TURİST GİBİ TAKIL

Sevgili okur merhaba, sağ salim tekrar karşındayım. Bunalımlı bir on gün ardından tekrar koku ve tat almaya başladım. Şimdi diyeceksin ki ne büyüttün Mehtap, ama hayır! İştahlı insanlar için ne kadar zor bir şey tat alamamak.  Çok zorlandım inan.

Sonra iyileştim ve kendi kendime dedim ki bir şeyin bağımlısı olmak ne kadar saçma. Bu ne olursa olsun bir şeye bağımlı olmak, mesela sigara, mesela tatlı, neyse o bağımlılık… Ne gerek var? Neden insan bir şeyin kölesi olsun ki? O olmayınca ağzının tadı olmasın ki? Hayatta hiçbir şeye bağımlı olmamak gerekiyor öyle değil mi? 

Bunun üzerine tatlı ile arama mesafe koymaya karar verdim. Sigarayı da böyle pat diye bırakmıştım. Tatlıyı bırakmadım, seviyorum tatlı yemeyi ama kölesi olmamaya mesela her akşam illa tüketmemeye karar verdim. İştahım beni değil ben iştahımı yöneteyim istedim. Ve inanmazsın sevgili okur yapabiliyorum. 

Bir şeyi istediğimde yapabiliyorum ve artık istemediğimde yapmayabiliyorum. Önce kafamda halletmem lazım ama… Psikopat bir işkolik olarak yaşarken, manyak mıyım ben, artık yeter deyip durabilmiştim. Günde iki pakete yakın sigara içerken bırakabilmiştim. Karbonhidratsız yaşayamayacağımı düşünürken kesebilmiştim. Asla spor yapamayacağımı, başlasam bile devamını getiremeyeceğimi düşünürken yıllardır haftada en az 4 gün spor yapacak şekilde kendimi terbiye edebildim. Şimdi de her akşam tatlı yemeden durabileceğimi kendime ispatlıyorum. Çünkü insanın hayatta hiçbir şeyin ve hiç kimsenin kölesi olmadan yaşayabilmesi gerekiyor. 

Diyeceksin ki evlat? O da dahil. 

Vay arkadaş, kendimi aştım dimi? Yok sevgili okur. Kölesi olmaktan bahsediyorum ben. SEVMEK BAŞKA, kölesi olmak başka. Anne de olsak bu kayıtsız, şartsız, koşulsuz çocuklarımızın paspası olacağız demek değil. Üstümüzde istedikleri gibi tepinecekler çünkü biz doğurduk diye bir dünya yok. Evlatla olan ilişki de karşılıklı saygı ve sevgi ile sürdürülmek ve taraflar karşılıklı sorumluluklarını yerine getirdiği kadar yakın olmak zorunda. 

Bu kocayla da, arkadaşlarla da, herkesle de böyle. Karşılıklı, kontrollü, eşit koşullarda. Bağımlılık, hastalık haline gelmeden. Ne pahasına olursa olsun değil iyi geldiği müddetçe. Mesela, bana arkadaşlık yapmayan insanın kalabalığı bana lazım mı? Değil. Bana dost olmayan veya arkadaş olmayan insana mesai harcamama, zaman ayırmama gerek var mı? Yok. Bitti. Enerjimi bunu gerçekten hak eden insanlara vermem daha doğru değil mi? Kesinlikle.

Koca, evlat, aile, iş, yiyecekler, spor, sosyal medya… Hiçbir şeye yapışmadan, kölesi olmadan, kendimizi kitlemeden, varlıklarından memnuniyetle ama yokluklarında yok olmadan.

Bunları akşam tadını alamadığım çayım yanımda, tadını alamadığım için tatlı yiyemezken ve bundan dolayı resmen bunalım bir şekilde koltukta yatmış boş gözlerle filme bakarken düşündüm. Ya damak tadım aylarca yerine gelmezse ben nasıl yaşıycam böyle diye kahroldum on gün. 

İnsan bu kadar kendi bedeninin kölesi olmamalı. Başımıza her şey gelebilir yani, ne oluyor öyle değil mi? İşte bunlar hep ders. Kendine bir şey çıkartıyorsun buradan. Ben de bu on günü böyle kapattım. Şimdi iyiyim, kedimle ders çalışıyorum, havalar güzel gidiyor o yüzden sokak hayvanları daha az mağdur ve bu kadarı da yeterince güzel bence. 

Oğlumu merak ediyorsan keyfi yerinde, hayatından memnun. O memnun olduğu için biz de memnunuz. Özlüyoruz elbette, insan evladını hem de ne biçim özlüyor ama o mutlu ve olayın ana fikri de onun mutluluğu. Biz kendi istediğimiz hayatı yaşadık, şimdi o mutlu olduğu hayatı yaşayacak. O da bizim özlemimizin kölesi olmayacak.

***

Havalar çok şahane olduğu için Cumartesi güzel bir “old city” gezmesi yaptık. Sirkeci’den başlayıp, Çukurcuma Caddesini de içine alacak şekilde Galatasaray’a çıktık. Antikacıları, sanat galerilerini, eski kaldırımları, tarihi binaları gezdik. Bazı sanat eserlerini ziyadesiyle beğenip aklımıza yazdık. Çok keyifli bir gündü. Bizi keyiflendiren bir diğer şey en son gittiğimiz zamana göre bu kez İstiklal caddesinde Arap sayısının azaldığını fark etmemiz oldu. Ruslar artmış ve bu bence kim ne derse desin daha iyi bir şey. Laiklik seviyorum ben. Bu Ukrayna meselesinden sonra buraya kaçan Rusların sayısının çok arttığını özellikle Antalya bölgesinde ev satışlarının neredeyse yüzde seksen Ruslara yapıldığını okuyorduk ama gözümüzle de gördük yani. Buradalar ve vallahi çat pat Türkçe bile konuşuyorlar. Sonra yurdumuzun her şeye rağmen direnen gençleriyle arka sokaklardaki Rock barlarından birinde bira içtik. Hala olduklarını gitmediklerini, direndiklerini görünce sevindik. Sonra Atatürk Kültür Merkezi’ne yıllar sonra ilk kez gittik. İçeride neden bir dev tuğra olduğunu çok da kafamıza takmayıp bale izledik. Şa ha ney di. Çok çok çok güzeldi. Salon ağzına kadar doluydu, insanlar çok güzel giyinmişlerdi, her birlikte klasik bale izleyip ayakta alkışladık.

Havalar hazır hala iyi gidiyorken bunları sen de yap diye anlatıyorum sevgili okur. Yapı Kredi yayınlarının kitapçısına veya İstanbul Kitapçısına git. Pera’da bir kahve iç, Pera müzesini gez…  Böyle bir iyi geliyor insana, medeniyet medeniyet, hoş oluyor. 

Kendi ülkende turist gibi takılmak da bir acayip ama durum bu sevgili okur, bari tadını çıkaralım.

Mutlu bir hafta dilerim sevgili okur. Kendinden memnun ve özgür olmanı dilerim. Nerede ne yaşıyorsan yaşa, her şeyi unutup gönlünce güzel bir hafta sonu geçirmeni dilerim.

XXX

Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 18 senedir “yapıcam”.

DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:

www.mehtaperel.com 

www.mehtaperel.wordpress.com

www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com

instagram.com/mehtaperel

twitter.com/mehtaperel

Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server’lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap’lı adreste yazılarımı güncelliyorum)