Veli toplantısı sosyalleşmeleri

Çocukların Şubat tatiline az kala okullar veli toplantısı yapmaya baş-lar. Oğlumun okulu da bizi önce tek tek görüşmeye aldı sonra birbiriyle alâkasız 15 anneyi aynı sınıfa doldurup “aranızda kaynaşın” dedi. Bu yersiz sosyalleşme hallerini yeni jenerasyon okullar sık yapıyor. Metazori şekilde “madem ki çocuklarınız arkadaş, bütün gün birlikteler, hadi şimdi de sizin boyunuzun ölçüsünü görelim” tadındaki faliyetler beni geriyor. Yine de oğlum travmatik yapmasın kendini diye gittim. Hakikaten birbirimizle sosyalleşiyor olsak (tamam yine şikayet ederim ama) neyse, olay öğretmenlerle “sosyalleşmek” için yarışma şeklinde gelişince, bütün önbluğ, bluğ, geçbluğ dönemlerini otoriteyle meydan muhaberesi yaparak geçirmiş benim için her şey çok zor oluyor.

Dilek: Benim kızım çok memnun bu sene okulundan öğretmeni, çok güzel şeyler söylüyor sizin için.
Ethel: Ah benim oğlum da öyle. Sizin saçlarınızı, gözlerinizi çok beğeniyormuş, bütün akşam sizi anlatıyor.
Sevil: Benim oğlum da aynı şekilde, bütün akşam öğretmenim öğretmenim diye geziyor. Bir de siz söyleyince dinliyor da ben söyleyince yapmıyor, ehihehe.
Nathalie: Öğretmenim inanın yazı defterine baktım da az önce, daha altı yaşındalar ama ne güzel öğretiyorsunuz, hayran kaldım.
Dilek: Okulda çok güzel besleniyorlar, evde yemediği her şeyi okulda yiyor çocuklar.
Şimdi sanırım kafanızda bir resim oluştu. Saygıdeğer velilerimizin doğruyu söylediğinden en küçük bir tereddütüm yok. Yok cidden! Evde yemediğini okulda yiyordur sıpa ama burada o bir tabak ıspanağın okulda yenmesinin altında öğretmenin marifeti kadar, topluluk psikolojisi, yemekhane ortamı falan gibi şeyler de var. Öğretmen de biliyor öyle olduğunu ama ne desin?
Nathalie: Saçlarını sizin gibi toplamak istiyor. Her sabah “anne öğretmenimin güzel saçları gibi yap” diye yalvarıyor, ehihehe.
Ethel: Ay bir de tef çalıyorlar ya ritim atölyesinde, hayran oldum gerçekten.
Ben: Mümkünse ben bir lafınızı balla keseyim. Şimdi benim oğlum akşam eve çok yorgun dönüyor ama bu yorgunluğa rağmen “anne istediğim gibi oynayamadım” diyor. Demek ki bütün gün yazı yazıcam diye masada oturuyor sonra bütün akşam sırtı ağrıyor. Böyle mi cidden?
Öğretmen: Yok canım olur mu? Ders aralarında çıkıyorlar.
Ethel: Tabii canım sürekli ders yapmıyorlar.
Ben: Sen nereden biliyorsun arkadaşım? Derste yanlarında mısın?
Ethel: Yok da benim kuzenim öğretmen, ordan…
Ben: Senin kuzenin beni hiç ilgilendirmiyor ama, onu ne yapıcaz? Boş yere “Orası başka, burası başka okul di mi Ethel” dedirtip niye yok yere beni antipatik duruma düşürüyorsun arkadaşım? Hı?
Öğretmen: Yok Mehtap Hanım hiç endişe etmeyin. Tabii ki geçen seneye göre daha fazla ders yapılıyor, ne de olsa seneye ilkokul ama çocukları yoracak şekilde değil.
Ben: Ayrıca bu tefle ritim atölyesi olayı bana ters. Dansöz mü bunlar? Neyin tefi? Ne alâka?
Öğretmen: Ne gibi?
Ben: Ben oğlumu dışarda Aikido’ya başlattım, siz okulda tef çaldırıyorsunuz. Çocuğun bünyesi bu kadar çelişkiyi kaldıracak mı? Hem bizim aile yapımıza ters. Ben Karadenizliyim? İlla ritim tutacaklarsa davul falan çalsınlar.
Pınar (Efendioğlu) (Uzun süredir arkadaşız, çocuklar aynı sınıfta): Aslında Mehtap özünde çok iyi bir insandır!
Ben: Ne alâka şimdi Pınar?
Pınar: Mehtap demek istiyor ki çocuklar derslerden soğuyacak kadar çalıştırılmasın. Bir de daha farklı bir enstrümana mı yönlendirsek, demek istiyor.
Ben: Hayır, ben Latince falan mı konuşuyorum da sen çeviri olayına girdin onu anlamadım.
Dilek: Yani Mehtap Hanım bir toplantıda da hemfikir olun, görmedik daha o halinizi hiç, di mi arkadaşlar, ehihehe.
Ben: Bana mı konuşuyorsun? Pınar çevir bakalım ne diyor bayan?
Pınar: “Bayan” şaka yapıyor Mehtap!
Dilek: Bu sene yaptırdığınız eşofmanlar da çok sevimli, okul kurucusuna da teşekkür ederiz, bir gördüğünüzde söyleseniz öğretmenim.
Ben: Bence eşofmanlar defolu.
Pınar: Mehtap!
Ben: Altlar kocaman, tam yaşına göre aldığımız halde paçaları kıvırıyoruz ama üstler mıh gibi, resmen küçük.
Sessizlik…
Ben: Çocuk giydi mi ikinci bir deri gibi sarıyor üstünü, kalıplarda sorun var.
Nathalie: Bir büyük alsaydınız!
Ben: Aaaa!!! Düşünemedim ben onu ya, sağolun! O zaman da alt çok büyük oluyor!
Pınar: Mehtap demek istiyor ki…
Ben: Pınar sen niye beni tekrarlıyorsun arkadaşım? Aynı şeyi söylüyoruz ikimiz de.
Pınar: Tarzlar çok farklı ama.
Ben: Neyin “tarzı” Pınar. New York moda haftasında mıyız? Eşofman defoluysa defolu, tef manasızsa manasızdır.
Öğretmen: Hanımlar süremizin sonuna geldik. Çocuklar yan sınıfta beni bekliyorlar.
Dilek: Ay evet kalkalım artık.
Ben: Niye ya? Ne güzel sosyalleşiyorduk! Niye bana suratını ekşitiyorsun Pınar?
Pınar: Yürü!
Ben: Böyle mi konuşuyoruz koskoca yazarla? Çok sakil gördüm seni arkadaşım.
Pınar (kısık sesle): Yürü çarpıcam şimdi bir tane!

Şimdi elini vicdanına koy sayın okur. Benim bu bayanların arasında, öğretmene karşı “sevimli örnek anne” olmak anlamında en ufak şansım var mı? Var diyen bir dahaki toplantıya benimle geliyor ve yanımdaki sandalyede (Pınar’ın yerine) oturuyor.