GİYİM KUŞAM KONULARI (Yok, karışmıycam bu sefer)

Şu giyim kuşam konusunda yazmak istediğim birkaç şey var içimde duran bir süredir. Bir yazıp atayım müsaadenle sevgili okur.

 

İnsanların (kadınların tabi özellikle) giyim kuşamına ziyadesiyle müdahale edildiği şu dönemde böyle içim kıvıl kıvıl. Şort giydi diye bir kadını otobüste tokatladıklarında, içinde sutyen yok diye Maçka parkından kovduklarında hep aynı iç sıkıntısı gelip yüreğime çörekleniyor. Çok kızıyorum olanlara ama istediğim gibi de kızamıyorum kendimi ayıpladığımdan. Benim iki eski yazım var (yanlış hatırlamıyorsam 2 tane olması lazım) bu iki yazıda da toplum içinde “uygunsuz” bulduğum giyim tarzlarını ağır şekilde eleştiriyorum.

 

Bu yazıları yazdığım dönemde (yeterince ileri görüşlü olamamışım demek ki) böyle eleştiriler yapmakta bir sakınca görmemişim, “böyle giyinilir mi lan ayıp” minvalinde çıkışan yazılar yazmışım, evet.

 

Çok yanlış yapmışım.

 

Bugün aradan geçen yıllar ardından geldiğimiz bu noktada, bir kadın olarak –ne giyerse ya da giymezse fark etmez- hemcinslerimin üstüne başına karışmam çok yanlış olmuş. Zaten bir kitle var üstümüze başımıza karışmak için fırsat kollayan, bunların ekmeğine yağ sürmeye hiç gerek yokmuş.

 

Ben o dönem bunu bu şekilde düşünememiştim. Giydiği çok ince ve bej rengi tayt ile çocuklar için bir araya gelinmiş bir etkinlikte camel toe ortamı yaratan kimse gözümü rahatsız edince hayli agresif bir yazı kaleme almıştım. “Bacım kendi aranızda gezmelere akarken tamam ama çoluk çocuk takılıyorken kime ne açıyosun” diye (o niyetle) ama …

 

AMA!

 

Doğru olmamış bunu yapmam.

 

Bunu, böyle şeyleri itiraf etmek benim için çok kolay değil, çok egosu yüksek bir insan olduğumdan bir konuda yanlış yaptığımı kabul etmek bunu açıklamak falan bana çok –nasıl desem- zor ama bu mühim bir konu ve bunu sadece kendime saklamamam gerektiğini düşündüm açıkçası.

 

Şu da var, geri dönüp o iki yazıyı silmek de mümkün, yazılar benim kontrol ettiğim alanlarda duruyor ama konu o değil…

 

Ben bir yanlış yaptığımda kedi pisliğini örter gibi örten, saklamaya çalışan bir insan da değilim.

 

Şunu da itiraf edeyim, içimden (sadece içimden ama) uygunsuz bulduğum ve oha dediğim kılıklar da var (hem kadında hem erkekte).

 

Evet, sanki modacı gibi adamların kıyafetlerini de kadınların kıyafetlerini de beğenmeyebiliyor ve “bu ne be” minvalinde düşünebiliyorum. Ama artık sadece içimden…

 

Çünkü isteyen istediğini giyer, rahatsız olan bakmaz, beğenmezsen sen giymezsin, “kimsenin keyfine herkes karışamaz”, bu budur!

 

Kadın erkek hiçbirimizin ama hiçbirimizin bir diğerimizin üstünden başından hoşlanmasa da, beğenmese de, kendi kişisel tercihleri içine almasa da müdahale etmeye hakkı yok.

 

Ben de “müdahale ederken” gidip kimseye bişi yapmadım, kendi köşe yazımda sert bir dille eleştirdim.

 

Ama görüyorum ki bunu dahi yapmamak gerekiyor sevgili okur.

 

Kendi köşe yazımızda dahi bu dili kullanmamak gerekiyor.

 

Yapmamak gerekiyor çünkü biz bile yaparsak onlar neler yapar, bunu böyle düşünmek ve çok dikkatli olmak gerekiyor.

 

Adam geliyor “Şort ha! Al sana!” diye bir tane çakıyor…

 

Adam geliyor “bu kılık burada yasak!” deyip kadını parktan dışarı atmaya kalkıyor…

 

Olmaz böyle…

 

Kadınlar istediklerini giyerler. İster yarı çıplak gezerler ister çarşafla gezerler, bu kendi tercihleri olduğu müddetçe, birileri bu kadınları zor kullanarak, dayakla/tehditle/şantajla soymadığı ya da örtmediği müddetçe de  kimseyi de ilgilendirmez.

 

İlgilendirmemesi gerekir.

 

Buna müdahale eden insanlara da asla fırsat tanımamamız gerekir.

 

Laiklikten vazgeçemeyiz sevgili okur. Cumhuriyetten’ten, Cumhuriyetin kazanımlarından, laik devletten ve kadınların kazanımlarından vazgeçemeyiz.

 

Bu konuda hadsiz, hukuksuz, hastalıklı davranışlar içinde olan adamların ekmeğine yağ süremeyiz.

 

Bu sebeple, evet o yazıları ben yazdım, yerlerinde de duruyorlar, hala o yazıları daha yeni okuyup bugünkü hale göre beni eleştiren okurlar da var…

 

Buna yapacak bir şey yok tabi…

 

Ama bundan sonrasında, hasta ruhlu bir takım zihniyetlerin, bize müdahalesini meşrulaştırabilecek hiçbir duruma fırsat vermemek lazım.

 

Bence tabi…

 

Herkesin kendi hayatı, kendi “şeysi” herkes kendi bilir ben zaten uzun zaman önce “bana ne ya” moduna almış durumdayım farkındasındır, bu yazıyı da kendi içimi rahatlatmak için yazdım sadece.

 

Sonuçta kalem benim, köşe benim, canım/keyfim/paşa gönlüm ne isterse onu yazarım, beğenmeyen okumaz…

 

Ben nasıl kimseye karışmamalıysam kimse de bana karışamaz…

 

Eh, her şey karşılıklı tabi…

 

Özgürce davranabildiğin bir hafta dilerim sevgili okur.