TURUNCU KOLTUK VE BEN

TURUNCU KOLTUK VE BEN

Büyük buluşma

Her ne kadar, “Bu ara fazla üst üste iş yazısı” yazmışım gibi olsa da, bu ara fazla üst üste işte olduğumdan, ister istemez mevzu oraya kayıyor. Ve seviyorum hayatımla dalga geçmeyi ve evet iş benim hayatım…

Koza Plaza tadilatta olduğu için biz, bir kısım Boyut çalışanı, kendi binamıza geçtik. Size haber videolarını çektiğimiz matbaa/stüdyo tarafındayız. Şöyle söylersem daha net anlaşılacak; yöneticim Öneş’in sistemli bir şekilde beni ve ekibimi göndermeye çalıştığı, benim de –burası daha şık olduğu halde- sistemli bir şekilde direndiğim yerdeyiz.

Burası gerçekten çok şık. Geniş, ferah, camlar açılıyor, oksijen alınıyor, delirmiş gibi asansör trafiği-asansör bekleme dertlerinden uzak, merdivenleri kullanarak her işimizi görebilir şekilde çalışıyoruz. Ancak buraya yerleşmeyeceğim çünkü buradan patronları bunaltmam güç.

Tadilat bahanesiyle bizi buraya taşıdıkları gün, bir kısım çalışma arkadaşımız ve Öneş, “Aslında tadilat yok, tüm bu mizansen sizi oraya yollamak için kuruldu” şeklinde bizle fena dalga geçtiler.

Yeni yere geldiğimizde ise yine kapısı olan bir yerin bizi beklediğini gördük, ki biz bundan çok mutlu olduk. Her ne kadar bunu, “Biz mutlu olalım” diye değil, gürültümüzle çalışma arkadaşlarımızı rahatsız edemeyelim diye yaptıklarını bilsek de…

Kimilerinin “karantina” kimilerinin “tecrit” diyebileceği bu ayrı ve kapalı alan durumu, bize hazırlanan videoları yüksek sesle dinleme, telefon üzerinden röportaj yapma ya da anırarak gülme gibi noktalarında özgürlük sağladığı için mutluyuz.

Buraya geldikten birkaç saat sonra Öneş’ten gelen, “Böylesi herkes için daha iyi oldu. Bir gün beni anlayacağını biliyorum” maili ise moralimi bozamadı ama benim ona yolladığım, buram buram nostalji kokan şarkının, Öneş’in sinir sistemini hayli bozduğunu umuyorum.

Şarkı için tıklayın

Ancak elbette bu çaktırmadan gönderilme halinin tadını çıkarmam da gerekiyordu. Daha önceki yazı ve videolarımdan bildiğiniz üzere, Öneş’in bir turuncu koltuğu var ve bu koltuğu Koza’ya getirtemiyordum. Koltuk burada, üst katta terk edilmişti. Ben, “Patron getirelim buraya, ben arada uyurum” dediysem de (insani bir talep bu), kabul ettiremiyordum.

Ben koltuğa geldim gibi bir şey oldu. Bunun üzerine, koltuğu rehin aldım. Koltuk elimde yani:

Koltuk bu, koltuğun arkasında sapık bir şekilde mutlu insan ise ben.

Burada da, koltuk Koza’ya gelirse mutlu mesut uyuyacak Pamuk Prenses ben…

Şimdi diyeceksiniz ki, “Öneş seni yolladı oraya, sen hala turuncu koltuk derdindesin, bakalım sen dönebilecek misin?”

“Döneceğim….”

“Güneşin soldurduğu turuncu koltukla beraber….”

İnanmayan Tarkan’a sorsun….