“TEOG’CULAR” BURAYA!

 

Sevgili okur, sana yeni dönem “TEOG’suzluk” hakkında bir şeyler, öneriler falan yazmak istiyorum ama her şey tamamen kesinlik ve netlik içinde değil, anladığımız kadarıyla üzerinde çalışmalar devam ediyor, belli hatlar ortaya çıkmış durumda elbette ve ortaya çıkan kadarını da neresinden tutsam elimde kalıyor açıkçası. Konunun tartışma boyutunu olayın uzmanlarına (ki burada kastettiğim tarafsız eğitimciler) bırakmak en sağlıklısı olacak. Bu işin nasıl çözüleceğini ne olması gerektiğini en doğru şekilde eğitimciler analiz edip söyleyebilirler. Bunun dışında elbette hepimizin bir fikri var.

 

Benim fikirlerim şöyle;

 

1) Dünyanın neresine giderseniz gidin prestijli okullara sırf iki sokak arkasında oturuyorsunuz diye ya da canınız istedi diye elinizi kolunuzu sallaya sallaya gidip kayıt yaptıramazsınız. O dediğiniz normal “sıradan” okullarda olur. Bir ülkenin markalaşmış eğitim kurumları kontenjanları sınırlı olduğu için haliyle seçerek çocuk alır. Bu seçimin de oturduğunuz mahalle, babanızın işi, saçınızın rengi, annenizin arabasının markası gibi kriterler olmasını istemezsiniz inanın. Çocuğa müspet bilimler üzerinden (fen, matematik, literatür) bir sınav yapılır, sınavı geçen kaydolur çünkü bu adil olandır.

 

2) Elbette bazı çocuklar başarılı, bazı çocuklar başarısız, bazı çocuklar çok başarılı olacaktır. Bundan daha doğal ne olabilir?

 

3) Bir ülkenin geleceğini belirleyecek olan gençlerin eğitimi gibi önemli konuların başta akademisyenler olmak üzere, seçilmiş ve bilimle ilgili- alakalı kurullarca tayin edilmesi gerekir. Okul ve eğitim sistemi kişilerin, siyasi partilerin, politikacıların fikrine, ihtiyacına, inancına göre değil akademik kurumlarca ve modern batı dünyasının ilkelerinden ayrılmadan  düzenlenmelidir.

 

4) Bütün okullar aynısının tıpkısı olamaz. Meslek okulları olur, din okulları olur, fen ve matematik ağırlıklı okullar olur, dil ve literatür ağırlıklı okullar olur, sanat ağırlıklı okullar olur. Okulların çeşitliliği gençlerin çeşitliliği demektir. Bu çeşitlilikteki okullara girecek gençler elbette yeteneklerine göre ve adil şekilde ayrılmalıdır. Bunun için akla ve bilime yatkın, adil bir seçme ve yerleştirme sistemi olmalıdır.

 

5) Şu an olan bitenin böyle olduğunu düşünüyorsanız…. O zaman sorun yok, buyurun ve tepe tepe kullanın, hayrını görün.

 

6) Yok içinize sinmeyen bir şeyler varsa bu konuda ne yapıyorsunuz?

 

Benim bu konuya katkım ve yorumum bu kadar olabilir. Benim oğlum benim olmasını arzu ettiğim yerde. Bu son gelişmelerin buranın vatandaşı olmam dışında beni bağlayıcılığı yok. Elbette Milli Eğitim Bakanlığı gelip yüksek bilgilerimden faydalanmak ister, benim önerilerimle ilgilenirse her türlü yardımcı olmak isterim. Konunun şu an ki muhatapları kadar okumuşluğum var benimde nasılsa… Misal, Amerika’da Katolik okulları napıyor, özel okullar nasıl oluyor, devlet okullarında ne oluyor anlatabilirim. Konuyu başka ülkelerde de bulunmuş, yaşamış, okumuş bir insan olarak değerlendirip,  iyi bir okula girerken sınava girmenin gayet doğal olduğunu söyleyebilirim.

 

Sınavı kaldırıyoruz deyip ardından çocukları bir kere değil, dört yıl boyunca her sene sokmanın tam olarak değişikliği nerede yaptığını sorabilirim.

 

Konuyu bilmemne Anadolu lisesini kazanmış çocuktan çıkarıp, A tipi okulu kazanmış öğrenci, B tipi okula girmiş öğrenci olarak isim değişikliğine götürmenin, özel isimlerin ya da kavramların değişmesi hariç neye yaradığını da sorabilirim.

 

Toplum içinde iyileştirme yapmak ya amacımız. Bu durumda “ o zeki çocuk o A tipi okulda, o aptal galiba o kadar ders aldı yine  C tipi okulda (veya sınıfta)” modeline sokmak “İstanbul Erkek Lisesini istedi ama kazanamadı” demekten daha mı iyi onu bilemedim ben. Buna da bakmak lazım.

 

Dediğim gibi konunun eğitim kısmını eğitimcilere bırakmak en doğrusu. Bunları onlar da düşünüp tartıyorlardır… sanırım…

 

Ben şöyle bir gözlemimi aktarayım size. Bu sene sınava gireceklerden bu duruma üzülenler çocuğu gerçekten çalışkan olan, iddiası olan aileler ve çocukları. Çocuk canavar gibi zaten, Galatasaray Lisesi’ni falan zorlayacak, onlar çok demoralize.

 

Öte yandan hiçbir iddiası olmayan, (üzgünüm ama adını koymak lazım) bir cacık olmayacak olanlar bi mutlu ki anlatamam. Diyeceksiniz ki, yahu o zaten ya mahalle mektebine gidecek ya yıllığı bilmemkaç liradan saçma sapan üfürük bilmemne kolejine gidecekti, onlar için bir şey farketmiyor, neden seviniyorlar?

 

Cevap veriyorum:

 

Çünkü kötülükten!

 

Çünkü  tilki kuyruğu yoksa başkasında da olmasın istiyor.

 

Çünkü o çocuk hiçbir zaman akademik başarı sağlayamayacak ve sağlayabilecek olanlara “Hah! koyduk mu! Siz de giremiyorsunuz artık, giriyosanız da herkes giriyo zaten!” demek istiyorlar.

 

Bir ülkenin en kaliteli eğitim kurumlarının, bir ülkenin gençlerinin, bir ülkenin geleceğinin, bir ülkenin yetişmiş insan kalitesinin bu şekilde deşilmesinden memnun olmayı kötülük dışında başka nasıl açıklayabiliriz?

 

Hadi yukardakilerin politik ajandaları var ve politikacılar ne kadar geneli düşünürlerse o kadar düşünüyorlar.

 

Sen bir anne- baba, bir veli olarak bu ülkenin markalaşmış, olmuş, oturmuş devlet okullarının prestij yitirmesine nasıl memnun olabilirsin?

 

“ben yapamıyorum madem sen de yapama!” BU!

 

Bir ülkede herkes doktor herkes mühendis herkes sanatkar herkes bakkal olamaz.

 

Bir ülkede doktor da olur, ressam da olur, çiftçi de olur, mühendis de olur, hizmetli de olur.

 

Bu, evet, biraz imkan, biraz çalışma biraz da kapasite ile ilgilidir.

 

Ve biliyorum ki isteyen istediğini yapsın, isteyen istediğine sevinsin, eğitim ne seviyede uygulanırsa uygulansın, herkese “ara eleman” seviyesinde eğitim de verilse, zekası parlak kapasitesi yüksek çocukların, gençlerin önünde hiç kimse duramayacaktır.

 

Çünkü zeka ve kapasite ne parayla satın alınabilecek ne de ezerek yok edilebilecek bir şeydir.

 

Herkese kalbi kadar iyilik dilerim…