ENDİŞENİN E HALİ

Bizim yaş grubunda sanırım en büyük endişelerden biri (tabi ki evlatlara dair endişelerden sonra) aile büyüklerimize dair sağlıksal durumlar oluyor. Çocuklarımız ve onların sağlık durumları hakkında yüzde yüz alarm halindeyiz o başka ama onların hemen ardından da anne-babalar geliyor.

 

Benim sadece yakın dostlarımın bildiği ve deneyimlediği birkaç garip huyumdan bir tanesini seninle paylaşayım sevgili okur. Yıllar içinde sanırım aklımı –daha fazla- oynatmamak için bir savunma mekanizması geliştirmişim. Millet “oha ama Mehtap” deyinceye kadar da pek farkında değildim açıkcası. Zaman içerisinde fark ettim ki ben dinlemiyorum. Dinleme olayını toptan bırakmışım. Bana bi şeyler anlatılıyor ve başında “bak Mehtap şimdi beni iyi dinle çünkü sonunda fikrini sorucam” gibi bir uyarı yoksa ya da cümlede “Atahan” ismi geçmiyorsa bildiğin dinlemiyorum. Ama sanırsın dinliyorum ha, öyle de kandırıyorum yani. Bu durumum yüzünden yanlışlıkla sevdiğim arkadaşlarımı zor duruma düşürdüğüm falan oldu benim.

 

Ben: aaaa?

Arkadaşım: Nasıl “aaa”? Demin anlattım ya sana Mehtap neye şaşırıyorsun şimdi?

Ben: Ne zaman anlattın?

Arkadaşım: ???? !!!!!! Dalga mı geçiyorsun?

Ben: Yok, valla, ben, eeee, dinlemedim demek…… Çok pardon ya…..

 

Bu bağlamda sevgili okur, geçen gün uyandım ve aklımda şöyle bir şey kalmış “babası da hasta, hastanede”…… Bu böyle bu şekilde, pat diye beyincikten fışkırıp ön belleğe düştü. Birisinin babası hasta ve  galiba hastanede. Peki kimin??? Büyük olasılıkla “babam hastalandı ve sen aramadın” diye bana küsecek biri var ufukta ve bu insan kim??? Önemsediğim biri olabilir, bana gücenmesini istemediğim biri olabilir ve ben kesinlikle hatırlamıyorum kimin babası hasta. Tam dinlememişim…

 

Babası hastanede… Babası hastanede… Babası hastanede…. Kafayı yiycem! Bunun üzerine bir kısım dostuma whatsup’dan başladım tek tek sormaya. Cevaplar çeşitli oldu tabi. Çünkü arkadaşlarım da benim gibi değişik insanlar malum.

 

Ben: Aşkım ya senin baban mı hasta? Hastanede falan? Var mı böyle bir durum?

X: Ne diyon aşkım ya? Hayır! Bak panik ettin beni şimdi sabah sabah? Rüyanda mı gördün? İçine mi doğdu? N’oldu ya? Nerden çıktı şimdi?

Ben: Senin baban hasta mı?

Y: Senin kadar olamaz

Ben: Ya hasta mı hastanede mi?

Y: Hayır? Peki ya seninki?

Ben: Hayır

Y: Let’s keep it that way

Ben: Babanın sağlığı iyi mi hastalık falan var mı?

O: Ne alaka şimdi ya? Allah belanı vermesin aklımı aldın! İyi, niye? Bişi mi duydun? Annem mi aradı seni? N’olmuş? Öksürüyodu?! Bişi mi olmuş? Dur arıyorum!

Ben: Kanka baban hasta mı? Var mı öyle bir durum? Sağlığı iyi mi?

Dirilidirili

Ben: Alo?

Z: Kanka selam. Hasta mı derken?

Ben: Aşkım babanda bir sağlık sorunu var mı?

W: Ay sabah sabah, Azrail gibi, manyağa bak!

Çok kolay olmadı ama babası hasta arkadaşımı buldum. Bu esnada diğer arkadaşlarımın babalarını da bir kontrol etmiş oldum. Arkadaşlarım bana “sevgi ve hürmetlerini” sundu tek tek. Bir dikkatli dinlememeden şunu gördüm; bizim yaş grubunda, anneler babalar yaş aldıkça hepimize bir endişe geliyor. Sanki onlar da bizim çocuğumuz gibi… Biz küçükken onlar nasıl bizim sağlığımızdan, iyiliğimizden mesulse şimdi o mesuliyeti biz hissediyoruz aile büyüklerimize karşı. Bunu onlara ne kadar yansıtabiliyoruz bilmiyorum ama gerçekten bir miktar gerilmişiz hepimiz.

 

İçinde olduğumuz yaş dönemi bir yandan küçüklerimizi korumaya bir yandan büyüklerimizi kollamaya çalıştığımız enteresan bir dönem. Her şeyi kontrol etmeye çalıştığımız, her şeyi düzeltmeye çabaladığımız, bu esnada da hayli endişe ettiğimiz değişik bir dönem. Allah sevdiklerimizi etrafımızdan eksik etmesin, hiçbirimizi sevdiğimiz insanların acısı ile sınamasın ve sevdiklerimize onları ne kadar çok sevdiğimizi söylemeyi unutturmasın!

 

Daha çok “seni seviyorum” demeliyiz sanırım.

 

Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta diliyorum hepinize.