DEĞİŞMEYELİM

DEĞİŞMEYELİM

Hep birlikte kalalım…

Yurtdışında yapılan bir araştırmaya…

Selçuk’un (Tepeli) kulakları çınlasın, hiçbir zaman izin vermedi böyle başlayan yazılara…

Yurt dışında nerede? Kim yapmış, necilermiş, maksat neymiş, kaç kişi üzerinde araştırmışlar, sonuçlar nerelerde yayınlanmış?

Bunları tek tek yazmamız gerekiyordu, “Yurtdışında yapılan bir araştırmaya göre” yazmak, okura saygısızlıktı, araştırmamış olmaktı, bilgi vermeye tenezzül etmemekti, ben cahilim ya da sen cahil kal demekti, sana bu layık ya da bu yeter demekti, okuru eksik kabul etmekti ve bu…

Kabul edilemezdi…

Okuru sayan, değer veren, kendine ve okuyucusuna saygı duyan gazetecilik o kadar takdir gördü ve tuttu ki, Newsweek Türkiye iki sene sonra kapatıldı…

Orada –stajyerinden yazarına- bir şekilde, uzun olsun kısa olsun, çalışmış herkesin dönüp dolaşıp yine oradan bahsetmesinde ana sebeplerden biri budur. Orada olmak ve o işi yapmak çok onur vericiydi. Herkes elinden gelenin en iyisini yapmak için çabalıyordu. Ve dostluğumuz güzeldi…

Ama gün geldi, zamanla yarışır bir yayıncılık anlayışı hepimizi ayrı yerlere sürükledi.

Ve sonra başka yerlere…

Ve başka yerlere…

N.Ç ile akşam yemeği yedim ben. Konuştuk uzun uzun, arkadaş olduk. Ben facebook’umu kapamamıştım daha facebook da birbirimizi arkadaş olarak ekledik. Birlikte cep telefonumuzla fotoğraf çekildik… O anlattı, ben anlattım, şarap içtik…

Her şeyi yazıp patlatabilirdim. Her detayı, her şeyi…

Derli toplu bir gözlem yazısı yazdık Can (Özelgün) ile birlikte…

Ona bile müdahale gelince manevi annesinden…

Her şeyi, çöpe attım, arkadaşlığımız dışında…

Fark yaratmadıktan sonra, emsallerinin benzerini yapmamın anlamı yoktu.

Ve genç bir kızı, bana güvenmiş bir genç kızı incitmek pahasına gazetecilik yapmak da bana uymazdı…

Herkesin peşinden koştuğu bir başka kişiyi daha yakaladım telefonda…

Bana, “Sizle konuşmam için bana tek bir mantıklı sebep söyleyin, herkes peşimde ve herkese hayır diyorum” dedi telefonda sesi titreyerek…

“Sizi benim dışımda –telefonunuzu bulduğu halde- pat diye aramayıp, önce kendini tanıtan ve aramak için müsaade isteyen bir sms atan oldu mu?” diye sordum.

Olmamıştı elbette…

“Çünkü benim maksadım, sizi gafil avlayıp ağzınızdan laf almak değil. Konuşacaksak önce bana müsaade etmeniz gerekiyor” dedim. Ve ekledim…

“Size söyleyebileceğim başka bir şey yok ama bu sizin nasıl bir gazeteciyle muhatap olduğunuzu açıklıyor olsa gerek.”

Röportajı kabul etti.

Belki cayar, belki başkası araya girer…

Kendime dönüp baktığımda gördüğüm şu (ki bu çooook nadir dile getirdiğim bir şeydir);

Nerede, ne iş yaparsam yapayım, nerede ne “gazeteciliği” ya da “yazarlığı” yaparsam yapayım…

Bunu kendim gibi, ben gibi yapıyorum ve bunu hala yapabiliyorum.

Nerede, ne iş yaparsam yapayım ve nerede çalışırsam çalışayım….

Ama mizahçı, ama anne –bebek ama magazin ya da moda, belki yemek… Fark etmez…

Ben, günün sonunda kendim gibi olabiliyorum, kendim gibi kalabiliyorum…

Her sektörün ve piyasanın kurallarını öğrenip, kendi kurallarımı unutmadan…

İşimi yapabiliyorum…

Bundan, bir beş sene önce endişelerim vardı…

Ama artık biliyorum.

Hürriyet, Newsweek, Aktüel, Star, Boyut, fark etmez…

Yarın öbür gün Bugün gazetesi olur, Samanyolu TV olur, mehtaperel.com olur belki sadece önemli değil…

Ben kendim gibi olabiliyorum ve nerede ne yaparsam yapayım, kendim gibi yapabiliyorum…

Beş yıl sonra, bugün kafam rahat ama vicdanım daha rahat…

Anne Boyutu’na, Çocuk Boyutu’na, Anne TV’ye, Kadın Adasına  baktığımda kafam gönlüm içim rahat…

Tertemiz, pırıl pırıl, alnı açık yayınlar yönetiyorum. Bizim gibi, sizin gibi, ekibim gibi, yöneticilerim gibi…

Boyut benim için bir ada. Sığınak, liman…

Star’da Melek Abla ile korkunç eğleniyoruz.  Yayında ne görüyorsanız, o samimiyet yayın arkasında çok daha fazlasıyla devam ediyor. Abla kardeş gibi sevdik ve sahiplendik birbirimizi…

Yaptığım her işi sevdiğim gibi yapabiliyorum…

Bunun için Allah’a şükran borçluyum…

Ve siz, beni gördüğünüz ve/veya okuduğunuz her yerde, kendim gibi olduğumu bileceksiniz.

Yanlış anlaşılsam da, eleştirilsem de, sevilsem de, nefret edilsem de…

Ben, kendim gibi davranmaya devam edeceğim,

Siz de hep böyle kalın olur mu?

Her zaman olduğu gibi hep beraber olalım, çünkü bana güç veriyorsunuz…

Ve hepinizi çok seviyorum tek tek…

Biliyorsunuz…