GÜVEN MESELESİ

GÜVEN MESELESİ

İstemek başarmanın yarısı

Tüm iyi niyetimizle, sadece rahatlamak için, yüzmeye gidelim dedik. Ne zamandır, ikimiz de çok yoğun olduğumuz için, bir araya gelemiyorduk. İkimiz de garip insanlar olduğumuz için herkes kahve içmeye falan gider, biz “gidip yüzelim o halde” dedik.

Ayşenil ile…

Oğlanları babalara teslim ettiğimiz gibi, soluğu (elbette Ayşenil’in seçtiği) garip yüzerim ama o esnada Savaş ve Barış’ı da okurum tadında, muhtemelen İstanbul’daki en entelektüel yüzme havuzunda aldık.

Abartmıyorum, numaralı yüzme gözlüğü diye bir şey olduğunu orada öğrendim. Var böyle bir şey…

Ben: Yani insan hepi topu 2 saat yüzmeye giderken de yanında, “Tolstoy” gidiyorsa ben orada başka bir maksat ararım.

Ayşenil: O hastalıklı dünyanda, bir insanın kitap okumasının mutlaka senle bir ilgisi var değil mi?

Ben: Direkt benim öznemde değilse de –ki emin olamayız bundan- yine de, gösteriş yapmak için; bana, bize, hepimize…

Ayşenil: Gerçekten kadın kitap okumak istiyor olamaz dimi?

Ben: Kitap okumak için, kış günü sıcak havuzda ne işi var bir insanın Ayşem? Hı? Hadi yazın havuz kenarında, sahilde okur gibi yapıyorlar, orada –tatil sebebiyle- bir okuma eylemi vuku bulduğunu varsayıyoruz. Burada? Bu mevsimde? İki saat yüzecek? Kitap ne iş? Evinde okuyamıyor mu?

Ayşenil: Neden böylesin sen? Ne geldi başına sen küçükken? Kim seni “Sana gofret alıcam” deyip kandırdı Mehtap? Olanlara olan bu güvensizliği hangi kötü kalpli, amcaya borçluyuz?

Ben: Ayşem beni, kimse gofretle çikolatayla kandıramadı, neden biliyor musun? Ben ana dilimizi öğrendiğim andan itibaren, annem tembih tembih tembih duman etti beni. Ben 7 yaşıma geldiğimde, beslenme çantamın ağzına, “izolebant” yapıştırıyordum. Bir nevi mühür. Eğer öğlen teneffüsünde beslenmemi çıkarırken bant yırtıksa, bu biri çantamı açtı ve belki de köfteli ekmeğimin arasına bir şey koydu demekti.

Ayşenil:………………………..

Ben: Ne?

Ayşenil: Bunu söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama ………. Hayat senin için çok zor olmalı Mehtap.

Ben: Valla temkinli olmanın zararını görmedim henüz. Öte yandan, kime güvendiysem beni düdükledi bunu biliyorsun sen zaten.

Ayşenil: Ve?

Ben: Annem haklı. Hep haklıydı, hep haklı olacak. ……… Ve o kadın o kitabı sırf, “artistlik” olsun diye getirmiş buraya.

Ayşenil: Peki eğer cidden okuyorsa, hayatında birkaç değişiklik yapar mısın? Kendin için… Etrafın, ailen, dostların için…. Daha az huzursuz, daha az rahatsız, daha az paranoyak olmayı denermisin?

Ben: Okumuyor

Ayşenil: Velevki okuyor…. Biraz daha hümanist olmayı deneyecek misin?

Ben: Şu ankinden çok daha fazla hayvansever olacağıma garanti veririm ama hümanist olmak konusunda söz veremem. Orada çok ciddi bir yara var çünkü, elledikçe iltihaplanıyor, kanıyor, ağrıyor.

Ayşenil: Yürü!

Bir yerlere gittiğimizde, etrafı rahatsız eden genelde ben olurum ama bu kez, – benim için gerçekten üzülen arkadaşım- elin kadınının tepesinde bitti.

Ayşenil: Hanımefendi rahatsız ediyoruz ama bir şey soracaktık izin verirseniz.

Ben: Bir kez olsun böyle kibar konuşmadın benle. Hep kavga, hep gürültü, hep emir kipi.

Ayşenil: (Bana) Sus! (Bayana) Bu kitabı ben okumaya başladım ama bitiremedim, (Külliyen yalan ezberlemiştir kesin) siz hayli ilerlemişsiniz, ne düşünüyorsunuz? Güzel mi? Devam edeyim mi? Nasıl ilerliyor? Ben ilk 30 sayfada falan kaldım…

Bayan: 1800’lerde geçiyor. Üç aile var. Savaş zamanında bu üç aile ve çocuklarının başlarında geçenler ve bu üç ailenin hayatların kesişmesi…

Ben: Hangi savaş?

Bayan: Hı?

Ben: Hangi savaş? Birinci dünya? İkinci dünya? Gelibolu?

Ayşenil: Gelibolu evet!

Ben: Yani gerçekten tarihte olan bir savaş dönemi mi yoksa hayali bir savaş mı söz konusu? Yani Titanlarla Lord Voldermort arasında geçen bir savaş mı? Yoksa Sakarya Meydan Muharebesi mi? Ne?

Bayan: Sizi bir yerden tanıyorum ben sanki…

Ayşenil: Ahahahahaa…..

Ben: …….. Biz müsaadenizi isteyelim o halde…

Sonuç: Sonuca ulaşamadık! Kadın gerçekten okuyor muydu yoksa birilerinin sorma ihtimaline karşı Google’dan hazırlanıp mı gelmişti bilemiyoruz ve asla bilemeyeceğiz.

Bunu Ayşe’ye de söyledim ancak çok rahatsız oldu. Bir şekilde insanları sevmeye ve güvenmeye devam etmek istiyor.

İstemek başarmanın yarısıdır…

Ama Aziz Nesin ustanın dediği gibi; “Kimseye güvenmemek diye bir şey yoktur. Zamanında güvendiklerimiz yüzünden artık güvenememek vardır…”