ANNE PANİKLER Mİ?

Beynime felç indi

Annelik çok acayip bir durum. Gerçekten, “Kaç senedir anne olduğunuz” ya da kaç çocuk sahibi olduğunuz önemli değil. Evlat söz konusu oldu mu, –annemin tabiriyle- “Tansiyonlar fırlıyor, dudaklar uçukluyor…”

 

Evlat çünkü… Başka türlü bir şey evlat…

 

Biliyorsunuz, işimiz sebebiyle, pişikten ilk yardıma deli gibi okuyoruz, araştırıyoruz, röportaj yapıyoruz, çeviri yapıyoruz. Yabancı yayınları takip ediyoruz, yerli yayınları okuyoruz, uzmanlarla-annelerle-babalarla-çocuklarla konuşuyoruz. Konumuza hakimiz deyip keseyim.

 

Ama söz konusu olan evlatsa, hani… Ölüyordum geçen hafta….

 

Oğlum akşamın saçma sapan bir saatinde Fransızca defterini bulamadığını ve Fransızca sınavına çalışacağını söyledi. Böyle tembel teneke bir adam olsa, “Senin çalışmaya niyetin yok zaten, bir daha unutma, bu da sana ders olsun” diyeceğim ama dersleri çok iyi, çalışkan bir çocuk. Perişan oldu defterim yok diye. Ben de Havva’yı arayıp, İpek’in defterini alıp fotokopi çektirelim dedim ve oğlumla Havva’lara gitmek üzere yola çıktık.

 

Havva’ların eve giden yolda çalışma var, bütün sokak ışıkları sönmüş, böyle bir zifiri karanlık durumu. Arabayı park ettim. Çocuk kilidi yüzünden arkaya yürüyüp Atahan’ın kapısını açtım. O ara, Havva cama çıkıp bana seslendi.

 

Ben Havva’ya bakıp el sallarken, arabanın kapısını çarparak (ÇAR-PA-RAK)… KAPATTIM!

 

Atahan: AAAAAAAAA!!!!!!!!!

Ben: Noldu!!??!!!! ATAHAN NOLDU??!!!!!

Atahan: Anne elim, anne ellliimmmmmm!!!!!!!!

 

Sevgili okur, adrenalin öyle garip bir madde ki aniden beyninize hücum edip sağlıklı ne kadar hücre varsa felç edebiliyormuş. Oğlumun elini kapının arasında görüyorum, saliseler ilerliyor ve kitlendim…

 

Bu arada Atahan’dan daha canhıraş bir şekilde feryat ettiğim için bir diğer anne olan Havva’da camdan ciyak ciyak bağırıyor

 

Durum şu;

 

Atahan eli kapının arasında; “AAAAAAAAAAAaaahhhh!”  Ben kapıya bakarak, “AAAAaaaaHHHHHHHH!!”  Havva camdan, “AAAAHHHHHHHHHHHHHH!!” NOOLUUYYOOOO???!!!”

 

Derken şuurum açılmış olmalı ki, kapıyı açıp çocuğumun elini kurtardım. Yalnız öyle bir panik yaşıyorum ki (bir de sakin olmaya çalışıyorum bu esnada) oğlumun elini tuttum, çocuk çırpınıyor, ben, “Tamam oğlum, tamam, geçti” diyorum ama eline bakamıyorum çünkü bayılıcam. Bildiğin bayılıcam…

 

Bu arada, “Havva buz çıkar” diye seslenmeyi akıl ettim ve apartmana doğru koşmaya başladık. Asansörden indik, Havva gözleri kocaman, elinde buz, kapıda bizi bekliyor, Atahan (ağlamıyor tuhaf bir şekilde), “Tamam anne korkma geçti” diyor ama ben hazır Havva’lara kadar çıkmışken, “Allah kahretsin benim gibi anneyi” deyip kendimi balkondan atıcam. O ruh halindeyim.

 

Atahan (anası kılıklı olduğu için), “Anne ben Havva teyzelerde bekliyim, sen defterimin fotokopisini çektir, ders çalışıcam” dedi. Bu arada ben, hala eline bakamıyorum, Havva baktı, “Tamam morarıyor, buz koyucam ben, sen hallet gel” dedi. Ve ben aklımı kaçırmış olduğum için fotokopi çektirmeye gittim.Fotokopicide Sarhan’ı arayıp durumu anlattım.

 

Durumu şöyle özetleyeyim (kabaca özetleyeyim affınıza sığınarak); Sarhan hem çocuğun eline dikkat etmediğim için, hem kapıyı bakmadan ve sert kapattığım için ve sonra da çocuğu doktora götürmek yerine fotokopi çektirmekle uğraştığım için…. Kelimenin tam anlamıyla….. Telefonda…. A*z*ma mıçtı.

 

Adam bana bağırıyor, ki o esnada ben zaten intiharlardan intihar beğeniyorum, sadece “Haklısın, haklısın, gidiyorum şimdi, çok özür dilerim, haklısın” diyebiliyorum.

 

Oğlumu aldım ve doğru acil servise gittik tabi.

 

Röntgen çekiliyor, bir şey yok şükür.

 

Oğlum sandalyede oturuyor, ben ayaklarının dibine diz çökmüş durumdayım.

 

O esnada Sarhan’ı görüyoruz koridorda.

 

Atahan, “Baba ben nasıl ders çalışıcam bu elle, sağ elim hem de” diyor ve ilk defa o an ağlıyor. Babasını görünceye kadar kendini tutan, annesine destek olmaya, erkek olmaya çalışan 9 yaşındaki oğlum….. Babasını görünce kendini bırakıyor.

 

Sarhan bana bakıyor. Artık ben nasıl teslim olmuş bir şekilde bakıyorsam ona, tam kızacakken, duruyor.

 

“Tamam ya, olur böyle şeyler, kaza işte, dikkat et bundan sonra” diyor. İkimize de sarılıyor.

 

Kafamı kocamın omzuna gömüp, “Ben yaptım, ben kapattım kapıyı, ben sıkıştırdım” diye ağlıyorum.

 

Oğlumun eli geçti ama benim hala bütün vücudum zonkluyor inanın.

 

Ancak olaya noktayı her zaman ki gibi Ayşenil koyuyor.

 

Ayşenil; “Yalnız bir şey söyliycem, sakın yanlış anlama da….. Allah’tan sen sıkıştırmışsın… Yani Allah muhafaza başkası yapsa… Bizden birileri….. Hani düşünemiyorum……”

 

Hani, başkası yapsa, başka biri…

 

Elini arabamın kapısının kenarına koyup, tekrar tekrar kapıyı çarpardım herhalde, parmaklarındaki tüm kemikleri un ufak edene kadar.

 

Sonuçta “uzman anne” diye bir şey yok. Söz konusu evlatsa, hepimiz acemiyiz….