Dikkat çekme hastalığı

Hani dikkat çekmeye çok meraklı kadınlar vardır sevgili okur. (Bence) Haddini aşıp aslında hak etmediği şekilde cıvıklıkla, sululukla, boş gürültüyle ve kimi zaman şirretlikle ön plana çıkmaya çalışan tuhaf kadınlar (insanlar demeliyim belki de)…

Tespit yapıyorum sıkı dur; bu insanlar aslında yaptıkları işin bir kıymeti olmadığını bilirler ve başka seçenekleri olmadığını da…. Dikkat çekmeye çalışmaktan başka.

İşin korkuncu bunları eskiden sadece gazete, dergi ya da televizyonlarda görürdük. Şimdi bunlarsız dürüm yiyemez haldeyiz.

Ben: End dı oskır goz to….. Siz bayan. En dikkat çekerek yemek yiyen kadın rolüyle Oscar’ı size veriyorum.

Kadın: …

Ben: Ama lütfen biraz kısık sesle dimi? Hep beraber sizi dinlemek zorunda değiliz ki

Kadın: Dinleme o zaman.

Ben: Mümkün mü? Yaradan kulakla yaratmış sonuçta

Kadın: Alla allaaa

Ben: Neye “alla alla”? Neyin tanıtımı, neyin promosyonu bu? Çekilişsiz kurasız ense kökümde sizi verdiler bana.

Kadın: Hasta mısın sen ya?

Ben: O “ya” eki bana kurduğun cümlenin sonuna mı geldi? Olmadı orda o!

Sarhan: Mehtap yeter, saçmalama

Kadın: Manyağa bak ya

Ben: Bu ağızdan mı çıkıyor o sözler? Aç ağzını iade edecem o “ya” yı ben. Kullanmıycaz nasıl olsa.

Sarhan: Allah kahretmesin seni, yürü ya yürü

Şimdi burada filmi iki saniye durdurup karısına karşı başka kadını kollayan koca modeline bi girelim sevgili okur. Olmaz çünkü, bu konuyu da işlemek lazım.

Ben: Ne zaman biriyle tartışsam arada sen varsın. Yalnız pozisyon yanlış, arkamda olman gerekirken karşımdasın.

Sarhan: Derdini daha kısa cümlelerle anlatsan hadise çıkmayacak. O kadar çok konuşuyorsun ki karşındaki de anlamıyor ne dediğini, ufak sarı bir uğultuya dönüşüyorsun bir anda

Ben: Sen şimdi elin kadınının bana savunmasını mı yapıyorsun? ….İlişkiniz mi var?

Sarhan: Allahım ya, of ya

Ben: Allah da kabul etmez toprak da kabul etmez elin kadını için kendi karısına kelek yapan adamı… Beni sevmiyorsun artık di mi?

Sarhan: Hadiiiiiiii

Ben: Biliyorum ben. Ama sen de şunu bil, boşanmam adam senden! İliğini kemiğini kuruturum. Gut gut kurulup ızdırap heykeli gibi otururum. Boşanıp sizi rahat ettirmem. Musallatım. Göğsümü yumruklarım.

Sarhan: …

Ben: Hep kilo aldım diye, biliyorum ben….Galiba sinir krizi geçiriyorum.

Geç böyle kocayı bi kalem sevgili okur. Geç ama boşama. Bırak sürünsün. Babama sordum kadın istemezse mahkeme kasmıyor.

Ben: Sarhan beni ben istemezsem boşayabilir mi boşayamaz mı?

Babam: Ben eninde sonunda bana bu sorunun geleceğini biliyordum. Adam iyi çekti seni.

Ben: O ne demek ya?

Babam: Ben seni bilmiyor muyum yavrum evladım. Yirmi beş senenin sonunda seni Sarhan’a sepetleyişimi şenliklerle kutladım, almam geri, yok, ben hakkımı savdım.

Ben: Boşayabilir mi boşayamaz mı baba?

Babam: Canımı dişime takarım boşatmam korkma. Altmışımdan sonra çekemem seni.

Sarhan olayını babam çözecek nasılsa biz konumuza dönelim.

Araştırmamın (araştırma?) diğer ayağında “sıradan insan” dan kopup,  “ünlü”lerdeki dikkat çekme sıkıntısını görebilmek için Twitter’a baktım. Sana şu kadarını söyliyim sevgili okur, (dörtte üçü) hayatında iki kere bir araya gelmemiş, bir kez birlikte aynı arabaya binmemiş, hatta bir kez birbirine bir derdini açmamış bir yığın “ünlü” arkadaşmış gibi sahtekarlık yapıyor. Maksat birbirleriyle kanka gibi yaparak birbirlerinin üzerinden dikkat çekmek. Ciddiyim. Sen benim sırtımı kaşı ben de seni resmen.

Şimdi şunu anlayalım, -çok klasik olacak ama- zaten  halkın önünde olan insanlar bile dikkat çekmek için hiçbir maymunluktan çekinmezken, ben sıradan birinin yemek yerken ensemde höykürmesine şaşırmamalıyım.

Çünkü o kadın bunun prim yaptığını düşünüyor. İşin feci tarafı bunu ben de değil, Fransa Eski İç İşleri Bakanı taaaa 1868’da yayınladığı kararnamede söylüyor;

“başarıyı sadece tabloların edepsizliğinde, entrikaların ahlaksızlığında, kahramanların tuhaf sapkınlıklarında ve bunların en hızlı ve en çiğ haliyle duyurulmasında bulanlar ve bunlara prim veren ciddi gazeteler evlere girip ailelerden kabul gördüğü anda, ne gençlik ne masumiyet onun bulaşıcılığından korunabilir”.

Adam tespiti 1868’de yapmış ama soruna çözüm olmamış. Bugün geldiğimiz noktada insanlar bu çiğlikten sadece basılı yayın üzerinden değil her şekilde beslenebildiğine göre;

İnsanlar internetten televizyona, mümkün olan her yolla tüm dikkatleri üzerine toplamaya çalıştığına göre;

Ve (mutlaka ki biz değil!) ama birileri buna talep gösterip prim verdiğine göre;

Ne memelerini açan köşe yazarlarını, ne çocuk parkında yüksek sesle çocuğunu seven hafta sonu babalarını, ne yemek yerken bağıra bağıra konuşan kadınları, ne kafasında bardak kıranları, ne ekran önünde evlenmeye çalışanları, ne televizyona çıkıp bunları eleştiren ikoncan psikiyatrları, kimseyi kınayamayız.

Çünkü, masum değiliz,

hiç birimiz…

Dikkat çekme hastalığı” için bir yorum

  1. Ben: Sarhan beni ben istemezsem boşayabilir mi boşayamaz mı?

    Babam: Ben eninde sonunda bana bu sorunun geleceğini biliyordum. Adam iyi çekti seni.

    Ben: O ne demek ya?

    Babam: Ben seni bilmiyor muyum yavrum evladım. Yirmi beş senenin sonunda seni Sarhan’a sepetleyişimi şenliklerle kutladım, almam geri, yok, ben hakkımı savdım.

    ehehehe:)

    Yorumsuz valla.

Yorumlar kapalı.