Rocky Balboa’dan öğrendiklerimizi hayata geçirelim

Öğretmenler ve aileler çocukları terbiye etmek ve birşeyler öğretmek için o kadar canhıraş uğraşıyorlar ki, benim gibi sadece varış noktasını değil yoldaki güzellikleri de önemseyen (vaaaayyy çok sevgi insanıyım bugün) ve çocuğuna bunları da görmeyi öğretmek isteyen anneler okullarla sıkıntı yaşıyor. Bana göre çocuk çocukluğunu yaşamalı. Artık günümüzde pekçok çocuk şöyle göğsünü gere gere şımaramıyor. 7 yaşında golfe başlayan, aileleri öyle buyurdu diye bezi çıkardığı gün tenise giden mutantlara dönüştü çoğu. Moldov ya da Filipinli bakıcıların elinde, büyüyen, yanlarında eşantiyon kapsamında bol botokslu “bugg” çizmeli çakma anneler, hayatlarında bir kez olsun burunlarını GAP tshirtlerine silemeden, çocuk olmaya çalışıyorlar. Ben daha “folklorik” bir yaklaşım içindeyim bu konuda. Serbest yetişsin, eliyle yemek istiyorsa eliyle yesin falan. Bu yaklaşım iş görmüyor ama. Daha yeni oğlumun okulundan çağırdılar beni. Çocuk tenefüslerde kağıttan kılıç yapıp korsancılık oynuyormuş ya da parmağını silah yapıp kovboyculuk oynuyormuş. Bak bak bak!

Müdür: Mehtap Hanım, Atahan’da şiddete eğilim gözlemledik

Ben: Ne gibi?

Müdür: Şiddet ağırlıklı oyunlar oynuyor

Ben: Arkadaşlarına zarar veriyor mu? Öğretmenlerine saygısızlığı var mı?

Müdür: Elbette yok, o anlamda çok memnunuz biz Atahan’dan

Ben: Ben niye burdayım peki?

Müdür: Şiddet öğrenilen bir davranış ve biz ilerde şiddetten uzak durmaları için bu tip oyunları tasvip etmiyoruz

Ben: Altı yaşında bir oğlan çocuğu ne oynayacak sizce?

Müdür: Lego, mikado, yapboz……

Ben: Onları yapıyo zaten ama siz bitek onlarla oynasın diyosanız böyle bıy bıy bıy, o zor

Müdür: Tabi ki enerjisini de boşaltacak ama yüzme, basketbol gibi sporlarla

Ben: Onları da yapıyor, kovboyculuk da oynuyor, ne var? Bence sakıncası yok

Müdür: Biz tasvip etmiyoruz

Ben: Siz kendi çocuğunuza oynatmayın o zaman

Müdür: Ama bu kabil konularda veli ile işbirliği içinde olmak çok önemli

Ben: Ben hayatımda işbirlikçi olmadım onu napıcaz peki?

Müdür: Oysa ben sizden evinizdeki oyuncakların listesini isteyecektim, hangilerini kaldıracağınızı tepit edebilmek için

Ben: Yok onu şöyle yapalım, ben bu ara yoğunum biraz, siz bizim evin anahtarını alın buyrun, evde uygun bulmadıklarınızı atın

Müdür:……

Ben: Erkek çocuğu bu, korsancılıkta oynar, kovboyculukta. Siz esas Barbie bebekle falan oynamaya başlarsa çağırın beni. Bence o zaman bir sorun var demektir. Ayrıca teneffüste bile ne oynayacaklarına müdahale ederek kişilik sahibi çocuklar yetiştirmek mümkün değil. Ben annesi olarak oğlumun tenefüste, kimseye zarar vermediği müddetçe istediği oyunu oynamasına izin veriyorum. Sizleri de bu konuda müdahale etmekten men ediyorum.

Müdür: ??????

Ben: Keşke annesini çağırıp kendimize bulaştırmasaydık da çocuk tenefüste beş dakka kovboyculuk oynasaydı diyosuz şimdi di mi? Eheiheihe

Müdür: Hayır, ben eşinizin telefonunu bizde var mıydı, onu düşünüyorum

Ben: !!!!!!!

Akşam evde;

Ben: Eğer okuldan aradılarsa beni şikayet için ben haklıyım bunu bil

Sarhan: ……

Ben: Yok Atahan’ı şikayet için aradılarsa da Atahan haklı. O kadar!

Sarhan: ………

Ben: İftiraya uğruyoruz, haklıyız ama haksız muamelesi görüyoruz

Sarhan:…..

Ben: Ne?

Sarhan: Annem aradı, senin için “size uğradım, Mehtap’ın arabası aşağıdaydı ama aradığım halde telefonu açmadı, benle konuşmak istemiyor mu acaba” diyor. Üzülmüş biraz.

Ben: ……..

Sarhan: Ama muhtemelen burada da sen haklısındır bir şekilde

Ben: Muhtemelen öyleyim de, sen böyle aniden söyleyince neresinde haklı olduğumu kestiremedim birden, ehihehehe

Sarhan:……

Ben: Aşkım, kızdın mı? Yapma böyle

Sarhan: …….

Ben: Bak annenden daha önemli sorunlarımız var şuan. Atahan sakıncalı oyunlar oynuyomuş okulda.

Daha önce de yazmıştım size. Otoriteyle geçinemiyorum. Hayatımın her alanında da bunun örneklerini yaşıyorum. Mesela Nüzvik’in olduğu binada bir bina müdürü var. Yani duymasın ama emekli albay mıdır nedir artık bilemiyorum. Binaya her girişimde kendi ellerimle yaptığım ve Nüzvik’de o gece sabahlayacak arkadaşlardan kendimi korumak için götürdüğüm kurabiyeleri göstermeden içeri sokmak için yaptığım numaraları bir görseniz. (Hem aç hem uykusuz olduklarında çok zombi oluyorlar bunlar. Saatlerce okuma yapmaktan kızarmış ürkünç gözler, son dakikaya kadar güncel olacak diye bekletilen dosyalar, senin haberin mi girecek benimkimi diye birbirini gırtlaklayanları ayırmaya çalışan yayın editörleri, dergide yer kalmayınca önce beni şutlamak ve kendi sıkıcı şeylerini koymak üzere programlanmış yazıişlerine karşı beni hiç savunmayan ve sürekli “sen komik değilsin” diyerek beni bunaltan bir Kürşad Oğuz, her daim yüzünü ekşiten, memnuniyetsiz ve asabiyet bir Selçuk Tepeli. Valla bunlar bir de aç olursa belli bir saatten sonra kata geleni yerler. Büyük hizmet veriyorum Ciner Medya’ya aslında ama bina müdürünün umuru değil) Niye? Çünkü öyle kafamıza göre elimizde yiyecek içecek gezdirmek yasakmış. Bak bak bak! Ne yasak niye yasak sevgili bina müdürü, hizmet kapına gelmiş daha ne istiyosun dimi? Şimdi diyeceksiniz ki “ebeleyecek seni bina müdürü, yazdın artık” ama hazırım sevgili okur.

Bina müdürü ile ana kapıda karşı karşıya geliyoruz. Gözlerini kısarak bana bakıyor çünkü yaka kartım da yok. Ben elimdeki kurabiye torbama sıkıca sarılmışım, aramızdan çalı topu geçiyor, ortam tam Teksas. Bina müdürü bana doğru ilerlerken ben hızla parmak izimi okutmaya çalışıyorum ama alet okumuyor. Güvenlik (bina müdürünün adamları) pis pis bana bakıyor. Ben siyah deri pardesümün önünü hızla açıp kahverengi unla yaptığım için sertleşmiş kurabiyeleri çıkarıyor ve bina müdürüne doğru fırlatıyorum. Bina müdürünün biranlık şaşkınlığından faydalanıyorum. O ara alet parmak izimi okuyor, torbamı bırakmadan ve asansörü beklemeden merdivenlere koşuyorum. Kendimi bizim kata atınca yırttım sanıyorum ama heyhat. Beni komik bulmayan Kürşad Bey bina müdürünü arayıp yerimi söylüyor. Bina müdürünün adamları tarafından dışarı atılacakken ufukta Selçuk Bey’i görüyorum. Bir ümit beni kurtarır mı diye bakıyorum. Selçuk Bey yüzünü ekşiterek Fransızca bişiler söyleyip gidiyor. Bu olur valla sevgili okur. Demişti dersiniz.

Şimdi “büyük resme” dönüp “hem global hem yerel” bir bakışaçısıyla yazıyı tamamlayalım. Bir, kayınvalideye “evde yokum” numarası yapacağınız zaman, varsa arabanızı saklıyorsunuz. İki, size engel çıkaran kişiler ister bina müdürü olsun ister okul müdürü farketmez, direniyorsunuz. Çünkü Rocky Balboa ne diyor; “yaşantında farklılık yaratacağın anlar, bir round daha devam edemeyeceğini zannederken o roundu da aştığın anlardır”. Alın size dünyanın neresinde olursanız olun geçerli iki bakışaçısı. Helal ediyorum, iyi günlerde kullanın.

Rocky Balboa’dan öğrendiklerimizi hayata geçirelim” için 10 yorum

  1. Çocuk çocukluğunu yaşamayamadıktan sonra ,çocukmu denir ona,küçük bey,küçük hanımefendi….ay yok zaten her halukarde büyüyecekler ,sokakta koştursunlar,korsancılık,kovboyculuk oynasınlar ne var bunda nesi şiddet eğilimi var bu oyunda bende anlamadım sayın Müdür……sen cevabını vermişsin zaten mehtabım …:))

    1. Hiç işte, bizim kocalarımız kovboyculuk oynamadı mı? şiddet oyundan gelmiyor, anneden babadan gördüğün, aile terbiyen, psikolojin bunlar belirliyor şiddete eğilimli misin değil misin? mesela ben hiç kovboyculuk oynamadım ama şiddete müthiş eğilimliyim 🙂 dimi bebeğim 🙂 kocaman öptüm

  2. kovboyculuk oynamadığındanmı diyorsun ,…:),sen çok tatlısın ya keşke bütün şiddet eğilimler böyle olsa,senin gibi olsalar mehtabım,Huysuz ve Tatlı Kadın….

Yorumlar kapalı.