ÇOK GÜZEL MIÇTIN

Deli gibi övülen çocuklar

“Çocuk yetiştirirken doğru yapmaya değil yanlış yapmamaya çalışın. Duruma göre doğrular çeşitlenebilir ama yanlış olan daima daha nettir”.

Çok güvendiğim bir psikiyatristin sözleriyle (Mehmet Emin Ceylan) başladık bu haftaya sevgili okur. Bunu söylediğinde oğlum sanırım 6-7 aylık falandı. Mehmet Emin Ceylan Türkiye’nin en önemli ve saygın psikiyatrlarından biri olmasının yanı sıra eşimin de dayısı olduğundan çocuk yetiştirirken kendisine dönüp “yav dayı” diye sormuşluğumuz çoktur. (Bu arada merak edenlere söyliyeyim eşimin tüm “dayı emin misin?” lerine rağmen kendisi benim son derece zeki, hırslı ve yaratıcı olduğumu düşünmektedir).

Buradan yola çıkarak çocuk yetiştirirken mottomuzun mümkün olduğunca hata yapmamak olduğunu söyleyeyim. VE HATIRLATAYIM; yazının bundan sonraki kısmı tamamen benim gözlemlerim, okuduklarım ve görüşlerimdir.

Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan, gerçekten iyi niyetli, çocuklarının her tür sorumluluğunu paylaşmaya çabalayan yeni nesil aileler olarak bazen ağır saçmalıyoruz sanki. Benim gördüğüm kadarıyla (tabi bu çocuğun eline selpak verip satsın diye sokağa salan bir çevre değil) çocuklarımızı desteklemek konusunu abartmış durumdayız.

Şunu söylemeye çalışıyorum, çocuklarımıza o kadar mübalağalı şekilde “harika, süper, çok iyi, müthiş, olağanüstü” diyoruz ki…..

O kadar çok “çok süper yaptın, enfes oldu, sen yaptın, sen başardın, sen zaten harikasın, bu zaten senin yapabileceğin bir şey” diyoruz ki…

O kadar çok tebrik ediyor, takdir ediyor, alkışlıyor, omuzlarımızın üzerinde zıplatıyoruz ki…

Anladınız değil mi?

Çocuklarımızı sevmeyi, onore etmeyi, desteklemeyi, cesaretlendirmeyi o kadar abartıyoruz ki…

1) Çocuklar gerçekten olağanüstü olduklarını düşünmeye başlıyorlar.

2) Bizim gibi yüksek sesle ve hayranlıkla onları desteklemeyen tüm diğerlerini “düşman” kabul etmeye başlıyorlar.

3) İnsanlara ve topluma olan güven ve inançları kırılıyor. Kendilerini sadece ana-baba-büyükanne-büyükbaba ekseninde sevilen (çünkü sadece bu eksen onların olağanüstülüğünü söylüyor) dışarda aynı “sevgiyi” göremeyen kişiler gibi hissediyorlar.

4) Yaptıkları herhangi bir şeye eleştiri geldiğinde demoralize oluyorlar.

5) Onları eleştiren kişinin aptal olduğunu düşünüyorlar (etrafın aptal olduğuna inandıkça çevrenden öğrenmeye kapanırsın).

6) Onları eleştiren kişinin onları “sevmediğini” bu sebeple o muazzamlıklarını takdir edemediğini düşünüyorlar.

7) Eleştiren öğretmenleriyse aptal, aileden biriyse ya da arkadaşsa kıskanç kabul ediliyor.

8) Yetişkinlikte de hiç bir şekilde eleştiri kaldıramayan, eleştirilmeyi hakaret ya da kendisine bir fikir verilmesini (bunu ben düşünemedim mi yani) terbiyesizlik ya da hadsizlik olarak algılıyorlar.

9) Eşleri herhangi bir beğenmemezlik gösterdiğinde evlilikler sarsılmaya başlıyor.

10) İşyerinde sundukları proje kabul edilmezse moraller bozuluyor, işler değişiyor…

Her şeyi “olağanüstülüğün fevkinde” yaptığını düşünerek yetiştirilen onlara kayıtsız şartsız “ihtiyaç varmış” gibi büyütülen bu çocuklar ilerinin sorunlu yetişkinlerine dönüşüyorlar.

Bunlar bizim çocuklarımız. Bizim etimizden, kanımızdan…

Mükemmel olmak zorunda değiller, harikalar yaratmaları gerekmiyor…

En başarılı öğrenci, en harika dansçı, en iyi basketbolcu, en müthiş yüzücü, süper okçu, harika piyanist, olağanüstü ressam falan olmak zorunda değiller. Onlara bunu yapmaya hakkımız yok. Onları böyle bir yalana inandırmamız doğru değil.

Her ölümlü gibi tüm doğru ve yanlış taraflarıyla, hataları ve sevaplarıyla onlar bizim çocuklarımız.

Büyüyorlar, gelişiyorlar, iyi de kötü de yaptıkları olacak.

Ve biz onları tüm halleriyle, her şeyleriyle, her şekilde sevmeye ve saygı duymaya devam edeceğiz.

Daha anlayacağınız dilde anlatayım;

Nasıl vitaminin bile fazlası iyi değil. Fazla yedin mi, çok koştun mu, aşırı protein tükettin mi, çok ilaç kullandın mı….

Bir işin ucunu kaçırdın mı ordan bir sıkıntı çıkıyor ya hani…

Heh! İşte o çocuk yetiştirirken de öyle arkadaşım…

Övgünün ucunu kaçırdın mı çocuğun da ucunu yakalayamıyorsun.

Çok “olağanüstü mükemmel” bir çocuk olduğuna inanmasından daha önemlisi, kendisini her şartta seven ve sevecek bir ailesi olduğuna güvenebilmesi bence. Sadece bedenen değil ruhen de sağlıklı bireyler olarak hayata karışabilmeleri önemli.

Ve biz ” aa tuvaletten mi çıktın, başka biri bu kadar mükemmel s*çamazdı canım yavrum, senin b*kun bile sanat eseri” yaptıkça, ruh sağlığı kısmı sallanıyor sanki…

Bir düşün bunu sevgili okur…

Mutlu ve ölçülü haftalar hepimize…