YEMİŞİM EŞYAYI

Bu çocuk da böyle oldu

Selamlar sevgili okur. Bir kez daha “ne yazsam ne yazsam?” diye düşünürken bir an yere baktım ve kendime şu soruyu sordum, “halılar nerede acaba?”

 

Hadi bu hafta senle mal mülk konuşalım sevgili okur. Ama bunu zenginlik anlamında değil elbette, mala mülke ne kadar kıymet verildiği anlamında konuşalım ve çıkacak dersler varsa çıkaralım…

 

Benim eşya olayıyla (ortalama bir kadına kıyasla) pek alakam olmadığı anlaşılmıştır sanırım. Yani hemen her kadın eşya noktasında bir tavır gösterir. Ya varaklı olsun der gösterir ya antika der gösterir ama kadın ve eşya ayrılmaz bir bütündür. Benim için pek öyle değil. Annem benden çok utanıyor bu sebeple…

 

Şimdi bizim evde her şey bizim popomuzun rahat edeceği şekilde seçilmiş durumda. Dekor olarak benim “aa ne şeker” dediğim bir kaç parça duvar ve masa süsü var ama yani önümüzdeki yıl kaldırıp atabilir sonra “acaba duvar süsleri nerede?” diye düşünebilirim.

 

Bizim eve misafir geldiğinde koltuk modelimiz yüzünden yanyana yanyana dizilmeleri ve mümkünse uzanmaları gerekiyor çünkü biz öyle koltukta rahat ediyoruz diye öyle seçtik.

 

Kayınvalidemin İran’dan getirttiği halılar nerede hiç bir fikrim yok, yün halılar vardı nerede fikrim yok ve bunu anneme söylediğim günden beri “Bi haltına da sahip çık patlayasıca!” diye kızıyor.

 

Oturduğumuz apartmanın altında bize ait bir kiler dairesi var. Orada abartılı el oyması orta masalar falan duruyor. Biz ilk evlendiğimizde annemlerin heves edip aldığı şeyler. Geçen indim aşağıya (yılbaşı ağacını çıkartmaya) masanın camı kırılmış. Bu arada halılar aşağıda değil kesin!

 

Ağacı aldım çıkarken bir Migros torbası devrildi “aman yaaa” dedim çöpe attım, arkadan komşum (elim-ayağım) Handan “bu gümüşler senin dimi Allahın cezası sen atarsın bir torba gümüşü çöp diye” diye geldi ve Migros torbasıyla beni dövmeye çalıştı.

 

Kaldırdığım el oyması masa yerine uzun süre kendim boyadığım portakal sandığı kullandım.

 

Bize yemeğe misafir gelse bir tam takım yemek tabağı zor denkleştiririm çünkü “çeyiz” olarak hazırlanan takımların tamamını biz gayet kullandığımız için kırık çok. Bizde misafirlik diye bir şey yok, bu sebeple örtü bulmakta da zorlanıyorum çünkü annemin elleriyle hazırladığı el boyaması işlemesi masa örtülerim leke içinde.

 

Böyle olunca da şöyle oluyor (evde misafir ağırlamayı sevmemekle birlikte) böyle bir durumda kalırsam annem benden çok utanıyor. Sürekli olarak benim ne kadar kıymet bilmez, özensiz, dikkatsiz ve umursamaz olduğumu anlatıyor.

 

“Bu da canım anam el oyması masayı atar portakal sandığını salonun ortasına koyar! Bu da böyle bir çocuk oldu!”

 

Ben halimden memnunum annem için üzülüyorum, ciddi mahcup oluyor. Kadıncağız sürekli “ben ona ne peçetelikler ne masa örtüleri hazırladım aslında” tadında…. Biz Karadenizliyiz, bizde çeyiz meyiz önemli o yüzden zavallı annem (ben kayınvalide olacam neredeyse) hala sürekli savunmada. “Her şeyi var, her şeyi yaptık ama bu çocuk böyle, sor halısı nerde bilmez”…

 

Bilmiyorum doğru (halılar nerede ya cidden?)…

 

Başka bir dünya var. Bu dünyada bunlar önemli. Tabak, çatal, buzdolabı, perde önemli…. Delilik değil mi? Biliyorum, kulağa çılgınca geliyor ama var bu dünya. Evdeki eşyaların korunmaya çalışıldığı, çocuklara elletilmediği, “misafire saklandığı”, “kapısının kapatıldığı” bir dünya var, gördüm.

 

Yapmamak lazım bence öyle…

 

Eşyalar bizim sahibimiz değil biz onların sahibiyiz. Biz eşyayı korumakla yükümlü gardiyanlar değiliz, onları kullanıyoruz, sıkılınca-bozulunca-kırılınca atıyoruz. Bunu müsrif olmak anlamında söylemiyorum yanlış anlaşılmasın. Çok önemsemeyelim böyle şeyleri diyorum sadece…

 

Koltukmuş, fırınmış her ne ise, işimizi görsün yeter, umurumuzda olmasın.

 

Biz mutlu yaşamaya bakalım. Huzurlu, sağlıklı, neşeli…

 

2015 hepimizin ağırlıklarımızdan kurtulup çok daha mutlu yaşadığı bir yıl olsun…

 

Sadece mutlu ve sağlıklı yaşamaya çalışalım bu yıl. Gerisini boş verelim…