SENKRONİZE DEĞİLİM!

Öncelikle yeni yazım:

MUTANT SEKS

http://www.anneboyutu.com/Yazar-Detay.aspx?ArtId=6523

Ve geçen haftaki yazım:

SENKRONİZE DEĞİLİM!

Senkron da ben değil zaten

Sevgili okur, şu yaşa geldim bir kez olsun üzerimdeki giysi ile içinde bulunduğum durumu kavuşturamadım. Daha açık anlatmak gerekirse; kadınların toplantı hazırlığı hali vardır. Şık giyinirler, makyaj, takı, topuklu ayakkabılar… Kazanmak için hazırlanırlar… Ben de yaparım bunu ve herkes kazanır benim elimde patlar. Şöyleki;

Yarabbim, siyah, kolsuz dik yakalı bütçeme göre oldukça pahalı bir elbise, siyah, burnu açık topuklu ayakkabılar, kocaman iddialı bir kolye falan… Hazırım yani… Birden toplantıdan önce her şey aksi gitmeye başlıyor, zaten hızlı sinirlenen bir insanım, ipimden boşalmış gibi talimatlar yağdırıyorum:

Ben: Pekala, şöyle yapıyoruz; Itır sen şunları hallediyosun, seni “tanırım”, senden sorarım! Duru sen bunları kontrol ediyosun, bugün bu meseleyi bitiriyoruz artık!

Elimde metal kabında bir diyet içecek söylenerek ilerliyorum: “ben hayatımda böyle saçma iş görmedim, hayret bişey!”

Birden dünya kararıyor, üzerimde bir ıslaklık, ağzım acıyor çok fena…

Biz yüksek sesle gülüyoruz diye kapattıkları cam kapımız var ya. Kapatmışlar evet! Cam o kadar temiz ki yok gibi. Ben de bir yandan kolamı içmeye çalıştığım için kafam havada. Cama fukara sümüğü gibi yapışmışım ama idrak etmem bir kaç dakikamı aldı. Çünkü cama kola önde girdiğimden teneke kutu ağzıma saplandı resmen, dudağım hafifçe kanıyor, üstüm başım kola olmuş, daha fenası şoktayım! Neye çarptığımı idrak edemiyorum, algım örtülmüş…

Hışımla çıkıp havalı bir şekilde yürümek bana göre değil;

M.Öneş: Allah işte! Allah büyük!

Ben: Ağzım kanıyo…

M.Öneş: Eeee, sen öyle durduk yere huysuzluk yaparsan olacağı budur!

Itır: Şimdi kusura bakma, ama gerçekten gülmek istiyorum, yani, nasıl o kadar sert girdin cama ya… Yani Mehtap eğer daha çok kızmayacaksan… Cama girdin Mehtap ya…

Ben: Gerçekten mi Itır? Çünkü sevgili patronumuz bunun cam değil, bilakis, Allah tarafından önüme çıkarılmış bir ceza unsuru olduğunu düşünmekte. Ne hazin böyle ruhani bir gelişmeyi komik bulman!

Itır: Al, ıslak mendille sil, gülmiycem tamam ama… Çok kötü girdin cama yaaa… İyi misin?

Ya da sevgili okur, bütün şirinliğim üzerimde. Şimdi bu benim şirinlik dediğimi açalım önce; pembe beyaz neredeyse benekli ve karpuz kollu bir elbise, saçlar arkadan iki yandan at kuyruğu yapılmış. Bana göre şirin. Ayşenil; “Zekaca az gelişmiş ama bedeni oluşmuş kız çocukları gibi” olduğumu düşünse de, bence şirin…

Böyle zamanlarda genellikle “Günaydın kızlarıımmmm” diye en enstrümantal sesimle güne başlarım falan… Keyfim yerindedir, şaka şamata yaparım ama heyhat! İlla ki birisinin içimdeki (hep aynı tabiri kullanmaktan değil en uygun tanımlama bu) dolmuş şoförünü uyandırması gerekir! Yani illa biri beni delirtir ve ben o karpuz kollu pembe benekli elbiseye rağmen sanal levyeyi alır inerim!

Güzel bir gün, hava güneşli, işler yolunda. Kocam öğlen yemeğe götürmek için gelip beni almış, yemek yemeye vaktim var, dışarıda ılık ılık meltem esiyor, elbisemin fırfırları uçuşuyor, memnunum hayatımdan… Göğüs dekoltesi yüzünden görüşmeyi bıraktığım eski ve hiç hazzetmediğim bir tanıdık ile karşılaşıyoruz. İnanılır gibi değil çünkü gerçekten Allah’ın unuttuğu bu yerde bu kadının ne işi olabilir aslında. Ama benim çalıştığım plazadaki bir firmaya görüşmeye gelmiş. Biz masada, kadın ayakta selam sabah yapıyoruz. Zaten kadın yanımıza geldiği halde yerimden kalkmayarak  ben (kurt adam gibi) bıyıklarımdaki uzamayı tespit ediyorum.

Ben: E iyiymiş, hadi kolay gelsin bakalım.

Kadın: Sizde ne var ne yok, sen ne alaka burada şeker?

Ben: Ben Boyut’a geçtim, burada çalışıyorum artık.

Kadın: Aaaa, ne zaman oldu bu? Hiç takip edemedim ben seni yazılarını falan bu ara.

Ben: Hemen izah edeyim olan biteni ama önce memelerini kocamın kafasından bi al sen! Bi topla o memeleri ki adam güneş enerjisinden faydalansın!

Sarhan: Ohh-haaa!!!

Ben: Vaay, hem de iç ses yerine yüksek sesle “ohh-haa”? Gölge iyi mi geldi? Güneş girmeyen göze ne girer halbuki? Hem fosfor yoksa kemikler kırılmıyor muydu?

Kadın: Şu yaşa geldin bir adım düzelmedin, bravo!

Ben: En azından ben her sene bir yaş alıyorum. Senin memelere bakınca görüyorum ki sen üçer beşer ilerliyorsun. Bu kışa kalmaz boynundan bir tur attırıp atkı olarak kullanabilirsin.

Kadın gittikten sonra;

Sarhan: Fosfor balıkta oluyor Mehtap. Güneşteki D vitamini…

Ben: Bana bak çok konuşma adam! Sen böyle farmakolog profesör tadında takıldıkça karılar da bu adamda ne var diye başımıza üşüşüyor, oymıyim seni. Bana göre fosfor, hatta caydım çinko! İtirazın mı var? Hı?

Sarhan: Yok, çinko da uyar bana, tamam…

Daha bir kez üzerimdeki giysi ile ruh dünyamı örtüştüremedim. Ama ısrarlı bir şekilde istikrarsız olmak da istikrar diye düşünüyorum.

Yanılıyor da olabilirim.

Ama bu ufak bir olasılık…