1. TEOG MEYDAN MUHAREBESİ

Öncelikle geçmiş olsun sevgili okur. Birinci TEOG Meydan Muharebesini atlattın mı? Kendine gelebildin mi biraz? Ben bu yazıyı özellikle bekleterek yazdım ki şöyle bir herkes fabrika ayarlarına dönsün.

 

Hiç bana “valla sakindik” ayağı yapma, ruhunu biliyorum, hepinizin içinden böcekler çıktı, gördüm.

 

Vay arkadaş! Ne hırs varmış…

 

Benim jenerasyonda bir sıkıntı olmuş sevgili okur. Bölgesel mi, dönemsel mi, havadan mı, sudan mı, beslenmeden mi bilemedim ama bir şey yaşanmış ve bazılarımıza bir haller olmuş (bence benim insan sevmeme halimin derinliklerinde de o “şey” var neyse o artık).

 

Şu 1. TEOG savaşında öyle şeyler gördüm, duydum, şahit oldum ve dinledim ki…

 

Öyle bir saçmalama oldu ki…

 

Kendimi “bu ne, saçmalamayın ya, ciddi misiniz, oldu mu bu?”derken buldum sık sık.

 

Böcek çıktı içinizden böcek. Siz kendinizin ne kadar farkındasınız bilemiyorum ama tıpkı korku filmlerindeki gibi ağzınızdan çıkan kocaman kalın kabuklu karafatmaları alnınıza doğru yürürken gördüm ben.

 

Bakın yazının bundan sonrasını basit bir rehber niteliğinde tutucam çünkü anlaşılması kolay olsun istiyorum. Yapılan tüm araştırmalar kısa, hap gibi, maddeler halinde bilgilerin daha kolay akılda tutulduğunu gösteriyor. Bunu okuyun, paylaşın etrafınız da okusun, bastırıp buzdolabına yapıştırın, ezberleyin ve rica ederim, ikinci sınavda aynı hataları yapmayın. Aşağıda sıralıyorum şimdi.

 

1) Sınavdan ağlayarak çıkmış bir an önce annesinin babasının yanına gitmeye çalışan başkasının çocuğunu kolundan yakalayıp “n’oldu, kötü mü geçti, zor muydu, en çok hangisinde zorlandın, benimkinin yüzü nasıldı içerde?” diye bunaltmak olmaz. Olmaz bu. Hayır. HAYIR!

 

2) Normalde aramadığın hatta sende telefonu dahi olmayan insanların telefonunu ele geçirip “ay ne oldu, nasıl yapmış sizinki, Türkçeden kaç yapmış?” diye… Normal şartlarda iletişimde olmadığınız insanları arayıp böyle soru yağmuruna tutmak olmaz. HAYIR!

 

3) Bir yetişkin olarak oğlunuzun arkadaşlarını arayıp (ailesini tanısanız da fark etmez) “ne yaptın, nasıl yaptın, kaç yanlış yaptın, benim kızım/oğlum şöyle yaptı sen nasıl yaptın? A yapamadın mı? Ayşe/Ahmet yaptı. Aa o zaman bi tebrik edersin artık arkadaşını dimi?” denmez. Bu değil! Böyle bir şey değil. Bu olmaz. HAYIR!

 

4) Okula gelip, diğer çocukların sınav sonuçlarını öğrenmeye çalışıp, kendi çocuğunla karşılaştırıp, senin çocuğun daha iyi yaptıysa bunun okulda bir törenle duyurulmasını, çocuğa bir şeyler hediye edilmesini istemek olmaz. Sana normal geliyor olabilir ama kendi çocuğunu başkalarının çocuklarına kendilerini başarısız hissettirerek motive edemezsin hanımefendi. HAYIR!

 

5) Sosyal medyada (hem de kullandığın sosyal medya hesaplarının tamamında) karı koca, elti görümce hep beraber “bizimkisi 1 yanlış yaptı o da din ehiüehüehüeüei tebriklerrr berkecan/suada, gururumuzsun”  falan paylaşımı yapılmaz. Hem mal gibi çocuğunun okuldan ve okul dışı tüm faaliyetlerinden bütün arkadaşlarıyla -eşek kadar bir yetişkin olarak- arkadaş olup, sonra diğer çocukların moralli mi üzgün mü olup olmadığını bilmeden böyle paylaşımlar yapılmaz. Belki ağlıyor o çocuk evde o an ne biliyosun? Olmaz bu. HAYIR!

 

Tam da burada bir parantez açayım;

(Bunu anlayamıyorum gerçekten, ben oğlumun arkadaşlarıyla “arkadaş” değilim sosyal medyada. Bana da “arkadaşlık teklifi” yolladılar ama ben onlara onların “arkadaşı” olmadığımı incitmeden ve kibarca izah ettim hep. Bu “çocuğunun arkadaşlarıyla arkadaş olmak” da başka bir yazı konusu. “Denetleme” falan demeyin, kendi çocuğunu denetleyeceksin sen başkasınınkini değil. Benim çocuğumla arkadaş olup sonra yetişkin paylaşımlarına benim çocuğumu maruz bırakamazsın. Herkes kendi yaşıtlarıyla “arkadaşlık” edecek. Bu ne saçmalık? Benim çocuğumla arkadaş oluyosun sonra “eüüeeyyyhh lingo lingo şişeleerrhh” diye trans dansçıya ahtapot gibi yapışıyosun… Bu ne? İçkili sigaralı ortamlara akan adam videoları nedir? Misal, eşek kadar kadınsın,, yüzünde hala bir gün önce yaptırdığın prp’nin iğne izleri ama öyle bir elbise giymişsin meme uçların görünüyor, oğlunun arkadaşları, onun arkadaşlarının arkadaşları senin memelere bakıyor? Maksadın ne? Medeniyet bu değil. Çocuk –misal- üniversite sınavlarına hazırlanıyor. İki dakika ara verip sosyal medyasına bakıyor mesela, hani beğendiği kız kedi fotoğrafı paylaşmış mı falan… Sen kalkmışın ordan, bıyıkların bile ağarmış, “Gardalgaya’da gayah geyfi” diye sucuk kemiriyosun… Ay patla inşallah!  Oğlan da evde önünde test kitapları, “bizimki de yaşamak mı” diye… Gel de ders çalış böyle… Ayarsız, düşüncesiz, inceliksiz, görgüsüz, bilinçsiz, saçma insanlar… Her şeyi ben mi öğreticem? Çok sıkıldım cahillikten ya.)

DEVAM

6) Okullara defalarca dedik ki; teneffüslerde birbirleriyle cevap karşılaştırıp ikinci oturuma girmeden önce birbirlerini demoralize etmesinler. Bizim zamanımızda böyle değildi. Sınava giriyorduk donk diye bitiriyorduk. Şimdi bunlar iki güne bölüyorlar bir de teneffüs koyuyorlar. İlk oturum ile ikinci oturum arasında yaklaşık bir yarım saat teneffüs var. Bu anda da “anlatılan” birbirleriyle cevap karşılaştırıp, sen yaptın sen yapamadın birbirlerinin sinirini bozup ikinci oturuma o moral bozukluğuyla girdikleri. Biz çocukları bunu yapmayın diye uyardık ama adı üstünde çocuk bunlar. Dolayısıyla okul yönetiminin bunun olmasına mani olması lazım. Nasıl bilmiyorum ama olmaları lazım. Sonuçta müdür ve müdür yardımcısı okulda, halletsinler işleri bu.

 

Ben hiçbir arkadaşımı –yakın arkadaşlarım dahil- arayıp bir şey sormadım. Rahatsız ederim diye düşündüm, ne yapmam gerektiğini tam kestiremedim, o yüzden bir şey yapmamaya karar verdim. Şöyle düşündüm zaten iyi bir şey olursa haberimiz olur, can sıkıcı bir durum olduysa da ben şimdi kaşımayayım, arzu ederse kendisi bana söyler. Bu sebeple kimseyi aramadım, umarım bunu “ilgisizliğime” yoran olmamıştır. Aksine kendi çapımda ince düşündüm. Benim çok yakın arkadaşlarım bile bana böyle whatsup’tan – gruptan da değil ha ayrı yazıp- Mehtap bişi sorsam yanlış anlamazsan… Nasıl Atahan bir aksilik yok dimi?” diye böyle hani… Rahatsız etmekten çekinerek… Çünkü normali bu… Ben de böyle hissederim. Bu samimiyetle değil incelikle ilgili, bir şey.

 

Ben bu satırları yazarken oğlum geliyor gidiyor, kütüphaneden kitap seçiyor falan;

 

-Ne yazıyosun?

-Köşe yazımı

-Konu?

-Teog

-Ne yazıyosun?!?

-Sınavdan sonraki saçma sapan davranışları falan, hani dedikodusunu yapıyoduk ya babanla mutfakta

-Ya şimdi millet ben kötü yaptım zannedecek anne yaaa, başka bişi yaz

-Ben senin iyi yaptığını açıklarım, bunu yazayım ki belki birkaç kişinin aynı çiğlikleri önünüzdeki sınavda da yapmasına mani olabilirim.

– Benden bahsetmenden de hoşlanmıyorum

– …….

– Ya sen bu yazı işlerini bırakıp etli dolma falan o işlere takılsan anneah? Ne dersin?

– Ya bi gitsene sen ne alacaksan alıp, alaa allaaaaa

– İyi hadi ok

 

(Bu ok da tamam manasındaki “okey” ama bildiğin “ok” diyor… Türkçe olarak “ok” diyor… Hani ok ve yaydaki gibi… OK diyor… Bilmediklerinden de değil, böyle konuşuyorlar… Çok enteresan cidden…)

 

Benimki iyi yaptı sevgili okur. Hele bu işe çok abanmadığını, hem basketbola hem tenise devam ettiğini ve zaten bu hususlarda “dershane” gibi değil normal okul gibi işleyen, yazılı sınav yapan bir okula gittiğini… Fransızca Matematik-Fransızca Fen gibi hazırlık derslerle de boğuştuğunu ve bir yandan da DELF sınavlarına hazırlandıklarını… Okula “baba teoghh?? Dediğimizde “par le vu şifonyer madam!” dediklerini… Odasından oyun konsolunu elinden telefonunu almadığımızı göz önüne alırsak… Hani çocuk iyi yaptı valla…

 

Konu benim çocuğumun ne yaptığı değil ama

 

Ben çocukların tarikat yurtlarına bırakılmasına da karşıyım, bu “yurtların” denetimsizliğinden, varlıklarından, buralarda yaşananlardan da şikayetçiyim. Benim çocuğum hiçbir zaman bir tarikat yurdunda kalmayacak ama konu bu değil. Ben –önce insan sonra yazar ve gazeteci olarak- bir olmazın altını çizmek durumundayım. Benim çocuğum nasılsa gidip “Süleymancılar” yurdunda kalmayacak dolayısıyla oralarda ne yaşandığından bana ne diyemem.

 

Bu da öyle. Bana bu konularda yanlış yapmak zaten sıkar bakın açık konuşalım. Kimse ne beni ne oğlumu arayıp böyle çiğlik yapamaz, yemez! Kazara yanılıp yapan da bir daha kimseye bir şey yapamaz hale gelir. Tepelerim!

 

Ama önce insan, sonra da okunan, takip edilen bir yazar olarak bir olmazın altını çizmem gerekir. Birbirinize de yapmayın. Birbirinizin çocuklarını da üzmeyin. Birbirinize de ayıp etmeyin, birbirinizin çocuklarını da incitmeyin. Bana yapmamış olmanız ya da bizde durumun farklı gelişmesi benim bir yanlışa “yanlış bu” dememe mani değil. Çocuk bunlar daha ve hayatta bu sınavlardan daha önemli şeyler var. İlk sınavda kötü yapan ikincide toplar, ilkinde iyi yapan ikincide bozar belli mi olur yav. Sınav bu, o günkü motivasyonu, heyecanı, bir sürü faktör var. Çocuk bunlar daha…

 

Hiçbir şey evlatlarımızdan önemli değil.

 

Hiçbir okul çocuklarımızın mutluluğundan önemli değil.

 

Hiçbir mutluluk sağlıktan büyük mutluluk değil.

 

Kendimi anlatabildim umarım.

 

Makul davrandığımız bir hafta dilerim.