SEN KENDİNİ BEĞEN ÖNCE

Seni mutlu eden şeyleri yapıyor musun sevgili okur? Etrafındaki diğer hayatları karartmadan tabii ama seni mutlu eden, sana iyi gelen şeyleri, kim ne der aldırmadan ya da cesaretini toplayıp sadece kendi paşa gönlün için yapıyor musun? Kendine seni mutlu eden alışkanlıklar edindin mi? Bu alışkanlıklarını kimse için bozmayabiliyor musun? Biraz keyfi, biraz bencil olabiliyor musun? Ol sevgili okur. O kadar da kötü bir şey değil bu.

Gençlerde yok bu ama bizim jenerasyon biraz “ay ayıp olur” ya da “ay şimdi ne derler” diye yetiştik. Bi hatırlayın, istemesek de annelerimizle bir yerlere gittik, sıkılsak da hanım hanım oturduk, beğenmesek de yedik… “Büyüklerin lafına karışmadık”, bizden ne isteniyorsa onu yaptık, yeterince “iyi çocuk” olduğumuz takdirde ödüllendirildik… Gençler şimdi daha kendileri için yaşıyorlar, kesinlikle daha bencil ve münferitler. Ve ben bunun hiç de kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. Aksine onlardan öğreneceğimiz çok şey var. Bir de şöyle bir gerçek var, biz yapacağız ki bizim çocuklarımız da bizi model alsınlar…

Hadi örnek verelim;

Benim gün içinde bir spor zamanım var. Bu saatler arasında daha önemli bir başka işim yoksa spor yapmam gerekiyor. Çünkü bu şekilde rahatlıyorum, kendimi daha iyi hissediyorum. Bu saatlerde benden ne istenirse istensin yapmıyorum. Bu benden isteneni sallamamak ya da benden bir şey isteyeni sevmemekle ilgili değil. Aksine karşımdaki insan bana ne kadar yakınsa o kadar samimiyetle “spor yapmam lazım” diyorum başka bir şey uydurmaya çalışmıyorum. O saatler arasında gezmeye, kahveye, kahvaltıya gitmem, sosyalleşmeye zaman ayıramam çünkü o saatler spor saatleri. Buna da bencilce uyarım.

Çalışmam gerekiyorsa, yazmam gereken yazılar varsa bunu yaparım. O esnada benden başka bir şey istense, bir yere davet edilsem, ısrar edilse dahi kabul etmem. Yazı yazmak üzere oturduysam yazı yazmam gerekiyordur ve bunu eğip bükmem.

Hala 23 yaşımda değilim malum. Dolayısıyla cilt bakımı ve cilt gençleştirmelerle ilgili yenilikleri takip etmeye çalışırım. Sağlığımı bozmadan ve kendime “ben ne yaptım ya suratıma böyle manyak mıyım” diyecek hale gelmeden cildimle oynatırım. Çok yapay ve bağıran şeylerden hoşlanmadığım için yaptırmıyorum ama hoşlansaydım şüphesiz yaptırırdım, milletin ne dediği de hiç umurumda olmazdı. Mesela birkaç kez yüzüme dolgu yaptırdım hani bu burnun kenarlarından çeneye doğru inen gülme çizgileri oluyor ya, oralara. Aman bir kötü oldu, ben zaten tombul suratlıyım yüze dolgu girince iyice ablak suratlı bir şey oldum. Bir daha yaptırmadım ama PRP, botox falan yaptırıyorum. Yarın suratta tabak gibi durmayacak bir şey çıkarsa ona da bir şans verebilirim bilmiyorum. Mümkün olduğu kadar sağlıklı ve hoş görünmeye ve mümkünse de bir miktar yaşımdan genç görünmeye çalışacağım. Kendimden huylanmadan (en fena şey bir işlem yaptırıp sonra pişman olmak) elbette…

Kendimizle ilgili yapmak istediğimiz şeyleri, bu ne olursa olsun, yapmamız lazım. Kız arkadaşlarla kadın kadına tatil, spor, ufak tefek ya da büyük estetik müdahaleler, ne bileyim aklıma gelmiyor, dans dersi, tiyatro dersi hatta kendi ufak tiyatro grubunuz belki, gitar dersi, kendi müzik grubunuz… Ne yapmak istiyorsanız o. Uzun yapma tırnaklar mı moda, ay bu yaşta bana olmaz şimdi mi diyorsunuz, ama pek mi beğeniyorsunuz, gidin yaptırın.  Karnınız mı sarktı, iki parça bikini mi beğendiniz, alın giyin. Kime ne? Kİ-ME-NE? Kime ne? Siz mutlu olacaksanız kime ne?

Yaşadığı sitenin havuzuna sadece hafta sonları, kocası yanındayken inen kadın var. “Şimdi aranıyorum sanmasınlar?” diyor. Yazık günah değil mi? Bir de havuz var diye dünya aidat ödeyip camdan aşağıyı izliyor. Yüzenleri… İn, güneşlen, keyfine bak. Demez kimse bir şey, ha gelip bir şansını deneyecek adam varsa da yav sen kenarda oturup kahve iç, gelir masanıza oturabilir miyim der yine dener. Sen otobüs beklerken gelir bir şansını dener. Kaçamazsın bundan, o yüzden bırak. Bırak keyfine bak. Geleni gönderirsin, “hadi kardeşim hadi uza” dersin olur biter.

Yapmak istediğiniz şeyleri yapın. Bakın bunu uzun yıllar “koyu renk ojeler kışın sürülür” gibi kendi kendine yerli yersiz kurallar koymuş, kendi kendini sıkıştırmış ve sonra yine kendi kendine “hadi len” demiş yazarınız olarak söylüyorum. “Kışın ten rengi ince çorap giyilmez, kışın elbise giyilmez, giyilirse de çizmeyle giyilir” falan gibi kendimi kitlemişim ben zamanında, anlarım yani insanın kendi kendini kısıtlaması nedir.

Çok sevdiğim, kafa dengi bir arkadaşım var, “yaşlanmayacaz mümkün olduğunca” dedik mesela. İşte spor, bakım, olacağı geciktireceğiz imkan olduğunca. Şimdi bize bakıp “ay bunlar da kendi yaşlarıyla barışamadılar” falan diyen de olabilir. Desinler. Biz kırkbeş yaşında otuzaltı beden pantolon giyiyoruz ve pek de yakışıyor. Sen barış yaşlanmakla ben barışmıyorum, iyi böyle.

Anlatabiliyor muyum?

Seni mutlu eden her ne ise onu yap sevgili okur ama etrafının hayatını karartmadan, kendini baltalamadan. Mesela hoşuna gitse de sigara içme. Çok “heyecan verici” gibi gelse de alkollü araba kullanma.

Demek istediğim mutlu olduğun gibi ol. Kendini görmek istediğin gibi ol. Mutlu hissettiğin gibi davran. Seni gülümseten, kendini iyi hissettiren, kalbini ısıtan şeylere zaman ayır. Mesela kediler… Kedileri besleme saatin olsun. O saatte in kedileri besle sokağındaki. Biliyor musun hayvanların da saati var. Bir hafta besle sonra bir bakıyorsun her gün aynı saatte aynı yere toplanıyor kediler. Orasını beslenme noktası yapıyorlar. Seni görünce koşarak yanına geliyorlar, yere yatıp karınlarını açıp kendilerini sevdiriyorlar. Sen onlara isim vermeye başlıyorsun, bazılarını daha fazla seviyorsun mesela…

Güzel yaşamak mümkün. Bunu sadece görüntü, yüz, cilt, popo anlamında demiyorum bak.

Güzel yaşamak mümkün. Sadece yapmak istediğini yap, boşver milleti. Bırak kim ne paylaşmış, kim nereye gitmiş, kim ne yemiş, salla.

Sen KENDİNE iyi bak, kendini takip et, kendi mutluklarını bul, beğen.

Sana iyi gelen insanları tut etrafında, seni mutlu eden.

Çok daha hafif hissedeceksin kendini, kesin bilgi.

Güzel bir hafta dilerim.