Hayırdır? “masaj, masaj”

İnsanın kafayı boşaltmak, kendini toparlamak için yaptığı şeyler olmalı. Kimi hobi diyor bunlara kimi “kuantum bişeyleme” fark etmez, adı her neyse…

Rahatlamak, kafaya format atmak, sakinleşmek için sevilen bir şey bulunmalı. Balık tutmak, maket uçak yapmak gibi yüksek oktanlı sabır isteyen işler bana göre değil. Bir keresinde denedim ve etrafımdaki herkes bana “balıklardan uzak dur” dedi.

Ben: Veeeeee bekliyoruz ve bekliyoruz ve bekliyoruz…

Sarhan: ….

Ben: Anlamsız bir şekilde bekliyoruz. “Buradan bir balık geçer mi, bu balık kafi derece salak mı, misinayı görmeyip yeme dalar mı, kanca damağından beynine kadar saplanır mı, ben de neş-he içinde hayvanı sudan çıkarıp ya damağını parçalayarak yok öyle beceremezsem –sudan çıktığı için- boğarak öldürebilir miyim?” Olayımız bu!

Sarhan: ….

Ben: Ve bu eğlenceli bir süreç, kanla eğleniyoruz. Bir sonraki adımda kölelerimizi ormana salalım, biz de atlarla onları kovalayıp tüfekle vuralım. Sürek avı yapalım. Çok fantastik gerilim.

Sarhan: ….

Zafer: Sarhan, hep böyle mi abi Mehtap?

Sarhan: Hep böyle!

Zafer’in karısı: İlginç bir insan olduğunu söylemişlerdi Mehtapcım, ahahahaha, ama bu kadarını beklemiyordum.

Ben: “Ahahahaha”, yemin et! Sarhan haftaya Zafer ve Neşe’yle yine buluşalım. Bu sefer eğlenmek için Neşe’nin kafa derisini yüzeyim ben. Ulu Manitu aşkına kemerimi süslesin.

Çiftli çıkma, sevdiklerimizin hobilerinden zevk almaya çalışma, sosyal olma gibi derslerden ikmale kalan ben kendi “olayımı” buldum. Masaj!

Tabi işkilli, rahatsız ve hayli yobaz bir insan olarak yalnız başıma bir yerlere gidip kendimi ovdurtmak da olmaz. Bu sebeple önce bir “aile masaj” kulübü bulup ardından -ilk kez deneyeceğim her şeyde benimle gelmek zorunda olan- Ayşenil’le ikimize randevu ayarladım.

Kardeşiniz (ben) bikinisini giydi, bornozuna sarındı ve masaj odasına girdi… Oda loş, mavimtrak, morumtrak bir hafif ışıklandırma söz konusu. Fonda dalga sesiyle Japon halk dansları arası bir müzik… Etrafta minik minik mumlar, egzotik bir koku, küçük çanaklar ve çanakların içinde yağlar… Yatacağım masaj masasının üzerinde gül yaprakları…

Evlendiği gece dahi böyle muamele görmemiş ben, bırakın rahatlamayı daha da kasılmış bir şekilde, bornozumun önünü iyice kapatıp, ayakta kapıdan kim girecek diye beklemeye başladım.

Bana “Yasmin” diye bir kız ismi söylediler ama odanın hali, gül yaprakları falan beni öyle bir gerdi ki bu “Yasmin” böyle kıllı bir abi olursa gözbebeklerine mum damlatarak öldürücem, öyle bir ifadeyle bekliyorum.

Kapı aralandı ve içeri minicik çekik gözlü bir kız girdi. Şimdi bir millet söyleyip “ırkçıymış” gibi görünmek istemiyorum. Asya dolaylarından bu zarif kızımız ile bir süre göz göze bakıştık. Kız bana gülümsedi. Ben şöyle kızı bir gözümle tartıp “Ben bunu rahat indiririm” diye düşünüp rahatladım.

Bikinim üzerimde yüz üstü yattım. Kız bana yarım yamalak İngilizcesiyle yüzümü yataktaki deliğe denk getirmem gerektiğini söyledi. Ben arkamı göremediğim bu vaziyetten son derece rahatsız kafamı deliğe soktum ama inan bana sevgili okur, kaskatı vaziyetteyim.

Ne müzik, ne mumlar ne de tuhaf koku umrumda… Sadece kızın ayak seslerinden ne tarafıma yürüdüğünü kestirmeye çalışıyordum ki kız (seslerden anladığım) ellerini yağlayıp yatağın üzerine çıktı ve popomun üzerine oturdu.

Ben (hışımla): Hayırdır?

Kız: Masaj, masaj

İnsanın tuhaf anları vardır. Bir yandan olan biten bünyeye dokunur bir yandan da hanzo/hırt bir görüntü vermek istemezsiniz hani. Sonuçta iyi bir yerdeyiz, bu böyle demek ki diye düşünürsünüz. Ben de öyle yaptım. Kız izin istemeden bikinimi çıkartmaya kalkana kadar…

Kızla aramda geçen -ve benim Amerika’daki öğrenciliğim esnasında öğrendiğim- içinde her türlü sokak lingosunu barındıran konuşmaların olduğu kısmı atlayıp (burası bir aile sitesi) direkt müdüriyetteki kısma geçiyorum.

Ben: Şurası tam anlaşılsın, bu İvediklik’lik değil. Kardeşim bana sormadan üstüme çıkıp oturuyor, bikinimi açmaya uğraşıyor! Nasıl bir hizmet veriliyor burada?

Müdür (bayan): Ama öyle imalarda bulunuyorsunuz ki akıl alır gibi değil Mehtap Hanım. Hiç yakıştıramıyorum gerçekten. Bu kadar saygın bir yerde böyle bi itham… Masözlerimizin hepsi son derece profesyonel olup asla……

Ben: Ama zaten profesyonellik kısmında bir eleştiri getirmiyorum ben hanımefendi. Ben kendi kopçamı o kadar hızlı açamıyorum, belli ki profesyonel. Ben ne iş diyorum.

Ayşenil: Ama bu çok çirkin gerçekten Mehtap. Kızın da ödünü kopartmışsın har har bağırıp. Çocuk ağlıyor içerde, insaf yani. Hangi dağdan indiniz?

Müdür: Onu diyorum ben de. Bizim size kızmamız gerekirken bu tavrınızdan dolayı bir de siz bu şekilde davranınca…

Ben: Ya ben Filipince mi konuşursam anlayacaksınız beni, Endonezyaca mı, Japonca mı? Belli ki Türkçe kendimi ifade edemiyorum. Benden izin istemeden niye açıp elliyor beni kardeşim. Sorum açık ve net! Frankofonlukla bastıramazsınız bu durumu.

Ayşenil: Hayır, Frankofon buraya uymuyor. Bunla alakası yok!

Ben: Ben Karadenizliyim. Bize böyle seni güllere yatırayım, yağlıyım gelmez: dağıtırım ben burayı!

Ayşenil: Hanımefendi siz onun kusuruna bakmayın rica ederim. Biz sessizce terk edeceğiz burayı ve bir daha da dönmeyeceğiz emin olun. Geçen hafta kontrole gitti, “Ben çok sinirliyim ben de guatr var galiba” dedi. Tahlil neticesinde vücudundaki testosteron hormonu az bişi yüksek çıktı. Biraz oradan geliyor bu “levyeyi kapıp inen dolmuş şoförü” tavırlarımız. Çok özür diliyoruz sizden.

Ben: Ve testosterona rağmen elin kızının üstüme oturması hoşuma gitmedi, demek ki bir şeyler yanlış burada, bu da böyle kayıtlara geçsin!

Müdür: Şaşkınlık içindeyim inanın.

Ben: Saçma ya “saçma” dediğim için özür dilemem ben. Çekiştirip durma Ayşe!

Ayşenil: Sı…. maya gitmem ben bi daha senle. Yürü! Allahın cezası!

İnsanın rahatlamak, şarj olmak, kafayı boşaltmak için yapacağı sevdiği şeyler olmalı. Ben masaj olayını sevebilirim aslında. Cidden! Ben böyle sakin sakin yatayım, biri beni elli dakika boyunca ovsun fikri süper. Sadece olaya daha “laboratuar” mantığıyla yaklaşan bir yer bulmam gerekiyor.

Böyle fantazik-fantastik işler bana göre değil. Benim gibi daha loş odaya girdiği anda “nöölüyö ülen” moduna hızlı geçiş yapan insanlar için olaya daha “bilimsel pencereden bakan” bir yer bulmam lazım. Öte yandan hamam olayı tam benlik, bayılıyorum.

Sarhan: E iyiymiş aslında… Fazla kızmışsın sen… Bir de ben deneyeyim orayı… Kaçtı oranın telefonu? Benim de sırt ağrılarım var bu ara…

Ben: Değil gidip orada masaj yaptırmak! Oraya 1000 metreden fazla yaklaştığından dahi şüphelendiğim an-da! Şu görmüş olduğun çatalı damağına sapladığım gibi! Seni galata köprüsünden serin sulara bırakırım Sarhan! Seni öyle lüfere, palamuta değil, köpek balıklarına yem ederim! Adına da hobi derim! Yeterince açık mıyım?

Kendi hobinizi bulun ama eşinizin hobisi hakkında da mutlaka fikir sahibi olun…

Hepinize mutlu haftalar diliyorum…

Hayırdır? “masaj, masaj”” için 2 yorum

  1. bu senin hikayelerinin içinde yine en çok kahkaha atıklarımdan biriydi. keşke yayınlandığı sitedeki yorumları ve ona yazdığın cevapları da buraya ekleyebilseydik:) senin yorumlara verdiğin cevaplar da çok keyifli oluyordu:))

    1. Ah bebeğim o yorumlara yazdığım cevaplar bundan üç yıl önce yazdığım cevaplardan daha komikti :)) ve bugün yazdıklarım onlardan daha komik olacak 🙂 yetenek böyle bir şey gelişiyor :)) boşver daha güzellerini yazarız. Ve evet hep öyle olduğun için artık bir arşiv yerim var, burası. nerede yazarsam yazayım burayı tutucam ve buraya yorumları da taşıycam ki bir daha hem sizin hem benim emeklerim ziyan olmasın. sadece benim değil sizin yazdıklarınız da siliniyor çünkü ve benim için sizin yazdıklarınız da en az benimkiler kıymetli. Kocaman öpüyorum bitanem seni

Yorumlar kapalı.