AYH AYH ÖLÜYORUM (BÖLÜM 1)

Selam sevgili okur!

Hayata dair bir pişmanlığım var bu yazı bir pişmanlık yazısı olacak. Sen de bir zahmet kendinle hesaplaş okurken, bu hataların kaçta kaçını yapıyorsun ve kendine bir çeki düzen vermen mümkün mü? (değişebilir misin yani?) Çünkü bir şekilde seni uyarıp “normalleştirebilirsem” bu yazı amacına ulaşmış olacak. Benden geçti sen kaç kendini kurtar…

Bir daha dünyaya gelecek olsam tartışmasız zayıf, kırılgan, hassas bir kadın olmayı isterdim. Yani, Yaradan bana sorsa “geçen sefer yorduk seni biraz bu sefer napalım?” diye derim ki “böyle gerim gerim gerileyim, ayh ayh ayh ay yapamam, ay beceremem, ayh acıdı, ay dokunmayın çok fena, ayh ölüyorum, bayılıyorum, çok fenayım” tadında bir kadın olayım. Şöyle yatayım bana baksın herkes…

Cidden ya…

Ameliyat oldum sevgili okur, bir insan ameliyathaneden çıktıktan 4 saat sonra ben biraz yürüyeyim diye ayaklanır mı? Başıma kaç tane hemşire hastabakıcı dayayacaklarını bilemediler hastanede, düşüp beynimi patlatmayayım diye.

Bir insan ameliyattan çıktıktan 5 saat sonra “ay her yer batikon benim yıkanmam lazım, bir de kuaför hizmeti var mı?” der mi?

Bir insan ameliyattan çıktıktan 24 saat sonra Migros’a gidip yağsız danadan kıyma çektirir mi?

Annemden tüm ergenliğimde işitmediğim kadar azar işittim. Kadıncağız sürekli “derdin ne? zorun ne? kime ne ispatlıyosun?” diye bağırdı.

Kendime sevgili okur.

Benim derdim kendimle.

Herkes benimle rekabet eder, yaptığımı yapmaya çalışır, aldığımı alır uymaz, giydiğimi giyer yakışmaz, yazdığımdan yazmaya çalışır olmaz, yaptığımı yapar işe yaramaz…

Dövmelerimin aynını yaptırırlar, saçımla aynı renge boyatırlar, o ara hangi sporu yapıyorsam ona başlarlar, ne diyet uyguluyorsam denerler…

Ne yiyorsam onu yer, ne içiyorsam onu “kendiliklerinden” çok beğenirler….

Herkes demesem de BAĞZILARININ derdi benimledir, benim kendimle.

Ben kolay hastalanmam, kolay düşmem, kolay sakatlanmam, kolay fenalaşmam.

“Ameliyat neymiş canım” der kalkarım (akşama ateşlenirim).

Başıma bir hal geldimi öyle ortalığa dökülmem, tebrikler, geçmiş olsunlar, çiçekler, ilgiler, alakalar beklemem. Kendimi toplar kalkarım. Ameliyattan 48 saat sonra oğlumu okuldan almaya giderim, “dün göremedim seni” derler, “ha evet dün ameliyat oldum” derim, inanmazlar.

Mizaç meselesi. Zayıf görünmek, ilgi dilenciliği fıtratımda yok. Gebersem, hakikaten iyice perişan olmamışım belli etmem.

Bu saatten sonra da değişmem.

Ancak bir daha dünyaya gelirsem o kadınlardan olucam.

Kocamın koluna girip “ah, aman, ayh, aşkitom, ölüyorum, sarıl bana” diye inliycem.

Yapıcam bunu ben.

Çok gıcığım o kadınlara bak o ayrı. Ben hayatımda daha utanılası bir kadın modeli görmedim. Kadın dediğin güçlüdür, hepsi pozcu onların.

Ama yapacam bunu sevgili okur.

Bir sonraki hayatta.

Yayım yayım yayılıcam, gerim gerim gerilicem. “Çok fena oldum ben” diye dudaklarımı büzücem”. Popomu o taraf bu taraf devire devire yatıp inliycem.

Onların kıymeti daha çok biliniyor. Onlar g*tü yaydıkça adamlar bir şekilde testosteronik orgazm yaşıyor. Kendilerini daha güçlü, daha erkek hissediyorlar.

Ha, benim kocama gelmez o model, Sarhan muhtemelen benimle evlenmezdi o zaman (ya da boşardı bu ne ya deyip). Ve oğlum bu derece gururlanmazdı benimle.

Yine de bu derece kendini yormaya gerek yok hayatta be sevgili okur. Biz koşuyoruz, onlar geviş getiriyor durum 1-1. Ben bir şansımı denemek istiyorum bu sebeple.

Bir dahaki hayatımda inşallah…

Not: Ben ameliyat olucam ve sen bunu bir Pazartesi yazısıyla atlatacan? Yok öyle bir şey sevgili okur. Yazımın ikinci bölümü yarın. Hadi sağlıkla…