HALÜSİNASYON

Bu haftaki yazım için tıklayın;  GEBE

Ve geçen haftaki yazım

HALÜSİNASYON

Kısa kısa
Eğitim süresini kademeli olarak 12 yıla çıkaran kanun, Cumhurbaşkanı Gül’ün onayına sunuldu. Gül’ün yasayla ilgili kararını 15 gün içinde vermesi gerekiyor.

Kanuna göre, ilköğretim kurumları; 4 yıllık zorunlu ilkokullar, 4 yıllık zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkan veren ortaokullar ile imam-hatip ortaokullarından oluşacak. Zorunlu ilköğretim çağı, 6-13 yaş grubundaki çocukları kapsayacak. Kur’an-ı Kerim ve “Hz. Peygamberimizin hayatı”, ortaokul ve liselerde seçmeli ders olarak okutulacak. Zorunlu ortaöğretim, 2012-2013 eğitim-öğretim yılından itibaren uygulanacak.

Bu arada, okula başlama yaşı –anaokuluna değil, ilkokula- 5/6 olacak.

Kimsenin bu konuda bir şikayeti olacağına ihtimal vermiyorum. Oy çokluğuyla üç dönem üst üste iktidar olan bir parti; halkın özgür iradesiyle, aldığı oylarla ve her seferinde oylarını arttırarak bizi yönetiyor. Demek ki arzu edilen icraatlar bunlar ki, demokrasi ile yapılan seçimlerin sonuçları böyle çıkıyor.

O halde, herkese hayırlı uğurlu olsun…

XXX

Sokak hayvanlarının yaşadığı felaketleri hepimiz biliyoruz. Peki, vah vah demek dışında ne yapıyoruz? Ya da ne yapabileceğimize dair, nereden bilgi aldık bugüne kadar?

Bu soruların cevabını bana değil, kendi vicdanınıza verin. İçinizde bir şeyler rahat değilse de, HAYTAP ile kontağa geçmeyi bir düşünün.

HAYTAP KİMDİR- NEDİR? için tıklayın…

XXX

Hürriyet gazetesinde çok ciddi bir tenkisat dönemi başladı. İsabet oldu; hiçbir şey yapmadığı halde, içeride “takılan” çok insan vardı ve gidenlerin yüzde kaçı bunlardan onu bilemiyorum işte.

Ne yazık ki, Hürriyet sırtında bir kambur gibi taşıdığı insanlar yüzünden, nerelerden ne hallere düşmüş bir gazete. Türkiye’nin en büyük gazetesi, Türk basınının amiral gemisinin geldiği hale bak… O binanın alışveriş merkezi olması, benim bile yüreğimi sızlatıyor ki emektar gazetecileri düşünmek bile istemiyorum.

Keşke zamanında gerekli temizlikler yapılabilseydi de, bu gazete bu hallere gelmeseydi. Keşke birilerinin yakını, akrabası diye işe alımlar olmasaydı, keşke kanka kapsamından adam tutulmasaydı, keşke olan bitenler Doğan ailesinden saklanmadan çözümlenseydi, keşke bazıları yerine gerçekten kaliteli insanlar ve yöneticiler içeride konumlansaydı; keşke yönetim kademesindeki gazeteciler, viskilerini nerede içeceklerinden başka işlerle de ilgilenselerdi…

Keşke karşılarında gayet ciddi rakipleri varken, işleri sıkı tutsalar ve “Hürriyet’te çıkmadıysa haber değildir” halüsinasyonundan uyansalardı… Olmadı… Artık bitti…

İşin fenası, tamamen dışarıdan bir bakış açısıyla ve tüm bu kurumlarda çalışmış biri olarak şunu söyleyebilirim: Habertürk’ün de geldiği nokta budur. Birebir aynı… Aynı halüsinasyonlar, aynı kendini olduğundan fazla ciddiye alma, aynı kanka-eş dost kapsamından adam kayırmalar… Her şey aynı… Ne yazık…

Okunacak gazete kalmaması ne yazık…