ÖMÜRLER GEÇİYOR

Kendimi ne kadar yorgun hissettiğimi anlatamam sevgili okur. Bahardan mı yoksa zamansızlıktan mı bilmiyorum ama yorgunum bu ara.  İnsan zaman zaman ne kadar basit konularda bile ne büyük mücadeleler verdiğine bakıp psikolojik olarak da yoruluyor sanki. Bir de –özellikle büyük şehirlerde- bir yerlere yetişmeye çalışmak, zamanında bir yerde olabilmek başlı başına bir iş, planlama. Buna bir de hayatın ta kendisini ekle. Şöyle bir bakalım;

 

Bir kere spor yapıyorsan eğer, kalktığından itibaren, giyinmesi, soyunması, sporun kendisi, duşu, saçı/başı kafadan 2-3 saat gitti. Layığıyla yapıyorsan durum bu hiç kaçarın yok. Ona göre erken kalktın demektir bu. Yani daha günün başı ama spordan çıkmışsın, beden yorgun ve uykun var haliyle.

 

Şimdi gün içinde yapman gereken ne varsa yapmak zorunda olduğun saat dilimindesin. Ne iş yapıyorsan ona göre pozisyon alacaksın. Belli saatte belli şeyleri bitirip, belli saatte belli bir yere yetişip döneceksin.  Bu esnada da hoş ve şık görünmeye devam edeceksin. Büyük olasılıklı bir sürü beyinsizle muhatap olmak zorunda kalacaksın. Aptalca sorular yanıtlayıp, saçma sapan toplantılarda aptalca öneriler dinleyeceksin.

 

Sonra çocuğunla bir araya geldiğin saat dilimine geliyorsun. Bu noktada kendini tekrar şarj edip, gün o saate kadar seni dövmemiş gibi enerji dolu bir şekilde annelik fazına geçeceksin. Çünkü çocuğun sana “bundan sonra ben ders falan çalışmıyorum, ben kıçımı yırttım 100 aldım, antrenmana gitmedim ders çalışıcam diye o kadar uğraştım, öbürü 70 aldı gitti hocaya yalakalık yaptı, hoca 90’a tamamladı, ne uğraşıcam bende bu saatten sonra ders çalışmakla” diyebilir. Senin yılda onca para döktüğün okulda böyle şeyler yaşanıyor olabilir. Kafanı/enerjini/sabrını bir araya toplayıp müdürle müdür yardımcısıyla konuşman gerekir. Şuan günün akil birey olman gereken saatindesin. Bir eğitim kurumunu arayıp eğitim nedir onu anlatacaksın.

 

Şimdi ek işler saatindesin.  Özel ders/dersane/antrenman her nereye gidilecekse senin servis şoförü olarak çalışma saat dilimin geldi. Evlat gerekli noktalara bırakıldı ve bu esnada evin alışverişi yapıldı.

 

Yeni ehliyet almış bir takım beceriksizlere rağmen kimseye çarpmadan eve dönmeyi başardıysanız bravo. Şimdi evde kadının ne kırdığını ya da çatlattığını tespit edeceksin. Ütüler gelmiş mi kontrol edeceksin, gelmediyse arayıp tekrar ütüleri isteyeceksin. Su kesin bitmiştir su söyleyeceksin. Yeniden makineye çamaşır atacaksın. Masayı kuracaksın, ya hızla fırına bir şeyler atacaksın (tavuk, balık artık ne varsa) ya da dünden kalanları ısıtacaksın.

 

Bu arada hala saç/makyaj/kaıyafet full aksesuarsın. Neden? Çünkü kocan gelecek ve seni besleme gibi görmesine gerek yok dimi? Bütün gün gayet hoş dolaştın, biraz daha kalsın makyajın.

 

Şimdi sosyalleşme zamanı. Yemek yendi, çocuk odasında ödev yapıyor, koca mailleri cevaplıyor sen yazı yazıyorsun ya da haber hazırlıyorsun veya sosyal medyada arkadaşlarının görgüsüzlüklerini kıskandı demesinler diye kınaya kınaya beğeniyorsun. Artan işler hallediliyor, “sosyalleşiliyor” Günün light saatleri bu saatler.

 

Makyajını çıkarmaya giderken evin dağınıklığını bir kez daha topluyor, yerlere atılan eşyalarla ilgili binince kez aynı tembihi yapıyor, ertesi gün yapılacaklar ilgili notları yazıyor, daima unutulmuş bir şeyler çıktığından yine alışveriş listesi yaptığın saat bu saat. Köprüden önce son çıkıştasın.

 

Evladı yatırıp Nazar duası, Ayetel Kürsi Allah ne verdiyse okuyup üfleyip kendini makyaj aynanın önüne atarsın. Gece kremlerini süreceksin. Ojelerin de değişmesi lazımdı ama zaman kalmadı, artık yarın. Botox zamanı geliyor mu? İki kaşın arasında öfke çizgileri çıkıyor yine. Lazer randevusu ne zamandı? Yarın yan yoldan mı gitmeli? Akşama ne yeriz? Üst üste protein yedik sebze yapmak lazım. Ay çok mu kurumuş kollarım? Daha çok su içmek lazım.

Bu arada gün içinde canının çektiği, aklının gittiği bir sürü şeyi yiyemedin. Sürekli yarı aç/yarı tok vaziyettesin ha…

 

Şimdi kitap saati. Bizi delirmekten kitaplar kurtarıyor. Gözler kapanıyor ama olsun, birkaç sayfa da olsa okumak lazım.

 

Sabah, aynı tempoyla, çoğu zaman bir önceki günden daha yorucu şekilde, bir daha…

 

Bahardan mı bilmiyorum. Hem kendimi biraz daha yorgun hissediyorum bu ara hemde hakikaten sürekli zamanla yarışıyorum. Herkes aynı durumda biliyorum ama kusura bakmayın “onlarda sürünüyor negzel” diyen insanlardan değilim ben. Herkesin aynı durumda olması bana kendimi daha iyi hissettirmiyor.

 

Büyük şehirlerdeki bu koşturmaca insanı çok yoruyor. Zamana karşı kazanamayacağımız bir savaşın içinde tepinip duruyoruz yok yere.

 

Geniş, ferah, oksijen dolu zamanlar diliyorum hepimize…