya giriyorsun, nokta. Ve bunu sinirli yapıyorsun, nokta. Kullan noktayı, sadece virgülle olmaz.
KADIN: Hoca hanım, ben zaten Mehtap’ın olduğu toplantılarda şimdiye kadar rahat rahat derdimi anlatamadım.
BEN: Kimi kime şikayet ediyorsun onu anlıyim ben şimdi. Soru işareti.
ÖĞRETMEN: Mehtap hanım, siz müdahale etmeyin lütfen, her veli söylemek istediğini kendi cümleleriyle söylesin.
BEN: Söylesin ama taklit de yapsın mı? Böyle “Ayşecik” taklidi yaparak konuşmaya çalışınca iş uzuyor.
KADIN: Ay çok teessüf…
BEN: Tamam sıra bende. Ben de “Ajda” taklidi yaparak konuşucam şimdi. Hazır mısınız?
ÖĞRETMEN: Mehtap hanım lütfen oturun. Çocuk gibi davranıyorsunuz.
BEN: Peki, “Bülent Ersoy “ yapıyim mi?
Bunlar bir de çok süslü oluyor. Çalışanları kastetmiyorum elbette, onlar belli bir görüntüyü yakalamak zorunda. Ama iş yok, güç yok, saat sabahın sekiz buçuğu, çocuğu bırakmaya okula gelmişler. O neyin saçı başı, makyajı kardeşim. Bu ne enerji, nasıl bir kadınsal içgüdü? İnsan o saatte evden çıkmadan önce kotunu giydiğine şükretmeli bence. Ama hatunlar bir geliyor okula, zannedersin çocuğu bıraktığı gibi gidip “elit modıl luk”a katılıp dönecek. Süslensin tabii bana ne de, bir de cevval oluyorlar ki;
KADIN: Ama hayatım sen de hiç bakmıyorsun kendine. Olmaz böyle.
BEN: …
KADIN: En azından bir rimel, bir allık yani.
BEN: Senin şu yaptığına bizim orada “sopaya doğru koşmak” diyorlar.
KADIN: ???
BEN: Şimdi sopa burada duruyor böyle. Sen uzaktan sopayı gördüğünle koşarak gelip kendini vuruyorsun sopaya. Sahne bu yani.
KADIN: …
Şaka bir yana sevgili okur, sabah kalk, önce makyaj yap, ardından kahvaltı hazırla, süslen, çocuğu okula götür bana zor geliyor. Oğlumla kendimizi arabaya attığımızda, ben hâlâ “çocuğu bırakıp eve dönüp biraz daha yatsam” diye hayalliyor oluyorum. O araya makyaj yapma ve silme sıkıştırabilmem mümkün değil. Yapana da bir şey demiyorum aslında sadece bana kimse elleşmesin istiyorum.